Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu.
Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGFA-
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL: “2026’NIN REFAH YILI OLMASININ TEK YOLU, SEÇİM YILI OLMASIDIR”
“TEK ADAM GELDİĞİNDE 50 LİRAYA BİDONLA MAZOT ALIYORDUN, ŞİMDİ 1 LİTRE ALAMIYORSUN”
“BU MEMLEKETİ BU HALE SEN GETİRDİN ERDOĞAN”
“YA ZAMMI ALACAĞIZ YA DA VERMEYENİ YOLLAYACAĞIZ”
“İKTİDAR, DEMOKRASİYİ ZEDELEYEREK İÇ BARIŞIMIZI TEHDİT EDİYOR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Çok değerli örgütümüz, çok değerli milletvekillerimiz, kıymetli grubumuz, bugün Türkiye’nin dört bir yanından buraya gelen örgütümüz, belediye başkanlarımız, sesini duyurmak için Türkiye’ye, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine, yöneticilerine, grubuna, Meclis grubuna gelen, burada bizlerle birlikte olan herkese, televizyonları başında bizleri takip edenlere, radyolarından dinleyenlere Cumhuriyet Halk Partisi adına selamlarımızı ve saygılarımızı sunuyorum. Kolay bir grup konuşması değil. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız, kardeşim Ferdi Zeyrek’i kaybettik. Feci bir kaza. Ardından üç gün dualarla geçen, bir mucize beklenen üç gün. Ardından da acı bir kayıp. Türkiye siyasi tarihine geçen, Manisa tarihine geçen bir cenaze ve 10 binlerin günlerce süren taziyelerinin ardından da hayata dönmenin, siyasete dönmenin zaruretiyle; Bayburt, Ekrem Başkanımızın duruşması ve bugün karşınızdayım” dedi. Özel, şunları söyledi:
“FERDİ ZEYREK’İN HİKAYESİ, UMUDUN HİKAYESİDİR”
“Karşımda bundan birkaç ay önce belediye meclis üyeleriyle, ilçe başkanlarıyla birlikte buraya geldiklerinde Manisa’daki ortak siyasi geçmişimizi anlatırken; Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüzde 6’yı da alıp sonra hep beraber, herkesin emeğiyle yüzde 60’lara çıktığı Manisa hikayesini anlatırken kardeşim Ferdi oturduğu yerden ayağa kalkmış, sonra onunla birlikte Manisa’dan gelen herkes ayağa kalkmış ve bu sözleri alkışlamıştı. Sonra da bana her seferinde ‘Ağabey ne güzel anlattın, şunu bir daha anlat’ derdi. Maalesef son kez Manisa’daki cenaze töreni sırasında tabutu başında anlattım. O hikaye, Atatürk’ün partisinde siyaset yapanların umudunun hikayesidir. Tek başına bayrağı taşıyanlar, çok zor günlerden geçenler için bir gün başarılabileceğinin hikayesidir. Temiz, dürüst, birbirine dokunan, dayanışan, birbirini yalnız bırakmayan, birbirinin başarısızlığını örten, başarısı ile övünen bir ekip anlayışının, yani 1910’ların sonlarından bugüne kadar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten hepimize miras olan, tüm Cumhuriyet Halk Partililerin, tüm vatanseverlerin, Türkiye Cumhuriyeti’ni seven, ona gönülden bağlı olan herkesin birbiri ile omuz omuza, kol kola kendi canını öbürünün canından daha az önemsediğinde, partinin çıkarını kendi çıkarından, ülkenin çıkarını partinin çıkarından ve bir bütünün çıkarlarını bireysel çıkarlardan önde görenlerin başarı hikayesidir; Ferdi Zeyrek’in hikayesi. Ben bir kez daha artık onun gözünün içine bakarak, hepimiz adına ve hepiniz adına söz veriyorum. Bu ülkede temiz siyaset, namuslu siyaset, dürüst siyaset, birbirini sevenlerin siyaseti başarılı olacak. 100 yıl sonra Ferdi kardeşim, bir kez daha hep birlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidar yapacağız. Sana söz veriyorum.”
