7 Ağustos 1999... Gecenin karanlığında, saatler 03.02’yi gösterdiğinde yer yarıldı, gök çöktü, şehirler enkaza döndü. Resmî rakamlarla 18 bin, gayri resmî rakamlarla 50 binden fazla canımızı kaybettik. Çocuklar annesiz, anneler babasız, şehirler vatansız kaldı.
Aradan tam 26 yıl geçti. On yıllar geçti ama bir şey hiç değişmedi: Biz hiç ders almadık!
Deprem, sel, yangın… Doğal afetler insanlığın kaderinde vardır ama yıkımın büyüklüğü bizim hatalarımızdadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde 7’nin üzerinde depremler oluyor, binalar sallanıyor ama insanlar yaşıyor. Bizde ise bina değil, devlet, belediye, sistem çöküyor.
1999’dan sonra söz verdiler. Dediler ki “Bir daha böyle acı yaşanmayacak.” Sonra ne oldu? Deprem vergileri buhar oldu, kimse nereye gittiğini açıklayamadı. İmar affı çıktı, kaçak binalar tapulandı. Dere yataklarına imar verildi, her yağmurda şehirlerimiz sele teslim edildi. Ormanlarımız kül oldu, ciğerlerimiz yandı, sorumlular hesap vermedi.
Ve gördük ki, 6 Şubat’ta 11 ilimizi yıkan depremde hiçbir şey değişmemiş. Ne bilinç var, ne hazırlık var, ne de sorumluluk. Çadır yok, koordinasyon yok, devletin kasasında deprem için biriktirilmiş tek kuruş yok! Varsa yoksa şov. Her 17 Ağustos’ta anma törenleri, cep telefonlarına gelen mesajlar, kameralar önünde gözyaşları… Gerçekten soruyorum: Bu milletin acıları üzerinden siyaset ve reklam yapmaya utanmıyor musunuz?
Allah “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm, 39) buyuruyor. Biz ise işi Allah’a havale ediyor, sorumluluğu üzerimizden atıyoruz. Oysa Allah akıl vermiş, irade vermiş, tedbir alma imkânı vermiş. Biz ne yapıyoruz? İmar affı çıkarıyoruz. Deprem toplanma alanlarını AVM’ye çeviriyoruz. Müteahhidi koruyoruz, vatandaşı kaderine terk ediyoruz.
Şimdi yine 17 Ağustos. Yine ışıklar kapanacak, sirenler çalacak, anma yapılacak. Peki ya sonra? Yarın yine unutacağız. Yarın yine imar affı konuşulacak, yine belediyeler rant uğruna dere yataklarını, fay hatlarını imara açacak. Yine vergilerimiz kaybolacak. Yine ciğerlerimiz yanacak.
Yazık bu millete…
Hiç mi ibret almayız? Hiç mi ders çıkarmayız? Hiç mi aklımızı başımıza almayız?
Bu millet ne zaman kendi geleceğini kendi elleriyle kurmayı öğrenecek?
17 Ağustos sadece kaybettiklerimizin değil, hala kaybetmeye devam ettiklerimizin tarihi. Çünkü biz sadece canlarımızı değil, aklımızı, ders çıkarma yetimizi de kaybettik.
Allah’ın kanunu açık: Çalışmadan, tedbir almadan kurtuluş yok. Biz işimizi Allah’a bırakıyoruz, oysa Allah bize diyor ki: “Sen üzerine düşeni yap ki ben de yardım edeyim.”
O halde gerçek anma; şovla değil, önlemle olur. Gerçek yas; gözyaşıyla değil, ders çıkararak tutulur.
Unutmayalım:
Eğer yine ders almazsak, bu milletin yaşayacağı yeni felaketlerin tarihini sadece takvim belirleyecek!