TBMM

Özgür Özel’den AKP’ye Kuruluş Hediyesi Türkiye’yi Sarsan Yargı Skandalı -1

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuştu.

14 Ağustos 2025 Saat: 14:34
Özgür Özel’den AKP’ye Kuruluş Hediyesi Türkiye’yi Sarsan Yargı Skandalı -1
Özgür Özel’den AKP’ye Kuruluş Hediyesi Türkiye’yi Sarsan Yargı Skandalı -1

Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGFA

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL: “LAĞIM PATLAMIŞTIR, SÜRDÜRMEYE ÇALIŞAN HERKESİN ÜZERİNE BULAŞACAKTIR”

“KAPKİ: MÜCAHİT BİRİNCİ, ‘SENİ ÇIKARTIRIM’ DEDİ, 2 MİLYON DOLAR İSTEDİ’

“MÜTEAHHİTE, ‘VER PARAYI, BUNLARI SÖYLE ÇIK’ DİYORLAR”

“BAKANLIĞINA MAL OLACAK AMA BAKANI TARİHİ ADIMA DAVET EDİYORUM”

“BİR YETKİLİ SAVCI VEYA KURUL DÜĞMEYE BASACAK, ÖNCEKİ AŞAMALAR SORULACAK, GERÇEK ORTAYA ÇIKACAK”

“ADALET BAKANINI ÇAKMIŞLAR ORAYA, BAKAN DİYE DEKOR YAPIYOR”

“TOPLUMSAL TEPKİ GÜÇLENİR, ADALET İSTERSE BU İŞİN İÇİNDEN ÇIKACAĞIZ”

“ETKİN PİŞMANLIKLA İFTİRA ATANLAR, TUTANAK ALTINA ALIN, İTİRAF SAYACAĞIZ”

“MİLLET, SEÇTİĞİNE BUNLARI YAPANLARA ASLA BİR DAHA GEÇİT VERMEZ”

“ÖZLEM HANIM, ERDOĞAN’IN AYDIN’I HIRSIZLAMASINA MÜSAADE ETTİ”

“AK PARTİ’NİN PAÇASINDAN PİSLİK AKTIĞINI ÖZLEM HANIM SÖYLÜYORDU”

“HAKSIZ DÜZENİN İSYANINI DİLE GETİRDİM, BENİM GÖREVİM BU, MİLLETİN GÖREVİ DE DERHAL SANDIĞI TALEP ETMEK”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli basın mensupları hepiniz hoş geldiniz. Saat 12.00’yi biraz geçiyor. Bu salonda ‘Saat 17.00. Sandıklar kapandı, bu kabus bitti’ diyeceğimiz basın açıklamaları da yapacağız. Bu binadan sandık görevlilerine ‘Gelen kötü haberlerden etkilenmeyin. Sandıkları terk etmeyin. Islak imzalı tutanakları alıp görevinizi yapmadan görev yerinizden ayrılmayın’ diye çok mesaj attık. Ama sandık görevlilerimize ‘Birazdan Türkiye’nin dört bir yanından çok güzel haberler alacaksınız. Sandıkları terk etmeyin, rehavete kapılmayın, görevinizi bitirmeden sandık başlarından ayrılmayın’ diye mesaj atmak 31 Mart’ta nasip oldu” dedi. Özel, şöyle devam etti:

https://youtu.be/iVW6eh-Az1M

“BUNDAN ÖNCESİ VE SONRASI ELBETTE FARKLI OLACAK”

“47 yıl bu ülkede birinci parti olmamış bu parti, kusuru kendinde aradı, demokrasi dışı hiçbir şeye tevessül etmedi. Edenlerin de peşinden gitmedi. En iyi göstergesi hepinizin gözü önünde 15 Temmuz gecesi AK Parti’ye etle tırnak oldukları, ne istediyse verdikleri, methiyeler düzdükleri, altlarına verdikleri tanklarla, uçaklarla darbe yaparken, biz ‘Fırsat bu fırsat, birbirlerine düştüler. Yesinler birbirlerini. Kurtulduk AK Parti’den’ demek yerine demokrasinin tarafında durduk. Bugün bizim 47 yıl gösterdiğimiz dirayeti, 47 gün gösteremeyen, demokrasiyi işine gelince binilecek, 31 Mart’tan sonra inilecek bir tren olarak gören, yıllar önce bunu söyleyen, bu pratiği hayata geçiren, seçmeninin yüzüne geçmişte ‘Manşetlerle çarpışıyoruz’ deyip, bugün manşetlerle rakiplerine iftira atanların, ‘Vesayet odakları altındayız, vesayet odaklarının karşısındayız’ deyip şimdi yarattıkları vesayet odaklarıyla sivil siyasetin önünü tıkamaya çalışanların, iftira ettirenlerin, hakaret ettirenlerin, ikili hukuk uygulayanların, muhalefete ikili hukuk uygulayanların, eğer kendilerine ‘öf’ denilirse dava açanların ama öbür taraftan her türlü saldırıya, hakarete, iftiraya karşı susanların dönemindeyiz. Bugün bir kuruluş yıldönümü. ‘Erdemliler Hareketi’ diye yola çıkıp, bugün kumpasçılar hareketine dönen, iftiracılar hareketine dönen, paçalarından pislik akan, bunu da en çok birbirleri bilen ama bu kara düzeni devam ettirmeye çalışanların dönemindeyiz. Şimdi bugün saat 12.00 bir kesit. Bundan öncesiyle, bundan sonrası elbette farklı olacak. Ama burası bir kesit. AK Parti iktidarının savruluşunun ve tükenişinin önemli kilometre taşlarından birisi. Şüphesiz AK Parti’nin iktidarı bugün bitmiyor. Ama başlamış olan tükeniş, savruluş ve yok oluş sürecinde önemli bir kilometre taşını geride bırakmaya geldik.”