“DARBENİN AMİRİ OLMAMIŞ DEMİREL’İ RAHMETLE ANIYORUZ”
“Bugün siyasi tarihimize damga vuran bir ismin vefat yıl dönümü. Süleyman Demirel’in; altı kere gelip, yedi kere gitmiş ama hep sandıktan çıkmış, kazanınca da kaybedince de sandığa saygı duymuş. Darbeler görmüş ama darbeye yeltenmemiş bir ismin vefat yıl dönümüdür. 10’uncu yıl dönümünde, cezaevlerinde geçen hayatıyla ama bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi ile çok sert rekabetiyle, ancak demokrasi fikrinden sapmadan, rakibine karşı asla ve asla devletin imkanlarını, yargıyı ve diğer imkanları kullanarak darbe girişimine yeltenmemiş. Darbelerin mağduru olmuş ama bir dönem mağdurken, daha sonra darbelerin amiri ve dönemin zalimi olmuş biri olmamayı başarmış. Merkez sağın önemli ismi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i; çok partili, çok renkli, çok sesli ve özgür bir Türkiye hedefine sağdan yürüyen Süleyman Demirel’i Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha rahmetle anıyoruz.”
“ZEYTİNİN VE DOĞANIN DÜŞMANLARI DA YORULMAMIŞ”
“Kurban Bayramı’nı geride bıraktık. Bayram tatili dolayısıyla bir süredir çalışmayan, geçen hafta sadece seçimlerini tamamlayıp yasa çalışması yapmayan Meclisimiz bugün tekrar mesaiye başlayacak. Bu vesileyle hem Cumhuriyet Halk Partisi grubunun belirlediği ve Meclis’te seçilen başkanlık divanı üyelerimize, hem diğer partilerden seçilen başkanlık divanı üyelerine hem de bundan sonraki süreçte grubumuz adına görev yapacak olan grup yönetim kurulu üyelerine, önceki görev yapan arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi, minnetlerimizi ileterek yeni görevlerinde başarılar diliyorum. Maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi bir inadı, bir tekrarı sürdürüyor. Benim Meclis’te geçirdiğim 14 yıl ve AK Parti’nin Meclis’te geçirdiği bugüne kadarki 23 yıl; defalarca onların zeytinliklere saldırdığı yasa tekliflerini, gece yarısı önergelerini, efendim ilgili komisyonlardaki çabalarla eklenmeye çalışılan maddeleri geri püskürtmekle geçti. Çevreciler yorulmadı, biz yorulmadık. Ama anlaşılıyor ki zeytinin ve doğanın düşmanları da yorulmamış. En son 2022’de büyük tartışmalarla ve AK Parti içinde de bir yarılma yarattıktan sonra geri çekilen zeytinliklerle ilgili düzenlemeyi bir kez daha getirmeye çalışıyorlar. Eğer madde geçerse, zeytin alanları madencilik faaliyetlerine açılacak. Zaten başta Karadeniz kıyıları olmak üzere Türkiye’nin herhangi bir yerinde, uçaktan, helikopterden baktığınızda nasıl bir vahşi madencilik… Ordu, Giresun başta olmak üzere birçok şehirde alanın yüzde 70-80’inin maden aramasına açılmış olması; yeşil ve güzelim dağlarımızın her birisinin delik deşik olması her birimizin içini yaralıyor. Zeytin, tüm kutsal kitaplarda bulunan, Anadolu için fevkalade önemi bulunan, besin değeri ayrı, barışa yapılan tarihsel atfı ayrı, Anadolu toprakları için en önemli, en kıymet verilen, adeta kutsal bilinen ve insanların gözü gibi baktıkları, hem ülke ekonomisine, hem aile üyelerine katkısıyla, hem bulundukları alanların korunmasından dolayı doğanın daha fazla tahrip edilmesine engel olmasıyla son derece önemli bir ağaç. Şimdi bir kez daha zeytinliklerde maden aramak istiyorlar. Bu konuda grubumuz elbette en önemli direnci gösterecek. Yine sivil toplumla dayanışma halinde olacağız. Akbelen’deki direnişin ruhuyla, tüm Türkiye’de hangi görüşten olursa olsun doğayı, ağacı ve zeytini sevenleri AK Parti’nin bu saldırısına karşı bir kez daha omuz omuza mücadele etmeye davet ediyorum.”
