Mustafa Aksoy’un “Irk, Millet ve Kimlik Konusunda Türkiye’deki Akademisyenlerin Çıkmazları” başlıklı makalesi, yüzeyde akademik bir çaba gibi görünse de, esasen Türkiye’deki kimlik tartışmalarında süregelen kafa karışıklığını derinleştirmekten öteye geçmiyor. Sorun, yalnızca teorik bulanıklık değil; aynı zamanda Türk milletinin tarihi gerçekliğinin, sahte kimlik inşaları uğruna görmezden gelinmesidir.
Batı Kavramlarının Köleliği
Aksoy, Batı’nın kavramlarının Türkiye’ye taşınmasını eleştirdiğini söylese de, makale bizzat Batı sosyolojisinin terminolojisine teslimdir. “Etnisite”, “resmî kimlik”, “cins kimlik” gibi kavramların tekrar edilmesi, bizi kendi tarihsel ve kültürel zeminimizden uzaklaştırıyor. Türk milletini, boy adlarının nostaljik birer dipnot gibi kullanıldığı, sahte bir çoğulluk zemininde eritmeye çalışmak, akademik analiz değil, ideolojik teslimiyettir.
Tarihsel Seleksiyon ve Gerçeğin Çarpıtılması
Makale, Türk milletini Avşar, Döğer, Beğdili gibi boylara bölerek “kimlik çeşitliliği” dersi vermeye kalkıyor. Oysa bu boylar, Türk milletinin kökleri ve şerefli parçalarıdır; ayrışmanın değil, bütünleşmenin delilidir. Türk tarihini, etnik pazarlık malzemesi haline getirmek, emperyalizmin oyununu bilmeden yeniden üretmektir.
Akademik Sessizlik mi, İhanet mi?
Türkiye’de akademisyenlerin kimlik konusunda suskunluğu, sadece “çıkmaz” değildir; açık bir kayıtsızlıktır. Üniversiteler, Batı kaynaklı teorilerin tercüme bürosuna dönüşmüş; Türk milletinin varlık mücadelesine dair en ufak bir cesaret gösterilememiştir. PKK’nın ve etnik bölücülüğün diline zemin hazırlayan “kimlik hakkı” söylemleri, makalede sanki eşit bir hak mücadelesiymiş gibi sunuluyor. Oysa ortada hak değil, Türk devletini parçalama girişimi vardır.
Türk Milletinin Hakikati
Kimlik tartışmalarının özünde tek gerçek vardır: Bu coğrafyanın kurucu unsuru Türk milletidir. Kurmanç, Zaza, Gorani, hatta Batı’dan ithal edilen “Kürt” kimliği gibi parçalı adlandırmalar, Türk milletinin içinden devşirilmiş kavramlardır. Akademisyenler bu gerçeği dile getirmedikçe, yaptıkları her sözde bilimsel çalışma, Türk milletinin iradesine ve devletin bekasına karşı bir gaflet belgesi olacaktır.
Sonuç
Aksoy’un makalesi, akademisyenlerin “çıkmazlarını” göstermekten çok, onların iradesizliğini ve Batı’ya teslimiyetini ifşa ediyor. Türk milletinin birliği ve kimliği, sahte teorilerle parçalanamaz. Akademisyenlerin görevi, Batı’nın kimlik oyunlarına tercüman olmak değil; Türk tarihini, kültürünü ve milletini sahici bir biçimde savunmaktır. Sessizlik, artık bir çıkmaz değil, bir suç ortaklığıdır.