“GEÇEN SENE 9 EKİM’DE BU SÜREÇ BAŞLADI”

“Kısaca değinerek ve hatırlatarak geçmek gereken önemli bir sürecin içindeyiz. 19 Mart darbesinin üstünden 148 gün geçti. 19 Mart darbesini yapacak olanlar geçen sene 9 Ekim’de siyasi bir makam olan bakan yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi çok önemli, çok kritik, çok tarafsız, çok korkusuz, çok bağlantısız olunması gereken bir makama atıldılar. Önceki için ‘Bu beceremedi, bu çocuk becerir’ diye yollandı kendisi. Önceki başsavcının ‘Ben bu dediklerinizi yapamam, ben hukukun dışına çıkamam’ itirazlarından sonra geçmişte her denileni yapan, hep hukukun dışına çıkan, bir seyyar giyotin gibi mahkeme mahkeme gezdirilip istenilen kararları şak, şak verip, işte Selahattin Demirtaş’ı da içeri atan, Canan Kaftancıoğlu’na da yasak getiren, Grup Yorum davasına da giren, baştan aşağı saydığınızda bütün sıkıntılı siyasi kararları vermiş olan kişi, ödüllendirilmek için getirildiği siyasi makamdan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi kritik bir makama gitti. O günden sonra bu süreç başladı. Biz yürümekte olan süreci, geleceğin yönetimine, geleceğin Cumhurbaşkanı’na darbe girişimi olarak, 19 Mart’tan bir ay önce nitelendirmiştik zaten. Ekrem İmamoğlu’nun, sevgili Başkanımızın 20 yıl önce daire sattıklarını aramaya başladılar; Açıktan para verdiniz mi?’ 20 yıl önce bu ülkede daire satılır, tapuda bir değeri vardır, bir de açıktan verilir. Onun peşine düşüp, İmamoğlu’nun açıktan aldığı parayı koyduğu bankayı filan bulup, ona başka anlamlar yüklemeyi hesap edecek kadar küçülmüş birileri belediye başkanlarımızın, ailelerinin, eşlerinin, çevrelerinin tamamına akıl alabilecek en haksız saldırılar ve en haksız zorlamalarla yürütecekleri fevkalade utanç verici bir süreci o günlerde başlattılar.”

“148 GÜN ÖNCE DARBENİN BİLDİRİSİNİ YAYINLADILAR”

“19 Mart günü bundan 148 gün önce darbenin bildirisini yayınladılar, bildirinin ana manşeti şuydu; ‘Ekrem İmamoğlu 560 milyar lira yolsuzluk yaptı. Bu paralar ele geçirildi. Görevden alınmak üzere, daha doğrusu gözaltına alındı. Tutuklanmak için mahkeme önüne çıkacak.’ 560 milyar TL. O günden sonra ‘Bulduk’ dedikleri, ‘dev kasalar’ dedikleri… Hatırlayın arkadaşlar ‘Vinçlerle kasaları yerleştirmişler’ dedikleri… Ne vinç var, ne kasa var, ne para var. Bir kör delikli kuruş yok. 560 milyar dedikleri paranın, altı yıldır yönettiğimiz İBB’nin altı yıllık bütçesinden 70 milyar lira fazla olduğu ortaya çıktı. Personele dağıtılan bütün maaşları çalsan, dökülen bütün asfaltları çalsan, yakılan bütün ışıkları çalsan yine bu para yetmiyor. Bir lirasını ispatlayamadılar. Ardından her gün bir yeni haber. Örnek; ‘Ekrem İmamoğlu’nun lüks araçları.’ Ertesi gün gerçek; ‘Araçların sahibi bir MHP milletvekili.’ Örnek; ‘Valizlerde verilen rüşvet paralarının taşınması, valizlerde görüntülendi.’ Gerçek; ‘Valizlerin içinden rahmetli Kadir Topbaş’tan kalma jammerler çıktı.’ İddia; ‘İBB, 1200 cep telefonu aldı. Delegelere dağıttı.’ Gerçek; ‘Bir tane cep telefonu alınmadığı, sahipsiz bir tane telefon olmadığı ortaya çıktı.’ İddia; ‘Görüntü…’ TRT’de görüntü ya Allah’tan korkun, TRT’de görüntü. ‘Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kasasından yapılan aramada dolarlar çıktı.’ Dolar çıkarıyor. Polis belgesine bakıyorsunuz, ‘Sadece mühür çıktı ve bir harddisk çıktı.’ Arıyorsun diyorsun ‘Yahu kardeşim ekranın yarısına kadar kırmızı yapmışsın, belediyenin kasası diye. Ne alakası var bunun?’ ‘Stok görüntü kullandık’ diyor, ‘Elimizde boş kasa görüntüsü yoktu, dolar boşaltılan kare koyduk diyor. Ertesi gün ‘Yayladaki kasadan Eurolar çıktı.’ Kasadan 48 mermi çıkmış polis tutanağında. ‘Stok görüntü kullandık.’ Anadolu Ajansı bunu yolladı. Bu kadar büyük yalanlarla uğraşarak geldiğimiz süreçte bakın bugün nereye geliyoruz? Ona geliyorum.”

“SONRA İŞ GELDİ ‘İFTİRA AT, KURTUL’A…”

“Boş dosyayı doldurmak için ilk önce gizli tanık… Ağaç isimleri verdiler; meşeler, ladinler, çınarlar. O gizli tanıklar bir şey söyledi ama AİHM ve AYM kararları diyor ki ‘Gizli tanığın dediğini somut delille destekleyeceksin.’ Bunları oraya yollayanlar, ‘Gidin, bakın. Elinizle koymuş gibi bulacaksınız.’ Kişi kendinden bilir işi. ‘Bu işleri yapan müteahhitlerden bunlar bunu, bunu istemiştir. Buralara da koymuştur’ diye gittiler. Ladin’e, Çınar’a, Meşe’ye iftirayı attırdılar. Bir tane somut delil bulamadılar. Bulsa yetecek Ladin’in dediği. Onun dediği yerde kasa çıksa, onun dediği gibi para çıksa, onun dediği gibi yolsuzluk olsa. Yok, yok, yok. Sonra iş geldi yeni bir mekanizmaya. Herkese bir kişiye bir avukat zorunluluğu. Yasal değil, yasak. Ama öyle. Neden? Haber gelmesin, gitmesin. Herkese ‘Bir diğerinden şu kanıt çıktı. O bunu itiraf etmiş. O bunu yapmış. Sen de bunu söylersen kurtulursun.’ İftira at, kurtul mekanizması. Birazdan en somutunu göreceksiniz, en somutunu. Kimine; ‘Duydum, de.’ Yüzlerce itiraf beyanı var. ‘Gördüm’ bile yok; ‘Duydum’, ‘Sanıyorum’, ‘Galiba…’ Bunlarla yaptılar yaptılar, her önüne gelene başkasına bir iftira attırdılar. Öyle bir noktaya geldi ki iş itiraf için çağırdıkları kişiyi çağırdıkları anda eşini de gözaltına aldılar. ‘Eşin gözaltında, akşam birlikte olursunuz inşallah’ dediler, ‘Ya Silivri’de ya kendi evinizde.’”