“HEM İÇ, HEM DIŞ POLİTİKADA AMA BİLHASSA EKONOMİDE ÇÖKÜŞ İÇİNDEYİZ”
“2025 yılının ilk yarısına geldik. 2018 yılından bu yana süren, 19 Mart darbesi sonrası ise milletin üzerine karabasan gibi çöken bir krizin içindeyiz. Hatırlayalım; geçmişte bu ülkede krizler yaşandığı yıllarla anılır. Ama bu sefer o 2018 krizi bitmek bilmedi. Çünkü bizim zamanında itiraz ettiğimiz, önce çok destek verse de 2021 yılında ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi revize edilmelidir’ diye Sayın Bahçeli’nin de 100 maddelik bir öneri paketini -sistemin revizyonuna yönelik herhalde 16-18 madde ve toplamda 100 maddelik bir rejime yönelik revizyon paketini- ittifak ortağı ile paylaştığı, her geçen gün her doğan için değil Erdoğan için yapılmış bir anayasanın nasıl her birimize dar geldiğini, kendisine tanınmış yetkilerin nasıl milletin felaketi olduğunu, iç politikada-dış politikada ama bilhassa ekonomide nasıl bir çöküş yaşadığımızı hep birlikte görüyoruz. Bayburt’a gittiğimde Bayburt’ta bir annem ‘Altın hesabı iyiydi. Niye bıraktın?’ dedi. Aslında bırakmadık ama o kadar yakıcı gündemler ve o kadar farklı izah edilmesi gereken hususlar var. Belki birkaç hafta ara verdik. Annem ‘Altın hesabı iyidir. Şaşmaz, şaşmaz’ dedi ve altın hesabını hatırlatmak istedi. Ben hem altın hesabını, hem de onunla birlikte bu ülkenin ekonomisine ilişkin çok çarpıcı bazı değişimleri sizlerle bir kez daha bugüne uyarlayarak ifade etmeye çalışacağım. Birincisi, asgari ücret büyük bir sorun. Çünkü Türkiye’de asgari ücret olmuş temel ücret. Asgari ücret olmuş ortalama ücret. Almanya’da Alman Sosyal Demokratları, bizim yoldaşlar büyük bir mücadele veriyorlar ‘Asgari ücretin genel ücretler içindeki payı çok yüksek’ diye. Yüzde 9. Onlarda asgari ücret ilk yıl alınan, kıdemle birlikte hızla uzaklaşılan ücret. Sadece ilk yıl alınıyor. Yüzde 9’muş, dert ediyorlar. Türkiye’de yüzde 55, yüzde 60’a yakın. 2021’den beri bu veriyi çok yükseldiği için açıklamayıp, maskeliyorlar. Normalde birisine zam yapacaksanız, nasıl yaparsınız? Maaşının üstüne enflasyonu koyarsınız ki son zamdan beri enflasyonun götürdüğünü telafi etmeniz lazım. Üstüne de bir refah payı koyarsınız ki yerinde mi sayacak? ‘Ülke büyüyor’ diyorsun, ‘Ekonomi büyüyor’ diyorsun, ‘Büyüme var’ diyorsun, ‘Ben büyüyeyim, sen dur’ olmaz. Bir de refah payı. Refah payı vermiyorlar, büyümeden pay vermiyorlar. Sadece enflasyonu veriyorlardı ama o enflasyonun iki sorunu var.”
“HER ASGARİ ÜCRETLİDEN EN AZ 8 BİN LİRA ÇALDILAR”
“Biri, TÜİK enflasyonu olması. Tayyip Erdoğan’ı Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun enflasyonu. Normalde enflasyon yüzde 80. TÜİK, onu yüzde 39 hesaplamayı başarıyor. Zaten burada bir yarı yarıya kayıp yaşanıyor. Bir de üstüne bu sene dediler ki ‘Gerçekleşen enflasyonu değil, hedeflenen enflasyonu vereceğiz.’ Bu sefer oradan da bir 15 puan daha insanların cebinden para çaldılar. Böylelikle en makul hesaba göre 35 bin lira olması gereken, en düşük hesaba göre 30 bin lira olması gereken asgari ücrete 22 bin lira verdiler. Yani her asgari ücretlinin cebinden en az 8 bin lirayı çaldılar. Üstüne de bu senenin enflasyonu yaşanıyor. Seçime niye gidiyorsun, millete ülkeyi nasıl yöneteceğini söylüyorsun, o da sana oy veriyor. AK Parti son seçime gittiğinde seçimden önce şöyle söylüyordu Erdoğan; ‘Enflasyon tek haneyi geçtiyse, yani yüzde 9’un üzerinde çift haneyse yılda dört kez asgari ücreti güncellemek lazım.’ Onu dediği sene ve bir önceki sene de iki kez güncellemişti. Temmuz zammı da vermişti. Yetmiyordu, azdı, enflasyon rakamı yanlıştı ama hiç olmazsa Temmuz’da bir ara zam geliyordu. Onu yeterli görmedi beyefendi. ‘Mart’ta, Temmuz’da, Ekim’de, Aralık’ta yapalım’ dedi. Alkış aldı. Oyu aldı. İlk turu kazanamadı. İlk tur ile ikinci tur arası en çok konuştuğu konu bir bu, bir de mülakatın kaldırılmasıydı. Seçimi kazandı, takip eden sene, geçen sene bir lira bile asgari ücrete zam yapmadı. Şimdi 22 bin 100 liralık asgari ücret, TÜİK’in beş aylık enflasyon hesabına göre bile şu anda 19 bin liraya düştü. Alım gücü açısından. TÜİK’e göre. Bir ay daha var, 18 bin küsur liraya düşecek.”
