Kadir Uğur Yılmaz
Kadir Uğur Yılmaz

Burcu Köksal'ın yanındayız.

Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın son açıklamaları, siyaset sahnesinde nadiren bu kadar çıplak bir samimiyetle dile getirilen bir iç hesaplaşmayı gözler önüne serdi.

17 Ekim 2025 Saat: 13:28
YORUM YAPTavsiye EtYazdır

Bu yazı 0 kez okunmuştur

Köksal, partisinin içinden gördüğü baskıları, iftiraları ve yalnız bırakılmasını anlattı. Bu sözler bir serzenişten çok daha fazlası: Türkiye’de siyaset kurumunun, özellikle de parti içi mekanizmaların ne kadar yozlaştığının, adalet duygusunun nasıl eridiğinin bir göstergesi.

“Bulunduğum yerdeyim, hiçbir yere gitmiyorum” cümlesi, aslında bir inat değil; bir direniş beyanıdır. Çünkü Köksal’ın anlattıkları, dışarıdan gelen eleştiriler değil, kendi partisinin içinden yükselen saldırılardır. Oysa siyasetin özü dayanışmadır; aynı çatı altında omuz omuza mücadele edenlerin, birbirine sahip çıkması gerekir. Ancak görüyoruz ki bazı yapılar, rakip partilerden önce kendi evlatlarını harcamakta mahir.

Burcu Köksal, 74 yıl sonra CHP’ye Afyonkarahisar Belediyesi’ni kazandırmış bir isim. Böylesine tarihi bir başarıya imza atan bir belediye başkanının, kendi partisinden dışlanması, linç edilmesi, hakkında asılsız söylentiler çıkarılması akıl dışıdır. Bu, bireysel bir tartışma değil, kurumsal bir çürümenin işaretidir. Çünkü parti içi klikleşme, liyakati ve emeği gölgeliyorsa, orada adalet yerini kaybetmiş demektir.

Köksal’ın iddiaları ciddi: Bir PM üyesinin, gençlik kolları çevresinden kişilerle birlikte iftira sürecine dahil olduğu, disiplin kurullarının çalıştırılmadığı, genel merkezin bu konularda sessiz kaldığı belirtiliyor. Bunlar basit parti içi anlaşmazlıklar değildir; siyaset etiğini ilgilendiren ağır iddialardır. Eğer ortada gerçekten bir iftira zinciri varsa, parti yönetiminin görevi bu kişileri korumak değil, hukuk ve parti ahlakı çerçevesinde hesap sormaktır.

Siyaset, sabır ister; ama sabrın da bir sınırı vardır. İnsan emeği, alın teri, itibarı üzerinden kurulan kirli oyunların bir bedeli olmalı. Bu bedel ya siyaseten ödenir ya da milletin vicdanında. Burcu Köksal’ın yaşadıkları, aslında birçok siyasetçinin sessiz kaldığı benzer örneklerin dışa vurmuş hâlidir. Fark şu ki, Köksal susmadı.

Buradan parti yönetimlerine açık bir çağrı yapmak gerekir:
Bir siyasetçi, kendi partisinden gelen saldırılara karşı koruma bulamıyorsa, hangi adalet anlayışından bahsedilebilir? İçerideki hesaplaşmalar, kişisel hırslar, makam kavgaları; sonunda partinin bütünlüğünü parçalar, halka olan güveni yok eder.

Burcu Köksal’ın “Ben alnım ak, başım dik yaşıyorum” sözleri, bir kadının, bir siyasetçinin ve bir inananın direncini simgeliyor. Oysa parti örgütleri böyle insanlara sahip çıkmakla güçlenir, onları yalnız bırakarak değil.

Siyaset, dostun gülüyle yaralananların değil; dostun yanında duranların işidir. Burcu Köksal yalnız değil — çünkü haklı olan, eninde sonunda milletin vicdanında karşılık bulur.

 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız

Yazarın Diğer Yazıları

Fastfood Gibi Bir Tehdit: “Fastkültür”14 Ekim 2025 Saat: 13:19
Türkiye’de gençliğimiz her geçen gün popüler kültürün pençesine biraz daha düşüyor.
Bir Milletin Sessiz Çığlığı12 Ekim 2025 Saat: 20:57
Tüm Yazıları