“NUMAN KURTULMUŞ ‘BUNLAR VARSA ÖL Kİ ÖLEM’ DEDİ”

“Şimdi öyle bir çorap söküğü başlayacak ki, bu itiraflardan, itirafnamelerden öyle bir yere gelecek ki iş. Bu itirafları yapanlar esas nasıl iftira atmaya zorlandıklarını öyle anlatacaklar ki. Dünyanın en büyük organize kötülük hareketi çökecek, bunun dünya çapında izlenecek filmleri olacak. Yeter ki bu gösterilen cesaretler gösterilmeye devam etsin. Bir de burada ‘Saat 17.00. Sandıklar kapandı, kâbus bitti’ diyebilelim. Devletin bütün imkânlarını elinde tutanların ne kadar kötüleşebildiklerini görmek açısından fevkalade önemli bir noktadayız. Ama sadece şuraya bakalım. Bir sürü savcı, mütevazı lojmanlarda oturuyor. Öyle lojmanlar var, depreme dayanıklılığından şüphe var. Lojmanda oturamayan görevliler, Çağlayan’da görev yapanlar kendi cebinden kirayla evlerde oturuyorlar. Ama bir savcı 80 yıllık maaşıyla alabileceği yatı, alıcı gözle gezebiliyor. Boğaz’da kendisine lojman tahsis edilmiş, sadece 56 milyon TL tadilatına verilebiliyor. 56 milyon TL, 56 emekli öğretmenin 30 yıllık emeği karşılığı aldığı ikramiye. Sadece tadilata verilebiliyor. Öyle bir pervasızlıkla karşı karşıyayız ki birazcık kafaları bozulunca, birazcık onlarla uğraşınca bir tane beyaz Toros koyup, karşısına geçip, fotoğraf çektirip, bizi tehdit edebilen, Erdoğan ‘Bu ülke beyaz Toroslar’dan çok çekti’ dediği gün beyaz Toros paylaşabilen bir pervasızlıkla, gözü dönmüşlükle karşı karşıyayız. 90’ların JİTEM’cileri böyle cesur veya böyle küstahtı. Şimdi Erdoğan’ın Çağlayan’daki AK Toroscuları bu noktaya gelmiş durumda. Öyle bir noktaya geldik ki bu çeteyle ilgili elimizdeki bütün bilgileri derledik, 15 gün önce HSK‘ya başvurduk. Ben bunları örneğin Meclis Başkanımıza biraz anlattım. ‘Bunlar olur mu?’ dedim. ‘Siz hukukçusunuz, bunlar olur mu?’ dedim. İşte Numan Kurtulmuş’un yüzü. İnkâr edecek hali yok. ‘Bunlar varsa öl ki ölem’ dedi. ‘Bunlar varsa öl ki ölem…’ Bunları anlattığım AK Partililer de geçmişte birlikte görev yaptıklarımız da yüzlerindeki ifade çok vahim. ‘Biz de onaylamıyoruz.’ Ama bir tarafta evlatlarıyla, sağlıklarıyla, canlarıyla, analarının gözyaşlarıyla bunları ödeyenler var.”

“HEPİMİZ BİLİYORUZ Kİ ÇETELEŞTİ BUNLAR, BORSA İÇİNDE BORSA VAR”

“Herkesin bildiği bir gerçek bugün bütün somutluğu ile ortaya dökülmek zorunda. Tüm Çağlayan bilmiyorsa, tüm yargı bilmiyorsa, yüksek yargıda şu anda beni Yargıtay binasından, Danıştay binasından, Uyuşmazlık Mahkemesi’nden, Anayasa Mahkemesi’nden izleyenler bilmiyorsa, AK Partililer bilmiyorsa ki Türkiye’de yargıda parayla pulla olan işler var, borsalar var. Karar ona göre, buna göre çıkıyor, avukatına göre çıkıyor. Yalansa… Her birinizin vicdanına söylüyorum. Buna inanmıyorsanız, bundan şüphelenmiyorsanız ben namussuzum, ben şerefsizim. Ama hepiniz biliyorsunuz ki var bunlar. Hepiniz biliyorsunuz ki çeteleşti bunlar. Çağlayan’da borsa diye bir şey var, çok yönlü borsa var. İBB’nin ayrı borsası var. Borsa içinde borsa var. Çağlayan’da onlarca borsa var. Uyuşturucu ticaretinin bile mücadelesinde bambaşka bir borsa var. Onun bile işini bitirebilen avukatı var, onun bile gidilebilen savcısı var. Tuz kokmadı, tuz kokmadı. Balçık oldu tuz. Lağım patladı, lağım patladı. Eğer Çağlayan’da yargı sisteminde bugün bir kokuşmuşluk, bir adamını bulmak, savcıyla eşlenik avukat sistemleri ve bir ucu maddiyata dayanan işler ‘Yok’ diyorsanız kapatın televizyonu buradan sonrasını izlemeyin. Ama kapatamazsın o televizyonu işte. Biliyorsun ki doğrudur. Adalet Bakanı kapatamazsın o televizyonu işte, biliyorsun ki doğrudur. Canlı yayında izliyorsun. Biliyorsun ki etrafına diyorsun ki ‘Ben de rahatsızım bunlardan.’ Ama yok ki, yok ki cesaretiniz, tarihe geçesiniz. ‘Adalet Bakanı bunlara karşı hamle yaptı, karşılığında da gerekirse istifa etti. Namusuyla gitti Bartın’daki evine oturdu.’ Yap bunu, göster. Öyle sağına soluna ‘Ben de Akın’dan şikâyetçiyim’ demekle, ‘Yok, Akın’a karşı ben de şu başarıyı elde ettim’ demekle olmuyor bu işler beyefendiler.”