“EMEKLİNİN ALTIN HESABINI DİNLEYEN ABLAM ELİNİ DİZİNE VURUYOR”
“Önümüzdeki altı ay daha ‘Bu maaşla geçinin’ diyorlar. Bunun kabul edilebilecek bir tarafı yok. Aynı şekilde emekliler, 14 bin 500 lira gibi bir sefalet maaşıyla geçiniyorlar. Emekli maaşlarına TÜİK hesabına göre bir şey yaparlarsa, eyvah ki eyvah. 15,5 falan yapacaklar yılsonuna kadar. Oysaki oraya da mutlaka bir seyyanen zam yapılması gerekiyor. Biz bununla ilgili olarak hem sendikaları gezdik, geçtiğimiz hafta zor bir haftaydı ve ara vermek durumunda kaldık. Ama hızla diğer konfederasyonları, esnaf birliklerini, tüketici birliklerini, emeklilerin yapılarını, ulaşabildiğimiz tüm yapıları da gezerek fikirlerini alıyoruz. Ve genel başkan yardımcılarımız, ilgili üç genel başkan yardımcımız doğru bir paket üzerinde çalışıyorlar. Ve kamuoyunun karşısına asgari ücrete karşı mutlaka ve mutlaka hem geçinilebilir biraz asgari ücret, hem küçük esnafı çok koruyan, KOBİ’ye ciddi destek veren ve artışı sanayici ile paylaşan bir destekleme modeli ile birlikte karşılarına çıkacağız. Bunu önümüzdeki haftalar içinde mutlaka ifade edeceğiz. Ama öncelikle şunu göstereyim, asgari ücret ne durumda? Bayburtlu teyzem ‘Altın hesabı şaşmaz’ deyince son halini getirdik. Asgari ücret 2002 yılında yedi tane çeyrek altın satın alıyordu. İnanmayan AK Partili çıksın, hesaplasın, bizi mahcup etsin. Ben Türkiye’nin her yerinde esnaf gezerken, bir kuyumcu görünce alıyorum hesap makinesini önüme ya da esnafın önünde duruyor, biz söylüyoruz. 2002’de bakıyoruz altın kaç para? Asgari ücret kaç para? Zaten tık tık tık hesaplıyorlar. Yedi çeyrek altın alıyor AK Parti geldiğinde asgari ücretli. Bu senenin başında dört çeyrek altına düşmüştü, büyük kayıp. Şu anda üç çeyrek altına düştü asgari ücret. Yedi çeyrek altından, üç çeyrek altına düştü. Kayıp eldekinden fazla. Yedinin dördünü kaybetmiş asgari ücretli, üçü duruyor. Bu tablo asgari ücretlini. Emekli maaşı daha da berbat bir durumda. Emekli 2002 yılında sekiz çeyrek altın alıyormuş, en düşük emekli maaşı. Bu senenin ocağında üç çeyrek altına düşmüş, şu anda iki çeyrek altın. Altı çeyrek altın kayıp. Sekiz çeyrek altın alabilen emekliden, dörtte biri, iki çeyrek altına düşen emekli. En arkada bir ablam oturuyor, elini kaldırdı. Hesabını yapınca elini böyle dizine vuruyor ‘vah vah’ diye.”
