Bu yazı dizisini 3 ayrı başlıkta ele alarak siz değerli okurlarımıza sunuyorum.
Türkiye siyaseti, uzun süredir adalet ile iktidar arasında gerilen bir çizginin üzerinde ilerliyor. Bu çizginin en somut tezahürü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun, hukuk dışı yöntemlerle ve tamamen siyasal gerekçelerle 100 gündür tutuklu bulunmasıdır. İmamoğlu’nun tutsaklığı, sadece bir bireyin değil; halkın iradesinin, demokratik ilkelerin ve siyasal çoğulculuğun zindana atılması anlamına gelmektedir. Bu durumun daha da vahimi, onun yol arkadaşlarının çeşitli baskılarla susturulmaya çalışılması, itirafçı üretme çabaları ve muhalefetin sindirilmesine yönelik sistematik bir devlet politikasının izlenmesidir. Bu yazı dizisini 3 ayrı başlıkta ele alarak siz değerli okurlarımıza sunuyorum.
1. Bölüm: Zindandaki Aday – Ekrem İmamoğlu’nun 100 Günü ve Demokratik Direniş
2. Bölüm: Kumpasın Anatomisi – CHP’ye Yönelik Yargı Darbesi ve Siyasal Savaş Stratejileri
3. Bölüm: Halkın Partisi Yeniden Yükseliyor – CHP’nin Yeni Liderliği ve Türkiye’nin Umudu
ZİNDANDAKİ ADAY
Ekrem İmamoğlu’nun 100 Günü ve Demokratik Direniş
Yazı Dizisi – 1. Bölüm
Özgen Sarıkaya
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken Türkiye, demokrasiyle otoriterlik arasında bir yol ayrımındadır. Bu yol ayrımının en somut ve trajik yansımalarından biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz bir biçimde 100 gündür zindanda tutulmasıdır. Bu durum, yalnızca bir siyasetçinin değil; halkın özgür iradesinin, sandığın meşruiyetinin ve çok partili hayatın temel ilkelerinin esir alınması anlamına gelmektedir.
İmamoğlu’nun tutsaklığı, sadece bir yargı dosyası ya da kişisel bir mağduriyet meselesi değildir. Bu olay, otoriterleşen bir siyasal iktidarın, halkın yükselen umuduna karşı başlattığı sistematik bir sindirme politikasının parçasıdır. Türkiye siyasal tarihinde, sandıktan çıkan sonucun sistematik bir şekilde yok sayıldığı her dönemde, hukukun araçsallaştırıldığı, yargının iktidar sopası haline getirildiği örneklerle karşılaşılmıştır. Bugün yaşananlar, bu tarihsel çizginin güncel bir versiyonudur.
İmamoğlu Neden Hedefte?
Ekrem İmamoğlu, 2019 yılında İstanbul seçimlerinde iki kez kazanarak yalnızca bir belediye başkanı değil, aynı zamanda Türkiye'deki muhalefetin halk nezdindeki en güçlü temsilcisi haline gelmiştir. Kapsayıcı dili, çoğulcu siyaset anlayışı ve toplumsal merkezde kurduğu denge ile, otoriter siyasetin karşısında alternatif bir lider profili oluşturmuştur. Ve tam da bu yüzden, iktidarın siyasal mühendisliği onu durdurmayı öncelemektedir.
Son anketlere göre İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı yarışında destek oranı %65’e ulaşmış durumdadır. Aynı dönemde Cumhur İttifakı'nın oy oranında %25’e varan bir erime yaşanmakta, CHP ise ittifaksız bir şekilde %40'ı geçen bir halk desteğine ulaşmaktadır. Bu tablo, siyasi iktidarın sandıkla yarışamayacağını fark ederek yargıyı bir “bypass” aracı haline getirdiğini açıkça göstermektedir.
100 Günlük Sessizlik Değil, Direniş
İmamoğlu’nun tutsaklığı, muhalefet için bir geri çekilme değil, yeni bir mücadele döneminin başlangıcı olmuştur. Bu sürecin simgesel ve siyasal kırılma noktası ise, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çağrısıyla 100. günde İstanbul Saraçhane Meydanı’nda düzenlenen dev mitingdir. Yüz binlerce yurttaş, İmamoğlu’na sahip çıkmakla kalmamış; aynı zamanda bu tutsaklığa karşı halkın kolektif vicdanını ortaya koymuştur.
Saraçhane, sadece bir miting alanı değil; Türkiye’de adalet, eşitlik ve demokrasi mücadelesinin yeniden doğduğu yerdir. 2019’da seçimin iptaline karşı başlatılan “her şey çok güzel olacak” direnişi nasıl bir dönüm noktası olduysa, bugün de Saraçhane, Türkiye’nin demokratik direnişinin sembolüdür. Özgür Özel’in bu süreçte haftada iki miting yapma kararı alması, partinin artık sadece Meclis’te değil, meydanlarda da siyaset yapma iradesini ortaya koyduğunu göstermektedir.
Tutsaklık Siyaseti: Kim Kazanır?
İktidar, “yıldırma yoluyla iktidarı tahkim etme” stratejisini bir kez daha uygulamaya koymuştur. Ancak bu kez karşısında yalnızca CHP örgütleri değil; gençlerden kadınlara, emekçilerden emeklilere kadar geniş bir toplumsal ittifak yer almaktadır. Toplumun farklı kesimleri, bu adaletsizliği kendi yaşam deneyimlerine yansıtmakta, İmamoğlu’nun tutsaklığını yalnızca siyasi değil, insani bir adaletsizlik olarak görmektedir.
Bu nedenle bu tutsaklık, iktidarın beklediği gibi bir çözülmeye değil; tam aksine CHP’nin yeniden örgütlenmesine, halkla temasını güçlendirmesine, mücadele hattını sokağa taşımasına vesile olmuştur. Özgür Özel’in kararlı liderliği ve tabanın aktif sahiplenişi, partinin tarihindeki en büyük krizlerden birini, bir toparlanma sürecine dönüştürmüştür.
Sonuç: Tutsak Olan Geleceğimiz Değil
Ekrem İmamoğlu’nun 100 günü, bir bekleyiş değil; bir direnişin kilometre taşıdır. Bu süreçte yalnızca siyasi bir figür değil, halkın iradesi de tutsak edilmek istenmiştir. Ancak ne zindanlar ne yasaklar, halkın umudunu boğamamıştır. CHP, bu süreçte yalnızca bir savunma pozisyonunda kalmamış; iktidarın baskılarını örgütsel ve siyasal bir meydan okumaya dönüştürmüştür.
Türkiye tarihinin bu kritik dönemecinde, demokrasi için mücadele edenler kaybetmeyecek; halkın iradesine ipotek koyanlar tarihin karanlık raflarına gömülecektir.
Gelecek Bölüm: “Kumpasın Anatomisi – CHP’ye Yönelik Yargı Darbesi ve Siyasal Savaş Stratejileri”