“‘BU İFADEYİ VERİRSEN SERBEST KALACAKSIN’ NORMAL GELMEYE BAŞLADI”

“Geçen hafta İBB borsasının önemli bir boyutunu, önce deşifre ettik. Biz deşifre ettiğimizde ne oldu biliyor musun? Hemen nereden biliyorsa o eve gittiler. Birini arıyorlar. O evdeki aradıkları kişiyi bulamadılar. Annesini götürdüler. Ya sen nereye anne götürüyorsun? Birini arıyorsun, yok. Anasını götürüyor. Savcı demiş ki ‘Evde yoksa yakınlarından birini alın, gelin.’ Anasını götürdüler oraya. ‘Nerede?’ ‘Ya Artvin’de.’ ‘Telefonu kapalı.’ ‘Yaylada. Ulaşırız, gelir.’ ‘O gelmeden gidemezsin.’ Avukatı yok yanında. Avukatı gelince birazcık sert çıkınca. ‘Ya arama emrin yok, gözaltı kararın yok. Anasını nasıl alırsın, nasıl rehin tutarsın?’ Anneyi saldılar. Evlat kendi ilçeye, ilçeden merkeze, merkezden emniyete ayağıyla gitti. Tuttular, 1,5 günde İstanbul’a getirdiler. Vatan emniyette tuttular, hakim karşısına çıkardılar. İnat ettik, bekledik. Eldeki belgeleri HSK’ya vermedik ki bunlar oraya söyleyip ona göre muamele etmesinler. O işler, işlemler bitti. Gittik, HSK’ya başvurumuzu yaptık. Ayrıca da bir kez daha çağrıda bulunduk, tekrar bulunuyoruz. Şimdi buradan iddia ediyorum ki, hatta biliyorum ki, İBB soruşturması… İBB devasa bir yapı, 90 bin kişi çalışıyor arkadaşlar. Avrupa’da bir devlet olur İBB’den. Burayla çalışan müteahhitlerin önemli bir kısmına biliyorsunuz gözaltı yapıyorlar, içeri koyuyorlar. Sonra itirafçı yapıyorlar, ‘Duydum galiba, bilmem ne’, çıkıyorlar. Bu müteahhitlerin başına gelenler, yani doğru avukatın ona gitmesi, nasıl ifade vereceğini söylemesi ve ‘bunu verirsen serbest kalacağın meselesi’ böyle normal bir şey gibi gelmeye başladı kulağa, değil mi? Soruşturma gizli. Yani savcı biliyor, eve gittiğinde o evde ne bulduğunu. Tabii Sabah’a veriyor, Yeni Şafak’a veriyor, bilmem neye veriyor. Ama aslında memleket hukuk devleti olsa o Yeni Şafak’a onun verilmesine soruşturma açılıp ‘Gizlilik olan soruşturmada sen bunlara nereden ulaştın?’, o savcı bulunup, o savcıdan önce kurtulup sonra adaletin peşine düşmek lazım.”

“ŞİMDİ; GERİYE DÖNÜK İLİŞKİLENDİRME…”

“Örneğin geçen hafta yaşananlardan sonra Yener Torunler, İBB soruşturmasında tutuklu olan kişi. Mehmet Yıldırım, kendisine gelmiş, kendisiyle konuşmuş. Kızının düğünü ile ilgili konuşmuş, düğünü iptal ettiler. ‘O düğün yapılabilir, düğüne kadar çıkabilirsin’ demiş. ‘Oğlun İBB’de çalışıyormuş’ demiş. Savcı da bunu biliyor. ‘Oğlanı da alırız, oğlana da yazık olacak’ demiş. Ayrıca ‘Gel’ demiş, ‘Bu işi halledelim. Güzelce imzanı at, şunları söyle’ demiş. Kişi ‘Onu yapamam, bunu yapamam’ deyince ‘Korkma ya Savcı beyin de haberi var.’ ‘Ben bunu dersem adam beni başka bir şeyden mesul tutar’ deyince, ‘Konuştuk, bundan başka konulara girmeyecek’ demiş. Bunların hepsini Sayın Torunler bir suç duyurusu olarak satır satır yazarak verdi. Biz de bunu HSK’ya verdik. Birazdan size de tamamını vereceğiz arkadaşlar. Ama bakın buradan somut olay; sadece savcının bilmesi gereken bir şeyi avukat bilince, Yener Torunler’e gidiyor ve diyor ki ‘Sen diyeceksin ki ben Fatih Keleş’e…’ Konuşturamadıkları Fatih Keleş’e, konuşturmak için evladını hapse attıkları, bütün ailesini hapse attıkları, kendisini Kandıra’ya koyup ikide bir çağırıp avukatsız konuştukları Fatih Keleş’e. Diyorlar ki Yener Torunler’e, ‘Sadece şunu de bari: ‘Fatih Keleş’in kardeşine sarı bir zarfta küçük bir para verdim. 15 bin dolar falan.’ Bunu söyle bari’ diyor, ‘Bu büyük bir şey değil.’ Arkadaşlar arama tutanağında şu var: Adamın evinde sarı bir zarfta 15 bin dolar bulunmuş, tutanağa geçirilmiş. 15 bin dolar gibi bir para. Arama günü kaç ay önce. Onu bugünkü iftiracıya ‘Bunu sen verdin diye söyle’ diyor. İlişki kuracak ki iddianame yazsın. En ufağından. Şimdi bakın ne yapmaya çalıştıklarına. Bu sistemi bir anlayalım. Savcıların elindeki suç olmayan arama tutanaklarından… Örneğin arkadaşın iPad’i. Markası belli, bilmem nesi belli. Evde görülmüş, alınmış. Diyor ki ‘O iPad’i ‘Rüşvet olarak ben ona verdim’ diyebilirsin.’ Geriye dönük ilişkilendirme. Bütün meseleyi bunun üzerine kurmaya çalışıyorlar.”

TÜRKİYE’DE SAVCILAR AVUKAT TUTUYOR”

“Sayın Yener Torunler, kendisine yapılan baskıyı, şantajı, zorlamayı, teklifi, her şeyi deşifre eden açıklamalarda bulundu. Ayrıca kendisine savcının sesini duyurulduğunu, ayrıca yakınlarıyla konuşurken savcıyla konuşturulduğunu. Yani bir tane ya bir tane şu Adalet Bakanı oturduğu yerden bir harekete geçse, HSK’da bir tane adam gibi bu işi çözmek için bunu yapsa. O telefon belli, o telefon belli, mekân belli, konuşma belli. Al savcıyı içeri, yüzleştir onunla. Tıkır tıkır çözülür o iş. Ama savcıları oraya yollayan, Ekrem’de olmayan suçu oldurmaya, olmayan çeteyi uydurmaya, olmayan suç örgütü uydurmaya gittiği için, özel yetkili savcı olduğu için böyle yapmış. Bakın Türkiye’de mağdurlar, suçlananlar ve suçlular avukat tutar. Bütün dünyada böyledir. Bir tek Türkiye’de savcılar avukat tutuyor. Niye biliyor musun? Kuracakları kumpası hapishanedekilere ve ailelerine dayatmak, ikna etmek ya da onların kurtuluşu karşılığı menfaat temin etmek için. İşte şimdi geldik AK Parti’nin doğum günü hediyesine. Bu atmosferdeyiz, buraya kadar geldik. Ha bu meseleden kurumsal olarak hızla sıyrılmanın yolları var ama nerede o cesareti gösterecekler?”