“BİR TABAK MEYVE 246 LİRA, MEMLEKETİ BU HALE GETİRDİN ERDOĞAN”
“Şimdi asgari ücretin yedi çeyrekten üç çeyreğe düştüğü, emekli aylığının sekiz çeyrekten iki çeyreğe düştüğü durumda bakalım bu maaşla gidilen çarşıda, pazarda durum ne? Elma geçen sene 25 lira şimdi 100 lira. Şeftali kilosu 50 lira, şimdi olmuş 180 lira. Limon 30 liraymış, olmuş 120 lira. Doğru mu? Armut kilosu 40 liradan çıkmış 120 liraya. Erik 60 liradan 300 liraya çıkmış. Muz kilosu 50 liradan 120 liraya çıkmış. Kiraz 70 liradan 600 liraya çıkmış. Kimsenin alabildiği bir şey değil. Benim rahmetli amcam Almanya’daydı, geldi, herhalde 1980’ler. Babama dedi ki, ‘Talat birader memleketin kıymetini bilin, Almanya’da karpuzu dilimle satıyorlar.’ Ben o zaman çok şaşırmıştım, çok üzülmüştüm. Bu Almanya nasıl memleket, karpuzu bile dilimle satıyorlar diye. Dün bizim arkadaşlar gittiler bir markete, dünkü alışveriş, saati dakikası fiyatı belli. Markette olmaz yok. Bir elma alabilir miyim? Tabii 26 lira 20 kuruş. Bir limon ver. 23 lira 51 kuruş. Bir şeftali 38 lira. Bir armut 31 lira 19 kuruş. Bir avuç kiraz, sekiz tane. Sekiz tek kiraz. Sekiz tek kiraz 80 lira. Üç tek can erik 21 lira 60 kuruş. Bir tane muz 25 lira 91 kuruş. Bir kaseye sekiz kiraz, üç erik, bir şeftali, bir elma, bir limon, bir armut koydun mu 246 lira. İşte hani diyor ya ‘Ben ekonomistim, ben bilirim ben.’ Bu memleketi bu hale sen getirdin Erdoğan, sen. Başkası değil.”
“AL SANA 50 LİRALIK MAZOT, BİR LİTRE BİLE ALAMIYORSUN”
“Şimdi benzin ve mazota üst üste zamlar geliyor. Bunun en kötü özelliği şu, hani diyor ya ‘Dünyaya bir cisim yaklaşıyor, meteor geliyor. Benzin ve mazota zam geldi mi, iğneden ipliğe her şeye zam geliyor demek. Çünkü hem nakliye giderleri açısından, hem üretim, enerji giderleri açısından ikisine zam geldi mi, her şeye zam gelecek. İğneden ipliğe, ekmekten çocuğun çorabına kadar her şeye zam gelecek. İki gecede bir, bir buçuk lira, bir buçuk lira. Dün gece gelen bir lira 70 kuruş zamla birlikte maalesef bir litre mazot 50 lirayı geçti. 52-53 lira oldu. Ve bir litre mazottan alınan vergi, 20 lirayı geçmiş durumda. Şimdi onu söylüyorsun bir şey, bunu söylüyorsun bir şey. AK Parti’nin yıllarca yaptıklarını savunan bir takım sahada elemanları, televizyonda elemanları, sosyal medyada birtakım savunucuları vardı. Onlara ‘Mazota zam geldi’ deyince ne diyordu? ‘Beni ilgilendirmez ki, ben zaten 50 liralık alıyorum.’ Al sana 50 liralık mazot. Al sana 50 liralık mazot. O ‘Bana ne, zaten 50 liralık alıyorum’ diyen, 50 liraya artık bir litre mazot alamıyor. Ama ona sen 2018’de Tayyip Bey’e oy verdin, biz ‘Yapma’ dedik. Biz dedik ki ‘Bu tek adam rejimi Türkiye’ye iyi gelmez, Tayyip Bey gelirse ekmek küçülür, zamlar gelir. O dedi ki ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi. Bakalım nasıl düşüreceğim enflasyonu, ucuzlatacağım hayatı, nasıl düşüreceğim faizleri, doları, euroyu, mazotu, benzini nasıl indireceğim görürsünüz. Yetkiye ihtiyaç var.’ Verdiler yetkiyi, gördük yetkiyi. Bu, tek adam rejimi başladığında 50 liralık mazot bunu dolduruyordu. Tek adam rejimi geldiğinde 50 lira verdin mi bu kadar mazot alıyordun, şimdi bir litre mazot alamıyorsun. Bundan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam rejiminin etkisini merak edenler bunu görsünler. Bir yanda bir bidon mazot, bir yanda bir litre bile alamayan mazot.”
