Türkiye siyasetinde, uzun süredir kutuplaşma üzerinden yürüyen bir siyasal iklimin karanlık meyvelerini topluyoruz. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bir cenaze töreni sırasında uğradığı planlı ve organize olduğu açık olan saldırı, bu karanlığın artık göz göre göre şiddete dönüştüğünün en net kanıtıdır. Olay, sadece bir kişiye değil; muhalefete, siyasal temsile, toplumsal barışa ve doğrudan demokrasiye yöneltilmiş bir tehdit olarak değerlendirilmelidir.
Saldırı mı? Gözdağı mı?
Bir cenaze... Yas, sessizlik, saygı... Ancak burada yasın yerini kin aldı. Acının yerini, organize nefret. Cenazelerde bile siyasi intikam hesaplarının yapıldığı bir ülkede, “ortak acıda birleşmek” artık sadece nostaljik bir temenniye dönüşmüş durumda. Özgür Özel’e yönelik saldırı, sadece anlık bir taşkınlık değil; planlı, yönlendirilmiş ve siyasi bir mesaj içeren organize bir kalkışmadır. “Burada olursanız bedel ödersiniz” diyen bir irade vardır ortada. Bu irade sokakta değil; karar mekanizmalarında, ekranlarda, manşetlerde ve bazı devlet görevlilerinin sessizliğinde yaşam bulmaktadır.
Siyasi İktidarın Sorumluluğu
İktidar cephesinden gelen kınamalar, bu tür saldırıların zeminini yıllardır döşeyen söylemler karşısında samimiyetten uzaktır. Yıllarca “terörist”, “vatan haini”, “zillet ittifakı” gibi ifadelerle şeytanlaştırılan muhalefet partileri, toplumun belirli kesimlerinde düşman olarak kodlanmıştır. Bu dilin en büyük zararı da, siyasetçiler üzerinden topluma bulaşan nefretin sıradanlaştırılması olmuştur.
Bugün Özgür Özel’e saldıranlar, dün HDP’lilere “hain”,İYİ Partililere “bölücü”,Gezi eylemcilerine “darbeci” diyen o dilin ürettiği küçük figüranlardır. Asıl sorumlular, bu atmosferi yaratıp sonra kınayanlardır.
En trajik boyutlardan biri ise devletin güvenlik zafiyetidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ana muhalefet lideri, resmi programda bulunduğu bir alanda saldırıya uğruyor ve sorulacak tek bir soru var: Devlet neredeydi? Kimi koruyordu?
Bu saldırıya engel olamayan ya da olmak istemeyen güvenlik güçlerinin tutumu, Türkiye’de muhalefete karşı sistematik bir ihmalin göstergesidir. Güvenlik açığı değil; siyasi bir tercih söz konusudur. Bazıları saldırıya karşı değil, sadece görüntüye karşıdır.
Medyanın Rolü ve Algı Operasyonları
Saldırının hemen ardından bazı yandaş medya organlarının olayın failini değil, mağdurunu hedef alması ise bir başka utançtır. Olayı sıradanlaştırma, saldırıyı “tepki” olarak sunma çabası, medyanın artık bir bilgi kanalı değil; algı mühendisliği aracı olarak kullanıldığını bir kez daha göstermiştir.
Türkiye Nereye Gidiyor?
Siyasi şiddetin meşrulaştırıldığı her adım, Türkiye’yi demokratik bir ülke olmaktan uzaklaştırmaktadır. Bugün Özgür Özel hedefteyse, yarın sırada başka bir lider, başka bir gazeteci, başka bir vatandaş olabilir. Sessiz kalan herkes, bu şiddet piramidinin bir tuğlasıdır.
Sonuç Korkmamalıyız, Susmamalıyız
Özgür Özel’e yapılan saldırı, sadece bir kişiye yönelmiş fiziki bir saldırı değildir. Bu, muhalif olana, hak arayana, farklı düşünene yönelmiş bir “sus” çağrısıdır. Bu çağrıya boyun eğmek, sadece siyasetin değil; halkın, hukukun, vicdanın da teslimiyetidir.
Susmamalıyız. Çünkü sesimizi kaybedersek, ülkenin geleceğini de kaybederiz.
Özgür Özel’e saldırının Anatomisi: Demokrasiye Kurşun, Aklımıza Tuzak
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e cenaze töreni sırasında yapılan organize saldırı, sıradan bir güvenlik zafiyeti ya da bireysel tepki değildir. Bu olay, Türkiye siyasetinin içinde bulunduğu çok katmanlı kriz halinin doğrudan bir tezahürüdür. Saldırıya teknik bir perspektiften yaklaşmak, olayın ardındaki sistematik yapıları ve niyetleri daha net görmemizi sağlayacaktır.
