Seçim havası yavaş yavaş kentin üzerine ağırlığını koyarken, her partinin seçim bürolarında projeler havada uçuyor.
Eskiden olsa her şeye aç İzmit için de Kocaeli için de hemen her kafadan farklı sesler çıkar ve biz de bunları makul karşılardık. Zira her partinin kendi ideolojik duruşu ile yerel ihtiyaçlar arasında paralellik kurulurdu. Bu mantıklıydı da.
Ancak Kocaeli altyapıya yönelik temel sorunlarını zaten Sefa Sirmen zamanında çözmüştü. Şimdilerde kimse büyük yatırım projelerinden bahsetmiyor. Konut meselesi vardı. Yuvam İzmit’in devamı olarak Kent Konut ile devam eden bir ev yapma furyasıdır ki sormayın gitsin.
Şimdilerde yine her partinin zorlama projeleri ortaya dökülecek sırf farklı partiler oldukları için, farklı projeler üretme derdine düşüyorlar.
Halbuki farklı olan sadece partiler. Şehir aynı, sorunları aynı. Büyük ihtimalle çözüm yöntemleri de aynı olmak durumunda. Ama gel gelelim ki sırf farklı parti oldukları için zorlama farklı projeler üretme gayretleri de göze çarpmıyor değil. Mesela tramvay projesi. Mazisi Sefa Sirmen dönemine kadar gidiyorken, geçen seçimde AKP’nin projesiydi. 5 yıl tam bir tramvay fiyaskosuyla geçti. Şimdi yine popüler. Hem de nasıl. Bu kadar sahiplenilmişken kim kazanırsa kazansın bu dönemde de tamamlanamazsa artık bir daha hiç gündeme gelmemelidir.
Görünen o ki Tramvay, kentin namus projesi olmuştur. Büyük ihtimalle bu kadar büyük laf eden adaylar bunu gerçekleştireceklerdir. Korkum, çok gelişigüzel bir projeyle ve ben yaptım oldu anlayışıyla trafik sorununun çözümü kapsamındaki makro projenin bir parçası olarak projelendirilmemesidir.
Halbuki, herkesin üzerinde mutabık olduğu en azından söylemlerden benim anladığım üzere Kocaeli’nin yeni vizyonunun tarih, kültür, sanat şehri olduğu söyleminde de egemen partiler hemfikir. Fiziki projelerin aman aman farklılık içermesini beklemiyoruz. Ve bunlardaki son dönemde moda olduğu üzere paralellik ortak aklı işaret etmektedir.
Ancaaak….Asıl sorun ya da beklenti bu değil. Beklentimiz, şehrin yönetimine modern dünya kentlerinde olduğu gibi demokratik kültürün değerleri olan katılımcılığın, serbest denetimin, şeffaflığın, siyasal görüş farklılıklarına saygılı yöneticiliğin, hesap verilebilirliğin, egemen olmasıdır.
Geçtiğimiz yıla damgasını vuran AKP yönetimlerinden demokratik yönetim konusunda gördüğümüz tek şey seçimle iş başına gelmek, ancak sonrasında dillerine pelesenk olduğunun aksine demokrasiyi yönetim süreçlerine dahil edememek şeklinde olmuştur.
Kanaatimce, yerel yönetim anlayışlarına demokrasiyi katmayacak bir belediyenin, diğer konulardaki çalışmaları hep gölgede kalacaktır. Artık 21. Yüzyıldayız. Ve tüm beceriksizliğimize rağmen, Avrupa demokrasisi yolundayız. Hal böyleyken belediye seçimlerindeki projeleri sadece inşaat malzemelerine indirgemek olsa olsa çapsızlıktır.
Yeni ve en öncelikli hedef olarak demokrasiyi önce özümseme ve sonra da, bunu kendisini kısıtlama pahasına yayma ve savunma gayretinde olmak da, başkan ve meclis adaylarının öncelikleri arasında yer almayacaksa Allah aşkına neden seçim yapıyoruz ki? Bırakalım valiler şehri yönetsin. Atanmış olan onlar. En azından çalışma usulleri işe gelme usullerine uygun düşer. Belediye yönetimleri ise madem seçimle geliyorlar, demokrasiye katkı vermemek onların namus borcudur.
Osman BOZ