“CESARET YÜKSELİYOR, EMİN OLUN YANINIZDAYIZ”
“Yaz geliyor. Yaza girerken önce Meclis Grubumuz emekliye seyyanen zam verilmesi için, doğru bir seyyanen zamla, emeklinin bu ıstıraptan kurtarılması için kanun teklifimizi hazırlıyor, sunacağız. Meclis kapanmadan emekliye seyyanen zammı gündeme getireceğiz. Ayrıca asgari ücrete ara zam için hem temaslarımızı sürdürüyoruz, hem asgari ücret önerimizi somutlaştırıyoruz. Onu önümüzdeki haftalarda netleştireceğiz. Asgari ücrete Temmuz ayında seyyanen zam yapılması için bir büyük mücadeleyi hem Meclis’te, hem de sahada, sokakta, meydanda vermeye devam edeceğiz. Bu ülkedeki insanların seyyanen zam alması da, ara zam alması da analarının ak sütü gibi helaldir. Bu zammı ya alacağız ya vermeyenleri yollayacağız. Tabii bir yanda emekliler, bir yanda emekçiler, bir yanda da kamu emekçileri var. Kamuda çalışan, ortalama maaşları 42 bin lira olan kamu emekçileri beş ayda 6 bin 500 lira kaybettiler maaşlarından. Ve 600 bin kamu emekçisi, bunun 350 bini altı aydır, 250 bini üç aydır çerçeve sözleşme bekliyor. Taraflar HAK-İŞ, TÜRK-İŞ ve devlet. HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ taleplerini ilettiler. Onların talebi birinci altı ay için yüzde 50, artı yüzde 10 refah payıydı. Enflasyona uygun, doğru beklentiyi, doğru okuyan bir yaklaşımları vardı. Altı ay boyunca beklediler, şimdi karşılarına ilk altı ay için yüzde 16, ikinci altı ay için yüzde 8 gibi komik, enflasyonun çok çok altında. Asgari ücretliye yaptıklarının bir benzerini. Yani gerçekleşen enflasyonu, değil hedefi. Hedefi tutturamayan kim? Mehmet Şimşek. Hedefi tutturamayan kim? Onu atayan Erdoğan. Ama eziyeti çeken kamu işçisi. Buna karşı sendikalar itiraz ediyorlar. Yazın sıcak geçeceğini, mücadele içinde olacağını söylüyorlar. Tam da 15-16 Haziran işçi direnişinin 55’inci yıl dönümünde bütün emekçilere seslenmek isteriz. Sofrasında ekmeği her gün biraz daha küçülenlere, evladının ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma, hatta kasabın, manavın önünden geçemez duruma gelenlere, market fişi ile elektrik faturası arasında sıkışıp kalanlara, açıkça ve dayanışma ruhuyla sesleniyoruz. Artık mesele onurumuzca, insanca, kardeşçe yaşama meselesidir. Burada hakkını alamayanlar var. Bunun AK Partili, MHP’li, DEM’li, İYİ Partili, CHP’li olmasını bir önemi yok. Bir yanda hakkını alamayanlar var, bir yanda hakkınızı vermeyenler var. Artık partileri, siyaseti bir kenara bırakıp, alın terinin, emek mücadelesinin başında birlikte mücadele etme zamanıdır. Geçmişte bu iktidara oy vermiş de olsa, halen veriyor da olsa ama artık hakkını alamayan, evladının ihtiyaçlarını karşılayamayan, zenginlere her imkan tanınırken bir yandan ezilen bütün yoksulları, bütün işçileri ve bütün memurları mücadelenin parçası olmaya, meydanlara çıkmaya, sendikalarının çağrılarına uymaya ve yapılan mitinglere destek vermeye, sokakta, meydanda hak aramaya davet ediyorum. Siz mücadeleye dahil oldukça, hep birlikte çok daha güçlü olacağız. Buradan DİSK’e, TÜRK-İŞ’e, HAK-İŞ’e, tüm bağımsız sendikalara ve memur sendikalarına sesleniyoruz. Siz meydanda olmak, mücadele etmek, aidat aldıklarınızın alın terini, göz nurunu savunmak durumundasınız. Duyuyoruz ki; bu konuda cesaret yükseliyor, emin olun yanınızdayız, arkanızdayız, onurlu mücadelenizin destekçisiyiz. Ve bu konuda son sözüm, sözüme değer veren herkese: En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir. Sendikal mücadele, emekçilerin hakkını savuna bildikleri ve toplamda ülkenin demokrasisinin hak mücadelesi üzerinden doğru tarif edilebildiği bir zemindir. Bunun için tüm işçileri, kamuda çalışsın, serbest de çalışsın, özel sektörde çalışsın tüm işçileri sendikalı olmaya ve sendikal mücadelenin içinde yer almaya davet ediyorum.”