“ŞİMDİ GELDİK AK PARTİ’NİN DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİNE…”

“Bu AK Toroslar çetesinin irtibat içinde olduğu bir avukat arkadaş, İBB soruşturmasındaki tutuklu iş insanı Murat Kapki’ye gider. Murat Kapki dediğiniz kişi, İBB AKP’deyken de çok iş yapan, çeşitli kamu kurumlarına da iş yapan, çok büyük bir şirketin sahiplerinden biridir. Defalarca itirafçılığa zorlanmış, etkin pişmanlık ifadeleri de vermiş ama kendisinden istenen ifadeyi vermediği için, gerçek dışı beyan vermediği için içeride tutulmuş birisidir. Bu kişiye bugün kuruluşunu kutladığımız Adalet ve Kalkınma Partisi’nin MKYK üyeliği dâhil, çok sayıda görev yapmış Mücahit Birinci denen arkadaş gider. Bu giden arkadaş, Murat Kapki ile konuşur 31 Temmuz 2025 günü ve Murat Kapki’nin birazdan her birinizin tanık olacağı 1,5 sayfalık bir ifade tutanağını önüne koyup, ‘Bunu imzalayacaksın, üstüne de 2 milyon dolar vereceksin…’ 82 milyon TL. ‘Ve buradan tıpış tıpış çıkıp gideceksin.’ Olmayan bir buluşmayı olmuş gibi söylemesini, çeşitli kişilerin isimlerini geçirmesini, çeşitli olaylarla bunları ilişkilendirmesini isteyip… Hatta ‘Ben kimseye iftira atmam’ deyince ‘Makyavelist düşün. Baktın CHP iyiye gidiyor. O gün mahkemede dersin ki ‘Ben bunu kendimi kurtarmak için söyledim.’ CHP yanlısı bir ifade verir, CHP’nin gazabından kendini kurtarırsın.’ Diyor ki ‘Her gece Fuat Uğur, Cem Küçük, Nedim Şener hakkımda konuşuyorlar. Ben bir de bunları söylersem nasıl olacak?’ ‘Onlar bende. Merak etme. Hepsini halledeceğim. Ben senin medyadaki elin, ayağın, teminatın olacağım’ diyebiliyor. Çağlayan’daki çetenin kontrolünde olmayan avukatları, savcıları, hâkimleri baskılamak için ‘Şöyle bir ifade vereceksin’ diyerek, ‘Avukat Mehmet Pehlivan’ın bütün Çağlayan’ı emrine aldığını…’ İBB soruşturmasından tutuklu olan, Ekrem Başkanın avukatı. ‘Sana söylediğini söyleyeceksin’ diyor. Devamında dünya kadar iddiayla, efendim öyle bir ifade ki basında da kullanılmak üzere… Fevkalade riskli, gazetecilere hakaret eden, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir türlü beceremedikleri kurultayıyla ilgili bir hamle yapan, Fatih Keleş’i, bir türlü yapamadıkları Fatih Keleş iftirasını oturtan, Ekrem Başkan’a, Murat Ongun’a dokunan bir ifadeyi vermesi karşılığında 2 milyon dolar da verirse olacağını söylüyor. Şimdi diyorlar ki ‘Mektup olacakmış, bilmem neymiş…’”

“AYAĞIYLA GELENDE KAÇMA ŞÜPHESİ VAR, YUNAN ADASI’NA GİDENDE YOK”

“Arkadaşlar birazdan size Murat Kapki’nin Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi’nden Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na değil… Çünkü oraya başvurduğunuzda gidip evinizi basıyor onlar. Suçlanana gıdı gıdı yapıyorlar, suçlayanın canını okuyorlar. ‘Geçen sefer benden para isteyen, beni tehdit eden, beni savcıyla konuşturan’ dediğin avukata, ‘Kaç sen bakalım.’ Serik’te yakalıyorlar. Kaş’tan Meis’e, Yunan adasına kaçacak güya. O da gidiyor, telefonu bırakıyor, başkasının arabasına atlıyor. Kaçarken eliyle koymuş gibi yakalatıyorlar. Niye? ‘Avukat suçlu, biz peşindeyiz.’ Öyle olsa sen o avukatı alıp getirdiğinde, suçu da beş yıldan 7,5 yıla kadar - üst sınırı beş yıl, avukat olursan 7,5 yılken - hukuk fakültesinde öğrencinin yapmayacağı hatayı kendi kendine yazarak. ‘Bu cezanın kendisi’ diyor, ‘Tutuklama yasağındadır.’ Dört yıl üst sınırı olan şeyden Mehmet Pehlivan tutuklu. Mehmet Pehlivan el sallayarak geliyor biliyorsunuz adliyeye. Telefonla çağırıyorlar. Gülerek, el sallayarak geliyor. Üst sınırı; dört yıl. O savcı tutukluyor onu. Buna 7,5 yıl üst sınırı, ‘Tutuklama yasağına girer’ diyor. Tutuklama yasağının üst sınırı iki yıl arkadaşlar. Biri ayağı ile geleni tutukluyor, öbürü Yunan adasına kaçarken yakalıyor, tutulamıyor. Bununkinde kaçma şüphesi var; ayağıyla gelende. Yunan adasına doğru gidende kaçma şüphesi yok. ‘Tutuklama yasağı var, evde otursun.’ Sen bununla şirket olmasan, ekip olmasan, bunu içeri koyduğunda ‘Bu ne yapıyorsunuz?’ deyip sizin ipliğinizi pazara çıkaracak olmasa, sen buna ev hapsi verir misin? Sen onu kaçarken yakalasan tutuklamaz mısın? Bu Türkiye’de ayağı ile giden herkesi tutuklayanlar, Yunanistan’a kaçarken yakalandığını yazdıkları adamı nasıl tutuklamıyorlar? 7,5 yıl nasıl diyorlar? 7,5 yılın altında dünya kadar… Silivri boşalır.”