Siyasal İklim ve Radikalizasyon Süreci
Modern siyaset biliminde "radikalizasyon" kavramı, belirli bir ideolojik söylemin sistematik biçimde toplumda yaygınlaştırılarak şiddet eğilimli bir azınlık yaratma sürecini ifade eder. Türkiye’de son yıllarda özellikle iktidar çevresinden gelen kutuplaştırıcı dil, muhalefeti "meşru siyasi aktör" konumundan çıkararak “iç düşman” kategorisine oturtmuştur.
Analiz:
Lider odaklı karizmatik otorite, demokratik muhalefeti zayıflatmak için semboller üzerinden hedef göstermektedir.
Medya-militan söylemi ile muhalefet, özellikle yerel düzeyde hedef haline getirilmektedir.
Bu, siyaset sosyolojisinde “meşruiyet aşındırması” olarak bilinen sürecin sonucudur.
Devletin en üst düzeyde koruma sağlaması gereken kişilerden biri olan ana muhalefet liderine yönelik saldırının, resmi güvenlik protokollerine rağmen gerçekleşmesi ciddi soru işaretleri doğurur.
Teknik Tespitler
Olayın gerçekleştiği alanda güvenlik çemberinin yeterince sıkı olmaması, kalabalığın kontrolsüz bırakılması ve saldırganlara yönelik “önleyici” değil “tepkisel” bir güvenlik anlayışı hakimdi.
Türkiye’de özellikle muhalefete karşı uygulanan “seçici güvenlik” uygulamaları, hukuki eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu durum, “koruma değil kontrol” refleksine işaret eder.
Siyasi psikoloji açısından: Devletin sembolik tarafsızlığını yitirdiği her durumda, siyasal şiddet meşrulaşır.
Saldırının yapısı, bireysel reflekslerden çok organize bir planlamayı andırmaktadır. Grup halinde hareket eden saldırganların eş zamanlı müdahalesi, olayın spontane olmadığını göstermektedir.
Kriminolojik değerlendirme:
Bu tarz organize eylemler, “faili çok, sorumlusu belli olmayan” yapılar üzerinden gerçekleştirilir.
Türkiye’de son yıllarda “paramiliter aktörlerin” sahaya indiği, bazı grupların sivil görünümlü milisler gibi davrandığı gözlemlenmektedir.
Liderlere saldırılar, siyasi amaçlı gözdağının bir enstrümanı haline gelmiştir.
Medya ve Algı Üretimi: Post-Hakikat Rejimi
Saldırının hemen ardından yandaş medyada olayın hedef saptırıcı şekilde çerçevelenmesi, medyanın olayın bir parçası olduğunu düşündürmektedir. Olayın failine değil, mağduruna odaklanılması dikkat çekicidir.
Medya Stratejisi:
Olayı normalleştirme: "Halkın tepkisi" gibi ifadelerle suçun toplumsal meşruiyeti artırılmaya çalışılır.
Hedef şaşırtma: Saldırı mağdurunun söylemleri üzerinden provokasyon iddiası yaratılır.
Dezenformasyon döngüsü: Sosyal medyada organize trol hesaplar yoluyla kurumsal muhalefetin itibarı zedelenir
Bu durum, Türkiye’nin medya sisteminde bir "otoriter hibrid rejim" özelliği taşıdığını göstermektedir. Gerçekler değil, inşa edilmiş algılar dolaşımdadır.
Hukuki Süreçler ve Cezasızlık Kültürü
Türkiye’de siyasi şiddet eylemleri çoğu zaman ya cezasız kalmakta ya da sembolik cezalarla geçiştirilmektedir. Bu, failde cesaret, toplumda korku, mağdurda yalnızlık duygusu yaratır.
Hukuki Tespit:
Siyasi saik taşıyan saldırılar, “nitelikli suç” kategorisine girmeli, kamu görevlilerine karşı görev ihmali incelemeleri başlatılmalıdır.
Ancak Türkiye’de yargının bağımsızlık sorunu, bu tür saldırıların önünü açan yapısal bir zayıflık yaratmaktadır.
Sonuç: Siyaset Normalleşmeden Toplum Güvende Olamaz
Bu saldırı; güvenlik, hukuk, medya, siyaset ve toplumun tüm katmanlarında bir çürümenin göstergesidir. Özgür Özel’e yönelik saldırı, gelecekte olası bir “düşmanlaştırma merkezli iç çatışma” senaryosunun habercisidir.
Tek çıkış yolu; demokratik hukuk devletinin tüm kurumlarıyla yeniden işler hale gelmesi, siyasal rekabetin bir düşmanlık değil, hizmet yarışı olarak görülmesidir.