Seçim sürecine girdiğimiz bugünlerde ulusal düzeyde olsun yerelde olsun, siyasi aktörlerin birbirleri hakkındaki söylemleri sadece sinirlerimizi bozuyor, kulağımızı tırmalıyor.
Siyasal jargonumuza egemen olan bu çirkin dil’in, birbirimize olan tahammülsüzlüğü hangi seviyeye taşıyacağı dahası düşüreceğini artık kestiremiyoruz.
Devlet iktidarında olanlarla, olmaya talip olanlar arasındaki özellikle iktidarın kullandığı bu reddeden, yok sayan, kendinden başkasını düşman ilan eden dil, bırakın iktidar hırsını, fetret devri yakıştırmalarını, toplumu bölme riskini bile umursamaz bir hal almıştır.
Halbuki unuttuğumuz şey, alaturka da olsa demokrasi ile yönetildiğimiz ve iktidar dediğimiz şeyin hedef değil hizmet amaçlı meşru güç olduğudur. Adeta tapınma ritüeli haline gelen koltuğu koruma gayretlerine ulvi kavramlarla haklılık bulmaya çalışmak olsa olsa çapsızlık, kibirlilik, bensiz olmaz türü bir psikolojik vak’a dır. Kerameti kendinden menkul, iktidar hırslarıyla histeri nöbeti geçirenlerin aksine, mezarlıklar vazgeçilmez olduğunu düşünen insanlarla doludur.
Ülkemizin iktidar ve iktidara talip olanları arasındaki iletişim üslubu sadece o sözlerin sahiplerini ilgilendirir denemez. Arkalarındaki kitlelerin de gerek alt yönetim birimlerinde ve gerekse de sokakta vakandaşlar arasındaki gerilimi arttırmaktadır. Bundan kaynaklanan sokak olaylarında zarar gören can ve maldan da bu çirkin dilin sahipleri sorumludur.
Bir başbakan ile muhalefet liderleinin, yüzyüze görüşememesini kabul etmek mümkün olabilir mi? O makamlar kişisel tavırların, küskünlüklerin, egoların savaş mevzisi değildir ki. Hele ki yerelde olsun genelde olsun, seçimlere giderken muhalefet adaylarının adeta düşman esirleri gibi görülmesi ve “mahkeme kadıya mülk” imiş gibi her türlü nezaketten, yönettikleri kurumlara ait bilgiden, yoksun bırakılmasını en basit tanımla hazımsızlık, kabaca da dikta hevesliliği diyebiliriz..
Kocaeli’nde yaşayan bir vatandaş olarak, bu şehirde yaşamaktan kaynaklanan haklarımızın yaşatılması ve demokratik gelişme adına şahsen görmek istediğim tablo, farklı ortamlarda birbirlerine ne kadar veriştirseler bile, siyasal aktörler, halk için medya da dahil olmak üzere her zeminde yüz yüze gelebilmeli, yaptıklarını ve projelerini, polemik konusu olan siyasi zevzekliklerini de bir kenara koyarak birbirleriyle üst perdeden nezaket içinde konuşabilmeli, gülebilmeli, şakalaşabilmeli, birbirlerine kompliman yapabilmeleridir.
Mevcut belediye başkanlarının, o koltuklara talip olan muhalefet adaylarını onlar istemeseler bile davet ederek, geçen 5 yıllık çalışmaları ve bazı özel durumlardaki insiyatifleri konusunda bilgilendireceklerini, herkesin görebileceği açık zeminlerde birlikte sohbet edebileceklerini ne zaman göreceğiz?
Topluma hizmetten başka gayeleri olmadıklarını dillerine pelesenk edenlerin, birbirlerine karşı bu kadar tahammülsüz olmaları, aslında neyi korumaya çalıştıklarına dair ip ucu vermiyormu biz, hizmet talep edenlere.
Biz artık 21 yüzyılın medeni insani değerlerini benimsemiş, olgun, vakur, dingin, geniş görüşlü, yerine göre ciddi, eğlenceli, esprili, ama mutlaka dürüst ve istifa müessesesini kendinde işletebilecek, ailesi ile siyasi hedefleri arasında sıkıştığında ailesini tercih edebilecek insani çıtada siyasetçi tipini istiyor ve özlüyoruz.
Hayatını siyasete vakfetmiş değil, bir dönem siyasetle uğraşmış ve toplun nezdinde hoş bir seda bırakmış, emekliliğini planlayıp ömrünün son dönemlerini siyasetçilerle değil torunları ile geçirebilecek siyasetçiler istiyoruz.
Bu derinlikte ve kalenderlikte olamayanların o koltuklara değer katamayacaklarını, aksine adamlıklarını koltuklara borçlu olduklarına dair sözlerle doludur insanlık tarihi.
Osman BOZ