“KAYYIM ATAMAK İÇİN HER TAKLAYI ATTIKLARI CHP KURULTAYI…”

“Bu birazdan size dağıtılacak. ‘Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na…’ Murat Kapki’nin T.C.’si, Mücahit Birinci’nin T.C.’si, avukatın sicili dışında bir şey kapatmadık arkadaşlar. Hepsi sisteme yüklü, hepsi resmi. Birazdan bunu aldığınızda, özetlediğim şeyi şu netlikte göreceksiniz, talep şudur burada: Diyor ki ‘Şüpheli, Gazeteci Barış Terkoğlu’na ‘İBB dosyasında Murat Kapki’nin avukatlığını yapıyorum’ şeklinde beyan vermiştir. Oysa soruşturma dosyasında müdafi sıfatıyla herhangi bir görev yapmamıştır.’ Yetkiyi almış, bunu teklif etmiş. ‘Yapmam’ deyince görevden azledilmiş. Ama koşuyor Barış Terkoğlu’na bunu söylüyor, Niye? Biliyor ki bu yaptığı bir gün çıkınca, ‘Ben onun avukatlığını yapıyordum’ diyor. Oysaki bakın okuyacağım bu teklifi götürüyor.

‘Şüphelinin atılı suç işlediğinin tespiti bakımından’ diyor avukat, ‘İlgili cezaevine müzekkere yazılarak, ziyaret kayıtları ve kamera görüntülerinin…’ ‘Bir sayfa altı satır’ dedi ya, bir sayfa altı satırlık şey, kamera orada. Bir sayfa altı satırlık Mücahit’in koyduğu kağıt burada. İşlerine geldi mi o kamera kayıtlarını böyle büyütüyorlar ya. Döküm yapıyorlar ya. FETÖ dosyalarında o kamera kayıtlarından, ses kayıtlarından neler neler yaptılar ya. ‘Haydi bakalım’ diyoruz. Böyle okurken bunu böyle Mücahit Birinci’nin getirdiği kağıt kamerada ya. ‘Ben Murat Kapki, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi’nde tutukluyum. 31 Temmuz 2025 tarihinde Avukat Mücahit Birinci ziyaretime geldi. Kendisi bana daha önce haber yollayıp, ‘Bana vekalet çıkarırsa onun işini ben hallederim’ demişti. Yanıma geldiğinde bana 1,5 sayfalık bir ifade tutanağını önüme koydu. Bunu imzalayıp, ifadede geçen, tamamı yalan ve kurgu olan şeyleri söylemem halinde, ‘Buradan seni çıkartırım’ dedi. Ayrıca bu iş için benden 2 milyon Amerikan Doları para istedi. Getirdiği ifadeyi okuduktan sonra ‘Ben kimseye bu şekilde iftira atmam’ dedim. ‘Kendini bana bir hafta teslim edeceksin, hiçbir soru sormayacaksın. Makyavelist düşün, çıkmak için her şey mübahtır’ dedi.’ Kendisiyle olan görüşmenin detayları ikinci sayfadadır. ‘Bir, sözde Murat Ongun ile bir otelde buluşmuşuz. Bu buluşmada yine sözde Hüseyin Köksal, Emrah Bağdatlı ve Fatih Keleş’in de olduğunu ve konunun alınan ihalelerle kazanımları hakkında olduğunu söyleyecekmiş. Murat Ongun, bize ‘Bu ihaleler çok iyi oldu. Baya para toplayabildik.’ Bu paraları Ekrem İmamoğlu’nun siyasi propagandası ve CHP Genel Kurulunda kullanacaklarını bize söylemiş…’ CHP Genel Kurulu, bizim kurultayımızı, kayyım atamak için her taklayı atıp yapamadıkları, delil bulamadıkları kurultay için AK Parti’nin MKYK üyeliği yapmış, her kademede görev yapan, sarayda her kapıya tıngır mıngır girip çıkan, Çağlayan adliyesinde yedinci katın o otomatik geçiş sistemlisi, geçen de başka bir avukat meselesinde Akın Gürlek’i savunmak için AK Parti’nin diğer kanatlarına en sert saldıran Mücahit Birinci’nin ilk nefesi: ‘Çok para topladık’, Ekrem İmamoğlu’nun kampanyası ve CHP kurultayı.”

“MEDYA ÖRGÜTLENMESİ İFADESİ VERDİRTMEYE ÇALIŞIYOR”

“‘...İki, Murat Ongun sözde reklam ihaleleri ve diğer ihalelerden gelen paranın nasıl kullanıldığından Özgür Özel’in bizzat haberinin olduğunu, yine sözde Hüseyin Köksal ve Emrah Bağdatlı’ya anlatmış. Ben de bunu Hüseyin Köksal’dan duymuşum. Üç, sözde Murat Ongun ile Fatih Keleş kendi aralarında konuşuyormuş, benim de kulağıma gelmiş. Konu Roma gezisi ve gazetecilermiş. Murat Ongun, Fatih Keleş’e ‘Bu Roma gezisi iyi oldu. Hem hesaplarımızı şişirdik, hem de gazetecileri nemalandırdık’ demiş. Murat Ongun, Ekrem İmamoğlu’na ‘Roma’da hesapları şişirdik ve gazetecilere para verdik. Artık hepsi bizden’ demiş. Sözde İmamoğlu da ‘İyi yaptınız…’” Özür diliyorum arkadaşlar, bu savcının terbiyesizliğidir. “...‘İyi yaptınız, zaten hepsi aç köpek. Ara sıra hepsini doyurun’ demiş.” Buradan iddia edip, ispat edemedikleri Roma gezisini, Murat Ongun üzerinden İmamoğlu’na yakın medya örgütlenmesini ve İmamoğlu’nun ağızından gazetecilere nefret uyandıracak bir ifadeyi verdirtmeye çalışıyor. ‘...Sözde Murat Ongun savcılığın bir soruşturma açtığı öğrenildiğinde, ‘Avukat Mehmet Pehlivan o işleri çözer zaten. Çağlayan’ın yarısı, savcı ve hakimler onun elinde’ demiş. Ben de bunu duymuşum. Bana getirdiği kağıtta bunlar yazıyordu. İlk sayfası tam doluydu, ikinci sayfası beş ya da altı satırdı. Ben böyle bir ifadeyi vermeyi kabul etmediğimi, kimseye bu şekilde iftira atmayacağımı söyledim. O da bana ‘Ben sana Makyavelist düşün diyorum. Yarın öbür gün baktın CHP iyi gidiyor. Sen de mahkemede ‘Ben bunları çıkmak için söyledim’ dersin. Ben de senin tüm medyadaki elin, ayağın olacağım. Bu işi hallederiz’ dedi. Ben ona ‘Fuat Uğur, Cem Küçük ve Nedim Şener devamlı benim hakkımda yalan dolan yazılar yazıyor. Konuşuyorlar’ dedim. O da ‘Hepsi bende. Sen merak etme, hepsini ben halledeceğim’ dedi. Tüm bunların üzerine kesinlikle böyle bir ifade vermeyeceğimi söyledim. Benden hem böyle bir ifade vermemi istedi. Hem de 2 milyon Amerikan Doları mı vereceğim dediğimde, bana ‘Bu işler böyledir’ dedi. ‘Ben kabul etmiyorum’ dediğimde ayağa kakltı. Elimi sıktı ve kapıya gitti. Sonra ben son olarak ‘Bunları söylemezsem çıkamıyor muyum yani?’ dediğimde, ‘Senin tercihin bu yönde oldu’ dedi. Beni dışarıya çıkarmak vaadiyle yalan ifade vermemi öneren kişi hakkında şikayetçiyim’ diyor. ‘Avukatımın yapacağı başvuru’ diyor. Avukat da o başvuruyu yaptı.”

