“Gözyaşlarım kafiye olsun diye değil der bir şarkısında Mazhar Alanson.Ben de, “ yazdıklarım sırf yazmış olmak için değil, biline..” diyerek başlıyorum bu kez satırlarıma…
-Görevli memur kıyıda balık avlayan gence yaklaştı: gördüm seni!
-gördün ama yanlış gördün, ben balık tutmuyorum ki,
-yok canım, o elindeki ne peki?
-kamış
-ya ucundaki ?
-kıl
-peki ya onun ucundaki?
-iğne…
-iğnenin ucundaki ?
-solucan…
-be arkadaş balık tutmuyorsun da ne yapıyorsun peki?
-solucana yüzme öğretiyorum tabi ki…
Kıssadan hisse: Her işin sahtekarı, simsarı olduğu gibi, bizim meslekte de var böyleleri… İki ayak vuruşu yaptırmakla, çocuğa bağırarak disiplin sağlamakla, 15 günlük kurs bitirmekle, kulüp açıp, antrenör baskılı kocaman tişörtlerle havuzda boy göstermekle antrenör olunmuyor.
Çocukları güldürüyor, eğlendiriyor sahteciliğine de aldanmamak gerek. Hele konu yüzmeyse asla! Çünkü, su bu... Yeri gelir can verir evrene, yanlış ellerde can alır şakası olmaz.
Yüzme doğanın bir gerçeği; basketbol bilmezsen hayatında bir şey değişmez, futbol bilmesen yine öyle. Ama yüzme bilmezsen ölürsün, az bilirsen öldürürsün... Öncelikle insani yaşam gereği olarak yüzmeyi öğreneceğiz, en azından kendimizi kurtaracak kadar.
Bu görevi yerine getirirken de öğreticileri, antrenörleri iyi seçeceğiz, mesela yüzme geçmişini, makalelerini, bilimsel çalışma ve becerilerini, yüzmeye kaç yılını verdiğini soruşturacağız.
Bu işe ömrünü adamışlara saygı duymak adına yapacağız bunu öncelikle, sonra da sporun daha iyi mevkilere taşınması adına, çocuklarımızı doğru ellere emanet etmek adına…Ömrünü bu işe adamak demişken; bu yazımı, yüzmeye hakikaten ömrünü adamış çok değerli hocalarımız olan Prof.Dr. Bahtiyar ÖZÇALDIRAN, Yrd.Doç.Dr. Ahmet M. BOZDOĞAN ve Yrd.Doç.Dr. Nevzat MUTLUTÜRK’ e Türk Yüzme camiası adına teşekkür ederek noktalıyorum.
Sudan ötesi can sağlığı…