10-12 yıl kadar önce genç bir çalışanımız ajandasına,
Güneşin ne zaman doğduğu önemli değil, ben ne zaman uyanırsam gün o zaman başlar diye yazmış, okuyabilmemiz için de gözükür bir yere bırakmıştı.
İhtiyaç olduğunda gece yarılarına kadar çalışıp 4-5 saatlik uyku ile tekrar işe gelen ve ustalarından bir şeyler kapabilmek için dibinden ayrılmayan “çantasını taşıyan” bir neslin mensubu olarak, böyle bir sözün varlığını düşünmezdik bile!
Okuyunca önce şok olmuş, şaşkınlığımız yavaş yavaş azalınca da tik tok ağzı ilehelal olsun dayıoğlu demiştik!
Evdenişe gidip gelebilmesini kolaylaştırmak için fırsat oldukça şirket aracı tahsis ettiğimiz bu “genç” kardeşimizin uyanma zamanı ile bizim güne başlama zamanımız bir türlü ortada buluşamayınca, yollarımızı üzülerek de olsa ayırma mecburiyetinde kalmıştık.
İşin gerçeği işi o bırakmıştı.
Biz de mecburen onun özgüvenine, konfor alanına ve tercihlerine saygı duymuştuk!
Bir zamanlar 15-20 kişinin çalıştığı büyümeyi düşünen bir iş yerinden aşama aşama 4 – 5 kişiye kadar azalmamızın “işi büyütmemek için elimizden geleni yapmaya başlamamızın” kendimize yettiği kadar iş yapmamızın temellerin de o kardeşimizin de az da olsa payı olmuştu.
Yeni çalışana “yani özellikle 30 yaş altı çalışana” ayak uyduramayacağımızı anlamıştık(!)
***
Bizim lise ve üniversite yıllarımızda özellikle yaz tatillerinde 12-17 yaş aralığı çırak olarak, 18 yaş üstü biraz işi bilenler de maaşlı olarak kolaylıkla iş bulur, hem iş öğrenir hem de okul harçlığını çıkarırdı.
Çırağı olmayan ne bir bakkal, berber, elektrikçi, terzi, tamirci, ne de atölye olmaz, fazla çırağı olanların çırakları arasında çalışma süresi ve bilgisine göre ast üst kıdem sistemi olurdu!
Okurken staj yapması gerekenler aynı gün staj yeri bulur, hemen hemen değil her firma stajyer kabul ederdi!
Hatta çoğu firma yöneticisi okul idarecilerini arayarak, stajyer taleplerini ilk elden iletir “hocam öğrencilerini yolla doğrudan beni bulsunlar” derlerdi.
Maaş ödedikleri, sigorta yaptıkları halde!
Öyle ya, asgari ücretli bir çalışanın 1/3 maliyeti ile askeri tabir ile fişek gibi genç çalışanlar!
Kim istemez ki!
Kimse naylon staj taleplerini kabul etmez, gelsin çalışsın derdi!
***
Şimdilerde İŞKUR, SGK Devlete bağlı ajans ve fonlar stajyerlerin tüm giderlerini karşılayan imkanlar sunduğu, ailelerin çocuklarının tecrübe edinmesi haricinde maddi hiçbir beklenti içinde olmadığı halde, hemen hemen kimse stajyer istemiyor!
***
Gerekçeler kısmını yazmaya başlamıştım ki toparlayamayacağımı anladığım için sildim!
Yani demem o ki el birliği ile müthiş bir nesil yetiştirdik.
Arkamızdan hepimize rahmet okutacaklar, bu sevaptan herkes payına düşeni alır inşallah.
***
Bence staj işi, usta çırak işi bizim nesille birlikte tarihe karıştı, formalite bile olsa öğrenciden staj yapmasını istenmesinin bir faydası olduğunu düşünmüyorum.
Zaten kimse stajyer almak istemiyor, almak zorunda olanlarda “ortalıkta fazla dolaşma, sorun çıkarma” hatta gelmesen de olur modunda!
Ustadan kalfaya, kalfadan çırak ve stajyere tecrübe aktarımı azaldıkça da! Teknisyenler makine üzerinde, tamirciler araba üzerinde, sağlıkçılar da hasta üzerinde deneme yanılma yolu ile boza yapa öğrenecek inşallah!!!
Tüm inancımla söylüyorum gençlerin bir kabahati yok, anneler, babalar, amcalar, dayılar, teyzeler, dedeler, nineler olarak bu nesil bizim eserimiz.
Halaları da unutmamak lazım.
***
Yetiştiğimiz gibi yetiştirmedik!
Evlat, yeğen, torun tarafından bir sevilme yarışına girdik ki sormayın!
İşe de yaramadı üstelik!!!
Modern ebeveynlik çağdaş anne baba fantezileri ile geleneksel çocuk yetiştirme ve terbiye etme kültürümüzü unuttuk!
İleride yoksunluk yaşadıklarında bize ne kadar sitem etseler kulaklarımızı ne kadar çınlatsalar azdır.
Paşam diye prensesim diye büyüyen çocuklarımız da benim apoletlerim nerede, tacım tahtım nerede demeye başlayınca …..
Geldik masalın sonuna…
Gökten üç elma düştü, üçünde de yüksek oranda Aflatoksin ve Pestisit çıktığı için yiyemedik iyimi(!)
Selam ve dua ile.