“BU, BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ DE DEĞİL TEPEDEKİ TOPLU İĞNE”

“Şimdi bu ben bilmem kendisinin siyasi görüşünü. ‘AK Partili bir müteahhit’ dedikleri, İBB AK Parti’deyken çok yoğun çalışan, yeni dönemde de çalışan birine, ‘Sen bunları yapmışsındır’ diye içeri alınan birine şimdi ‘Ver şu kadar parayı. Bunları bunları söyle, çık’ diyorlar. Bu buzdağının görünen yüzü değil. Görünen yüzünün tepesindeki toplu iğnesinden bahsediyoruz. Biri burada, biri burada. İkisi yolda. Bir güvence verecek. Devlet bir güvence verecek. Bu savcıları görevden alacak. En güvendiği ama gerçekten; partili değil, Ekrem Başkan’a saldırı odaklı değil, adalet odaklı bir savcı, başsavcı ve başsavcılar görevlendirecek. Pause’a basacağız, o savcılar bu ifade verenlerin hepsine bir tur ifade edecek. Diyecek ki ‘Doğruyu anlat. Devletin güvencesi altındasın.’ İçeriden çıkanların tamamının… Bakın nasıl ‘Duymuştum falan filan’ iftiralarla, önemli bir kısmının, önemli paraları bu avukatlara filanca yerlerde verdikleri, böyle 2 milyon dolar, 4 milyon dolar… Bunların hepsi Türkiye’nin en zengin, bakanlıklarla da çalışan… İçeri aldılar da suçüstü yaptık ya. Teknofest’i yapan adam, Türkiye yüzyılının bilmem nesi. Bunun gibi tarzda, yok Türkiye’nin dünya kadar billboardını yapanları, Türkiye’deki bütün ihalelere giren beş asfalt firması var o güçte, o firmalar, beton firmaları… Bunlar her yerle çalışıyorlar, çok güçlüler. AK Parti döneminin getirdiği işi dışarı yaptırma geleneğinin güçlendirdiği büyük sermaye. Dışarı çıkanlardan ‘At iftira kurtul, at iftira kurtul…’ Parası olandan ‘Parayı ver, öyle kurtul.’”

“BU İŞ SANA GELİYOR…”

“Bir de işin görünmeyen başka bir buzdağı var. O tamamen suyun altında gömük. Allah’ın izniyle onu da çıkaracağız. Bu iş sana geliyor. Yakında savcı seni alacak. ‘Bak, geçmişte İBB’den ya da CHP’li 26 belediyeden birinden, Türkiye’deki CHP’li 400 belediyeden birinden iş almışsın. Aynı bunlar gibi olacaksın. Savcı yakınım. Bu işi sulh içinde halledelim.’ Arada telefon konuşmaları, ‘Avukat arkadaş iyidir, sizi tanıyor. Size de kefil. Biz de namusunuza inandık. Sizi meşgul etmeyeceğiz’ dediği gibi olsun diyorlar. Bu kulak şunu duydu arkadaşlar, şunu duydu. Diyor ki ‘Düğün ne oldu?’ Savcı alıyor telefonu. ‘Düğün ne oldu?’ ‘İptal ettik.’ ‘Ne gerek var, yapılır düğün.’ ‘Almanya’dan düğün için size para gelmedi mi?’ ‘Yok abi bizim parayla, pulla işimiz olmaz.’ Cevabın temizliğine bak. Şeytanın gizli ifadesine bak. ‘Düğünde para lazım. Para gelirse düğün olur.’ Baba içeride diye düğün iptal ediliyor ya. ‘Almanya’dan…’ Babasının patronundan. ‘...Para gelmedi mi düğün için? Lazım olur.’ O diyor ki ‘Yok abi bizim paramız var, kimseden paraya pula ihtiyacımız yok.’ Saf çocuk. Öbürü diyor ki ‘Yok yok, düğün dediğin para ile olur. Para gelirse düğün olur.’ Böyle bir kötülükle iç içeyiz. Şu kişi, Türkiye’nin en zengin iş adamlarından birisi. Belli ki bu iftiraları attığında yarın öbür gün gerçekten hukuk hayata geçtiğinde başına neler gelebileceğini ya da başını yastığa koyduğunda ömründe haberi yok; Roma gezisinden, CHP’nin kurultayından. Mücahit Birinci gibi bir adam, dört tane özel görevi almış. AK Parti adına siyasi operasyon yapıyor Tekirdağ’da. Çünkü bunu yaparsa, bu ifade verirse, yarın yazmayacak mısın Sabah gazetesi, yazmayacak mısın Yeni Şafak? A Haber bu kadar kırmızı ekranı bölüp de koymayacak mısın ‘CHP kurultayına verilen paralar Murat Kapki’nin ifadesinde çıktı’ diye? Adam diyor ‘İftira atamam, iftira.’ Aylardır bunlara uğraşıyorsunuz. Çok net söylüyorum. Dünya kadar şirkete ‘Sana da geliriz’ diye çöküyorlar. Dünya kadar şirketi aldılar. Adamın 60 yıllık şirketine el koydular. İstediği para, 60 yıllık şirket. Dedesinin, babasının emeği var. ‘Ver 2 milyon dolar, çık dışarıya. Al şirketi geri.’ Bunun borsasını kurdular.”