“YAPILACAK İLK SEÇİMLER, TÜRKİYE’DE DEĞİŞİMİ GERÇEKLEŞTİRECEK”
“Tüm gerçekler ortadayken Erdoğan halen daha yorulmadan, usanmadan hayal satmaya devam ediyor. Bu sene şunu söyledi: ‘2026 yılı refah yılı olacak.’ Erdoğan 2022 yılında, ‘Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesine göre yapsın’ dedi. Enflasyon yüzde 68 olarak gerçekleşti. Yüzde 20, kim eğer enflasyonu hesap ettiyse, yüzde 48 Erdoğan’ın kazığını yedi. 2023’te, ‘2024 enflasyonu tek haneli rakamlara göre belirlenecek, tek haneli rakamlara düşecek. Hesabınızı buna göre yapın’ dedi. Enflasyon yüzde 44 olarak gerçekleşti. 2024’te, ‘2025’te faizi kesinlikle indireceğiz’ dedi. 47,5 olan gösterge faiz, şu an yüzde 46. KOBİ’ler yüzde 70’e kredi kullanıyorlar. Halen daha aynı lafla peynir gemisi yürütmeye, süslü laflarla vatandaşın karnını değil, ama zihnini doldurmaya çalışıyor. 2024’te Erdoğan’ın ilan ettiği Emekli Yılında, emekliler perişan oldu. Aile Yılı ilan edilen 2025’te boşanma davalarında patlama yaşanıyor. Aileler geçim sıkıntısı yüzünden dağılıyor. Şimdi Erdoğan 2026 yılını Refah Yılı olarak ilan ediyor. 2026 yılı hem Refah Yılı olabilir, inanıyorum. Hem Emekli Yılı olabilir. Hem Emekçilerin Yılı olabilir. Hem Aile Yılı, hem Gençlerin Yılı olabilir. Bunun bir tane yolu var, Seçim Yılı olmasıdır. Yapılacak ilk seçimler, Türkiye’de değişimi gerçekleştirecektir. İktidar değiştikten sonra emeklinin, emekçinin de esnafın, çiftçinin de gencin, yaşlının da yüzü gülecektir. O yıl onların yılı, gelecek yüzyıl da hepimizin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılı olacaktır.”
“FİLİSTİN MESELESİNİ PARTİMİZİN TEMEL MESELESİ OLARAK GÖRÜRÜZ”
“Maalesef ülkemizin çevresi yangın yeri. Yukarıda Rusya ile Ukrayna. Suriye’de istikrarsızlık sürüyor. Filistin’de ve Gazze’de katliamlar sürüyor. Gazze’de 50 binden fazla sivil öldürüldü, çoğu kadın ve çocuk. Dünyadan yeterli yaptırım görülmeyince, diğer taraftan Türkiye Netanyahu ile iç politikada kullanılacak kadar, çok dışarıya duyulmayacak bir ses tonuyla Netanyahu'ya tepki gösterip, onunla küçük harflerle konuşup; esas onu azdıran, kudurtan Trump’a bir laf söylemeyince… ‘Öyle ya Gazze güzelmiş’ diyor. ‘Oralara sahil kasabaları, kumarhaneler yapacağım, Filistinlileri de diğer ülkelere dağıtacağım.’ Bunu normal şartlarda biri gazetesinin köşesinde yazsa Türkiye’nin ayağa kalkması, o ülkeye tepki göstermesi, soykırım ve tehciri kınaması, bunun bir insanlık suçu olduğunu, bunun fikir özgürlüğüne dahi giremeyeceğini söylemesi lazım. Trump gözünün içine baka baka Erdoğan’ın söylüyor, o soykırıma susuyor. Tehciri; oradaki Filistinlileri sürmeyi, oralara kumarhane yapmayı, İsrail’in tapulu malı yapmayı, önünde denizdeki hidrokarbon yatakları Avrupa’ya 100 yıl yetiyor, oralara çökmeyi planlamış, programlamış, bizimkiler de suspus oturuyor. Biz buna karşı geçtiğimiz pazar günü Sayın Genel Başkan Arıkan’ın davetiyle, Saadet Partisi önderliğinde bir mitingde sesimizi yükselttik. O mitingdeki talepler, o mitingdeki yaklaşımlar, mitinge katılanlar ve mitingi takip edenler tarafından büyük bir umutla karşılandı. Çünkü Filistin’in bizden beklediği budur. Ben orada söylediğim bir cümleyi tekrar edeyim. Biz Filistin meselesini, partimizin temel meselesi olarak görürüz. Biz rahmetli Bülent Ecevit’in Arafat’ın arkasında durduğu yerdeyiz. Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Filistin Kurtuluş Örgütü’ne verdiği desteğin tam oradayız. Şimdi Erdoğan’a sormak lazım. Siz Filistin meselesinde neredesiniz? Trump Filistin’i boşaltırken neredesiniz? Oraları kumarhane yaparken neredesiniz? Önündeki hidrokarbon yataklarına, doğalgaza çökerken neredesiniz? Suriye’de kafasına göre bir taksimle, bir planlamayla, kimselerin bilmediği tali bir göreve razı olmanızın, bugün de İsrail’in İran’ı vurması karşısında Trump’a ağzınızı açamayışınızın sebebi ne? Neyi takas ediyorsunuz? Türkiye’nin hangi menfaatleriyle, hangi şahsi menfaatleri takas ediyorsunuz?”
“İÇ BARIŞIMIZI TEHDİT EDEN HERŞEY ÜLKE İÇİN GÜVENLİK SORUNU”
“19 Mart darbesinden önce ABD’yi arayıp, Türkiye’nin seçilmiş belediye başkanlarına, gelecekte ki bütün anketlerde seni yendiği belli olan Cumhurbaşkanı adayımıza, geleceğin iktidarına darbe yapmanın karşısında bu pozisyonu mu tutuyorsunuz? Yazıklar olsun. Duymak isteriz böyle değilse. Çevrede bunlar olurken elbette Türkiye güçlü olmalıdır. Lafa gelince iç cepheyi tahkim etmekten bahsedenlere sesleniyorum. İç cepheyi tahkim edelim. İç cephe elbette güçlü olsun. İçeride ve dışarıda bu ülkenin menfaatleri, bu ülkede yaşayan insanların menfaatleri ortak. Artık iç barışımızı tehdit eden her şey ülke için güvenlik sorunu. Toplumsal barışı sağlamadan bir bütün olarak mücadele etmek imkan dahilinde değil. Onun için… Öyle değil mi ya? Eğri oturup doğru konuşalım. Eleştirdiğim için filan da söylemiyorum. Birbiri ile didişmenin, 50 yıllık sorunları çözmemenin, bütün ekonominin en büyük giderlerini silahlanmaya, terörle mücadeleye ayırmanın, her gün şehitlerin gelmesinin, anaların gözyaşının akmasının bu ülkeye bir faydası yok. Sayın Bahçeli DEM’e gitti, el sıktı. Dün neler neler söylediği partiye sadece selam veriyoruz diye terörist ilan ettiği bize karşı bambaşka bir tutumda. Ne için gerekçelendiriyor? ‘İç cepheyi güçlendirelim. Birbirimizle çatışmayalım, birbirimizle kavga etmeyelim.’ Peki bunu yapmak için demokrasiye, hukuka dönmek gerekmeyecek mi? Böyle bir dönemde iktidar ne yapıyor? Demokrasiyi zedeleyerek, iç barışımızı tehdit ediyor. Siyasi rakiplerine darbe yaparak Türkiye’yi zayıflatıyor. Zorda olan ekonomimizi sırf kendi siyasi çıkarları için 60 milyar dolar ilk elden, yan etkileriyle birlikte 110 milyar dolar zarara uğratmış bile şimdiden. Türkiye’yi bu kabustan uyandırmak lazımdır. Bunun için buradan hem Erdoğan’a, hem Bahçeli’ye sesleniyorum. İç cepheyi tahkim etmek, 50 yıldır süren, son dönemde en zayıf hallerinden birini yaşayan terör örgütünü silah bırakmaya ikna etmek ve bundan sonrası için olumlu adımlar atmaksa evet, bu iç cepheyi tahkim edecekse hep beraber edelim. Ama bunun yanında ülkenin kurucu partisinin, bunun yanında son seçimlerde belediyelerin yüzde 65’ini, ekonomik açıdan yüzde 80’ini alan partiyi, şu andaki anketlerde AK Parti’den 7 puan önde olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni cezaevlerinde, mahkeme salonlarında, belediye başkanlarını çocuklarıyla, babalarıyla, eşleriyle, gencecik bürokratları küçücük evlatlarıyla tehdit ederek iç barışı sağlayamazsınız. Bunun Türkiye’ye hiçbir faydası yoktur.”
DEVAMI .... CHP Lideri Özgür Özel’den Grup Toplantısında Gündemi Sarsacak Açıklamalar- 2 de