“O KADAR ÇOK İFTİRA ATTIRDILAR Kİ BAĞLAYAMIYORLAR”

“Şimdi buradan Adalet Bakanı’na, Yılmaz Tunç’a diyorum. Tarihi bir noktadasın, tarihi. Partinin kurulduğu günde HSK’yı olağanüstü toplantıya çağıracaksın. Oradan gerçekten doğru, hepimizin de rızasını alabilecek bir soruşturmayı yapacak birilerini görevlendirip şeffaf, hepimizin ‘Oldu bu soruşturma’ diyeceği bir soruşturmayla herkese güvenceyi vereceksin. Bu çete çökecek. O bulunamayan ama aslında başka yerlerden temin edilen paralar bulunacak. Ondan sonra bu dosya yeni baştan tıkır tıkır görülecek. Sayın Bahçeli’nin ‘Uzadı, tavsadı, haydi’ dediği… ‘Haydi’ diyor da yapabilirler mi? İddianame yazılamaz durumda arkadaşlar. O kadar çok iftira attırdılar ki iplikleri birbirlerine bağlayamıyorlar. Bağlayabilmek için böyle maymunluklara ihtiyaç var. Önce gizli tanık müessesesi, delille desteklenememekten çöktü. Var mı şimdi Çınar’ın, var mı şimdi Ladin’in söylediklerini konuşan var mı? Yandaş medyada var mı? O ilk günden konuşulanlar? Hepsinden geri çekildiler. Neden? Hepsi yalan çıktı, hepsi çürüdü. Ne demiş gizli tanık? ‘Ekrem İmamoğlu’nun arabaları bilmem neredeki otoparkta.’ Sonra ne olmuş? MHP’nin çıkmış. Çökmüş mü? Onlardan bir şey kalmadı, şimdi bunlar. Şimdi etkin pişmanlık müessesesi çökmüştür, çürümüştür. Buradan uyarıyorum. Etkin pişmanlıktan yararlanıp ne sebeple olursa olsun böyle iftira atmış olanlar, hiç değilse kendi avukatımızı çağırın. Olayları yazdırın. Bir noter vasıtasıyla bugün tarihi ile tutanak altına alıp kapalı zarflatın. Günü geldiğinde makbul itiraf sayacağız. Bu pisliklere karşı korkup da para verenlere, iftira atanlara… Meseleyi anlatan el yazınızla bir yazıyı avukatınızla notere götürüp kapalı zarflatın. Makbul itiraf ve makbul şekilde devletle işbirliği sayacağız. Yeter ki bu çetenin pisliklerine ortak olmayın. Eğer bunu yapmazsanız günü geldiğinde bundan siz de sorumlu olacaksınız. Bütün kendisine böyle teklifler bulunup reddeden namuslu insanları Sayın Kapki gibi, Sayın Yener Torunler gibi, avukatlarıyla suç duyurusunda bulunmaya, kendisine bundan sonra baskı gelecek olan, böyle teklif gelecek olan herkesi derhal bu avukatları cezaevi yönetimine şikâyet etmeye, haklarında suç duyurusunda bulunmaya çağırıyorum. Savcılar avukat tutamaz. Savcı kendi savcıdır. Bir avukat eliyle manipülasyon yapamaz, iftira attıramaz, kimseyi kullanamaz. Savcıya iletilmek üzere kimseden milyonlarca dolar para talep edilemez. Bu vıcık vicik ilişkiler yüzünden, yaptığımız HSK başvurusunda var; gözaltında, ev hapsinde tutulan avukat diyor ki savcıya ‘Pazartesi şunu getireceğim abi…’ Böyle (ok emojisi) yapmış. ‘Salı günü bu itiraf yapıyor abi.’ Böyle (teşekkür emojisi) yapmış. ‘Çok yoğunum perşembe - cuma. Pazartesi - salı getir’ demiş, ‘Öbürlerini.’ Bakıyorsun o tarihte bu da (ok emojisi) olmuş bu da (teşekkür emojisi) olmuş. Yani şimdi adam onu yazışmışsın da photoshop’la yapmamış yani. Photoshop’la yapıp da sen nasıl bu yaptığın işi o gün gerçekten yapmışsın? Böyle dediğin adam gelmiş, ifadesini almışsın ve salmışsın.”

“O SAVCIYI DA YOLLAYAN ERDOĞAN, O BAKANI DA ATAYAN ERDOĞAN”

“Lağım patlamıştır. Bundan sonra bu düzeni sürdürmeye çalıştıkça içinde tepinen herkesin üzerine bu pislik bulaşacaktır. Tayyip Erdoğan’a bir şey diyemiyorum. Adalet Bakanı’na, büyük ihtimalle Bakanlığına mal olacak, şu tarihi adımı atmaya davet ediyorum: Bir yetkili savcı Pause’a basacak veya bir kurul. Bu dosyanın buraya kadarki tüm aşamalarını bir soracak. Gerçek ortaya çıkacak, sonra devam edeceğiz. Bunu neden yapamaz biliyor musunuz? Bunun da cevabı; Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen bu tek adam rejimidir. O savcıyı da oraya yollayan Erdoğan, o bakanı da atan Erdoğan. Bugün bizim adaletini beklediğimiz bakanı atayan Erdoğan, o savcıyı ‘Bunlar beceremedi. Git, Ekrem’in defterini dür’ diye İstanbul’a yolladı. Bakın AK Partililer söylüyor, hepiniz dinliyorsunuz. ‘Akın Gürlek - Erdoğan ilişkisi bambaşkadır. Erdoğan’ın telefonu ilk çalışta açılır gece 01.30’da da olsa.’ İstanbul’da eski Atatürk Havalimanı’nda Erdoğan indiğinde karşılayan Akın Gürlek, dışarıda cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, askerler bilmem ne varken içeri girip fısır, fısır, fısır bunları söyleyip onayını almıyor mu Erdoğan’dan? Bilmeyen mi var? ‘Yok’ deyin. Akın Gürlek geldiğinde direkt Cumhurbaşkanı’nın yanına ‘Biz Cumhurbaşkanı’na bir şey diyemiyoruz ki. Paldır küldür hiçbir prosedür olmadan yanına gidiyor. Bilmem ne yapıyor. ‘He’ dedi mi gidiyor bunu yapıyor’ diyen siz değil misiniz? Erdemliler Hareketi diye çıkılan yolda gelinen noktaya bakın.”

DEVAM EDECEK  SKANDAL 2 DE-------->>

 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız