Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda gerçekleştirilen, “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine katıldı.
Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGFA-
“ALIN TERİYLE ALINMIŞ, HAKSIZLIKLA SALDIRILMIŞ BİR DİPLOMAYI ALMAYA GELDİK”
“‘NE OLUYOR BEYAZIT’TA?’ DİYORSAN, DİPLOMA ÖYLE DEĞİL BÖYLE SORGULANIR DİPLOMASIZ ERDOĞAN”
“AK PARTİLİNİN KIZIYSAN 16 YIL ÖNCEKİ İŞLEM ZAMANAŞIMI, ERDOĞAN’IN RAKİBİ İSEN 31 YILLIK İŞLEM İPTAL OLUYOR”
“HEM ESİLA HEM 44 GENÇ ARKADAŞIMIZ İÇİN HAYKIRIYORUZ: GENÇLERE ÖZGÜRLÜK!”
“EKREM BAŞKANI, DİPLOMAYI GERİ ALANA KADAR MEYDANDAYIM, SOKAKTAYIM”
“ERDOĞAN, GELİŞİNE MİLLET KARAR VERDİ, GİDİŞİNE BİZ KARAR VERECEĞİZ”
“SONUÇ ALMADAN NE EVE DÖNECEĞİZ NE DE SOKAKLARI BOŞALTACAĞIZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda gerçekleştirilen, “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “‘Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler. Dalga dalga aydınlık oldular. Yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zapt ettiler yine. Beyazıt’ta şehit düşen, silkinip kalktı kabrinden. Ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını, yıktı şahmeranın mağarasını. Daha gün, o gün değil. Derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar. Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.’ Sevgili gençler, gözümün içine bakın. Birbirinizin gözünün içine bakın. Ben sizin gözünüzün içine baka baka, bugün sadece buraya bir büyük haksızlığa itiraz etmeye, meydan okumaya değil; burada yarınlara, umutlara, Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmaya gelmiş 100 binlerin günahsız, cesur gözlerini görüyorum. Size inanıyorum, size güveniyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:
“BU MEYDAN, MÜCADELEYİ DE KİRLİ ELLERİN OYUNUNU DA BİLİR”
“Orada, uzaklarda size inanan, size güvenen, pek çoğunuzla birlikte İstanbul Üniversitesi’nden mezun olmuş olan, İstanbul’a hizmet için, sizlere hizmet için, sizlerin görevlendirdiği ama birisinin korkusu yüzünden haksızca, hukuksuzca içeride tutulan Ekrem Başkan da sizin gözlerinizin içindeki o ışıltıya güveniyor. Bu meydan 40 bin metrekarelik bir meydan. Eskiden bir otoparka dönmüştü. Gençlerin talebiyle, Ekrem Başkan tarafından bugün gördüğünüz bu muhteşem alanı İstanbul Üniversitesi geri kazandı. Bugün burada bu büyük coşkuyu gölgelemek isteyen birileri bu meydanı aydınlatmamıza izin vermemek için her şeyi yaptı. Şimdi Ekrem Başkan’ın sizlerle, Saraçhane’de her söylediğinizde o küçücük hücresinden biraz da gözleri nemlenerek sizleri dinlediği o büyük koroyu bir kez daha Ekrem Başkan için göreve davet ediyorum. Bütün telefonların ışıkları yansın. Yiğidim aslanım, Silivri’de bizi dinliyor. 40 bin kişilik bu meydanı Ekrem Başkan’ı selamlamaya davet ediyorum. 40 bin metrekarelik bu meydanda bu akşam tam 160 bin kişiyiz. Görüyor musun Ekrem Başkan, seni selamlıyor gençler? Harikasınız arkadaşlar, harikasınız. Ekrem Başkan’ın, Murat Çalık Başkan’ın isteğiyle rahmetli Volkan Konak’tan dinledik. Silivri’de bizim için yatanlara da Maçka’da, memleketinde yatan Volkan Konak’a da bu memleket için mücadele edenlere de can verenlere de selam olsun. Bu meydan politik hafızası çok güçlü, çok canlı olan bir meydan. Hürriyet mücadelesinin, özgürlük mücadelesinin kalbi burası. Her şey burada başladı. Pek çok şey burada bitti ama bu meydan tarihi önemini hiç kaybetmedi. Bu meydanda direniş var. Bu meydanda itiraz var. Bu meydanda mücadele var. Bu meydanda cesur kalpler, bu meydanda vatan için toprağa düşen bedenler var. Zaman zaman bu meydana karanlık eller de uzandı. Kontrgerilla, derin devlet burada canlar aldı. Ancak bu meydan hiçbir zaman teslim olmadı, teslim olmayacak. Beyazıt Meydanı, bu meydan hürriyetin ve mücadelenin meydanı. Bu meydanı dolduran gençler, azim ve kararlılığın, yüksek bilincin, kumpaslara, bir takım tuzaklara karşı her daim uyanık olmanın bilincinde olan gençlerdir. Bu meydan mücadeleyi de bilir, kirli ellerin oyunlarını da bilir. 28 Nisan 1960’ta kurulan Tahkikat Komisyonu’na itirazen, bu meydanda eylem yaparken vurulup düşen Malatya’nın evladı Turan Emeksiz’in anısı önünde eğiliyoruz. 16 Mart 1978’de Eczacılık Fakültesi önünde bombalı ve silahlı saldırı ile hayatını kaybedenleri; Hatice’yi, Cemil’i, Baki’yi, Turan’ı, Apo’yu, Hamit’i ve Murat’ı rahmetle ve minnetle anıyoruz. Bu meydan İstanbul işgal edildiğinde, 1453’te kurulmuş İstanbul Üniversitesi, Darülfünun öğrencileri, işgale karşı ilk mücadeleyi başlatanlar, İstanbul’un işgaline ilk direnenler, ilk kıvılcımı yakanlar oldu. İstanbul Üniversitesi’ni saygıyla selamlıyoruz.”
“İSTANBUL’UN ÜNİVERSİTELİLERİNE SELAM OLSUN, TESLİM OLMADILAR”
“19 Mart darbesine giriştiklerinde ‘Ne olacaksa bu akşam olacak’ dediğimizde ve darbenin hedefinde olan, kayyım atamanın peşinde olanların hedefinde olan Saraçhane’nin önüne tüm İstanbul’u davet ettiğimizde, onlar bir araya gelmeyi, toplanmayı, yürümeyi yasakladılar. Onlar vapurları iskelelere bağladılar, metroları kapattılar. Tarihi yarımadaya gelen bütün köprüleri kaldırdılar. Otobüsleri 10 kilometre sokmadılar. Şunu biliyorduk: ‘Bir şey olacaksa bugün olacak. Bu akşam olacak.’ İşte o gün bu meydanda olanlar oldu. Darülfünun, İstanbul Üniversitesi önündeki barikatları yıkarak Saraçhane’ye geldi, Saraçhane’yi kurtardı. Onların cesaretini, kararlılığını ve bu yüce çatıyı kim kötülüklere, yanlışlara, hatalara alet ederse etsin, hangi beceriksiz eller bu kadim kurumun geleneğini kirletmeye çalışırsa çalışsın, İstanbul Üniversitesi başkadır. İşte İstanbul Üniversitesi tam da buradadır. İstanbul Üniversitesi ile birlikte yedi gün ve geceleri, akşamları Saraçhane’de direnen, Türkiye’ye umut olan, umut saçan İstanbul Teknik Üniversitesi’ne, Yıldız Teknik Üniversitesi’ne, Marmara Üniversitesi’ne, Boğaziçi’ne, Galatasaray’a, Mimar Sinan’a bin selam olsun. Bugün aramızda çok sayıda vakıf üniversitesinden arkadaşlar var. Koç Üniversitesi’ni görüyorum. Onların şahsında tüm İstanbul’un üniversitelilerine selam olsun. Hoş geldiniz. İyi ki geldiniz, iyi ki varsınız. Bu üniversitelerin, bu güzel şehrin, bu güzel ülkenin pırıl pırıl, iyi yetiştirilmiş, barışçı evlatları, barışı savunanlar, demokrasiyi savunanlar, kardeşliği savunanlar, karşısındaki kötülüğün baskılarına, haksızlıklarına elbette teslim olmadılar. Bir gün Ankara’dan İstanbul’a atanan, buraya gelen ve eski görevi bir siyasi görev olan biri tarafından o operasyonlar başlatılınca, bu haksızlıklar başlatılınca sordular, ‘Nedir bu?’ diye. Dedim ki, ‘Bu yapılanları, belediye başkanlarımızı alıp da içeri tıkmaları, bu kayyım atamaları, bu İstanbul’un iradesine saldırmayı bize savaş ilanı kabul ediyorum.’ Çünkü biz barışçıyız. Ama uysallığımıza, iyi niyetimize, yüreğimizin temizliğine, aklımızın iyiliğine güvenip de kimse ama kimse bizi ezmeye kalkmasın. Eğer bizi kavgaya davet ederseniz o zaman işler değişir.”
“BEYAZIT’TA 200 BİN GENÇ SENİN DİPLOMANI SORGULUYOR ERDOĞAN”
“Birileri bizleri kavgaya davet etti. Davetleri kabulümüzdür. ‘Biz nasıl bilirsek hep, hep bir ağızdan gülmesini. Biliriz öylece yaşamasını, öylece ölmesini.’ Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için. İşte birimiz, hepimiz için bugün Silivri’de bedel öderken hepimiz o biri için bugün buraya bir miting yapmaya, toplanmaya, dağılmaya değil; eyleme geldik. Buraya, bu kapının önüne bütün Türkiye’den, Anadolu’dan diploma almaya geliyorlar. Biz de bugün buraya alınteri ile alınmış, haksızlıkla saldırılmış bir diplomayı geri almaya geldik. Erdoğan, ne oluyor o meydanda diye merak ediyorsan hani diplomayı veren bölüm; İşletme Bölümü iptal etmedi de üniversitenin ringine, duvarındaki boyasına, saati bozulursa tamirine yetkili olan üniversite Yönetim Kurulu’na haksızca diplomayı iptal ettirdin ya. Sonrasında o iptali 45 gündür bize tebliğ ettirmeyip, güya süreleri geçirtmeye çalıştın ya. Sonra dün o diplomanın iptaline karşı biz dava açınca, ekrana bakılıp sorgulanınca görünen diplomayı sistemden kaldırtın ya. ‘Ne oluyor?’ diyorsan, Beyazıt’ta 200 bin genç toplanmış, onlar da senin diplomanı sorguluyorlar. Diplomasız Erdoğan. Sayın Erdoğan diploma öyle sorgulanmaz, böyle sorgulanır. Burası Beyazıt Meydanı, çok acıya, çok mücadeleye şahitlik etti bu meydan. Sol yumruk havada açılan pankartları da gördü, başörtülü, dualı direnişlere de tanıklık etti. 68’in devrimci gençliğinin emperyalizme karşı göğsünü siper ettiğini de üniversiteye sokulmayan başörtülü öğrencilerin mücadelesini de gördü. Namusuyla çalışana, emek verene, başörtüsüne de geleceğine de devrime de sahip çıkana, mert olana helal olsun.”
“AK PARTİ PARMAĞINI BİLE OYNATMADI”
“Biraz önce Beyazıt Meydanı’nda ezan okundu, dinledik. Ezan okuyan müezzin ağabeyimizin ya da şimdi namazı kıldıran imam ağabeyimizin, imam efendinin bir devlet memuru olduğunu biliyoruz. Bütün devlet memurları gibi onların da maaşlarını alınca bankayı seçerken promosyon haklarının olması lazım. Bütün memurlar bunu alıyor, müezzine imama gelince dediler ki ‘Faiz haram. Siz bankadan maaş alamazsınız, faizsiz bankacılık yapan yerlere başvuracaksınız.’ Onlar da uyanık, faizsiz bankacılık. Nasıl olsa bize muhtaçlar diye, normal beş alıyorsa Milli Eğitim’de çalışan ya da askeriyede çalışan, Diyanet İşleri’nde çalışana bir veriyorlar. Üç sene her hafta bunu anlattım Meclis’te, AK Parti parmağını oynatmadı. Diyanet-Sen gitti mahkeme kazandı, Danıştay’dan bozdurdular. Bir daha kazandı, bir daha bozdurdular. En son geçen ay bütün mücadele bitti ve artık Diyanet personeli söke söke hakkını aldı bunlardan. Şimdi seçim zamanına gelince, Tayyip Bey çıkıyor diyor ki ‘Aman ha CHP’ye, muhalefete, solculara oy vermeyin. Gelirlerse bayrağı indirecekler, gelirlerse ezanı dindirecekler, gelirlerse vatanı öldürecekler.’ Seçim geliyor geçiyor, müezzin ağabeyimin promosyonunu yine Özgür Özel konuşuyor. Al sana Tayyip Erdoğan, al sana her mücadelenin yanında olan Cumhuriyet Halk Partisi ve bu meydanda onurla, gururla partilerinin bayraklarını kaldıran muhalefet partileri. Burada bizimle birlikte olanlara, Sol Parti’ye, Türkiye İşçi Partisi’ne, Halkın Kurtuluş Partisi’ne ve sendikalara, Birleşik Kamu-İş’e, DİSK’e, TÜM BEL-SEN’e, İGD’ye, EMEP gençliğine ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm ilçelerden gelen genç üyelerine selam olsun, hoş geldiniz, şeref verdiniz. Mücadelemize güç verdiniz. Sağ olun, var olun.”
“MÜCADELEMİZ DEMOKRASİYE DAİR”
“Ve değerli arkadaşlar malum büyük bir mücadelenin içindeyiz. Mücadelemiz demokrasiye dair. Özgürlüğe dair. Birileri bizim sokakta olmamızdan, hatta şeytanlaştırarak ‘Sokağa mı çağırıyorsun gençleri?’ dedi. Susalım, pusalım, oturalım, ondan korkalım diye. Dedim ki o zaman 19 Mart akşamında, ‘Sen eğer bunu yapıyorsan bize, demokrasiye, gençlere. Sen bir diploma iptali ile bu ülkede devletin verdiği her kağıdı değersizleştiriyosan, geleceği çalıyorsan, evet ben de sokağa çağırıyorum herkesi, sokağa çağırıyorum herkesi.’ Eğer o gün akşam üniversiteler sel olup gelmeyeydi, gençlerden cesaret alıp o meydan dolmasaydı, 100 bin, 200 bin, 550 bin, 1 milyon 250 bin olup da eğer İstanbul’un geleceğine, Türkiye’nin geleceğine el uzatmasaydınız, umut olmasaydınız, kayyımı def etmeseydiniz, geleceğinize sahip çıkmasaydınız şimdi umut yoktu, moraller bozuktu, hepimiz evlerdeydik, hepimiz perişandık. Ama sizler çağrıldınız, çıktınız. Meydanlara, sokaklara taştınız. Bu ülkenin yarınlarını kurtardınız. Hepinizin önünde saygıyla eğiliyorum. Ve bu mücadeleden korkanlar, ürkenler, muhalefet evine dönsün isteyenler, muhalefet evde otursun isteyenler, asla ve asla teslim olmayacağımızı görünce bize bir mektup yazdılar. Mektubu da eli kanlı bir katille, bir evlat katili ile yolladılar. Şunu söylüyorlar, ‘Bak’ diyorlar ‘Bak, kafamızı bozarsanız, direnmeye devam ederseniz bak ne yapıyorum. Sana bir katili yanına yolluyorum, onun şimdiki çıplak ellerini senin gözüne kadar getiriyorum.’ ‘Bu’ diyor ‘Evladına acımamış sana mı acıyacak?’ ‘Bu’ diyor, ‘Bir çocuğunu değil, ikisini öldürmüş. İki kere düşün, aklını başına topla’ diyor. Ve diyor ki, ‘Bundan sonra biz planımızı uygulayacağız, Türkiye’nin geleceğine biz karar vereceğiz. Siz boyun eğeceksiniz.’ İşte o mektuba bir cevap vermek icap ediyordu, mektubu aldım, okudum, anladım ve yazanlara cevabım: Beyazıt Meydanı’dır, Beyazıt Meydanı. Ekrem Başkan’ı alıp da gelene kadar, İstanbul Üniversitesi’nden verilmiş helal diplomayı geri alana kadar, hak ettiğimiz seçim sandığını getirip iktidarı değiştirene kadar, o mektupta ben yokum. Ben meydandayım, sokaktayım, mücadelenin içindeyim. Ekrem Başkan’ı Silivri Zindanı’ndan çıkarana kadar mücadeleye devam mı? Ekrem Başkan’ı oradan alacak mıyız? O zaman şunu tekrar edelim: ‘Ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığımı getir. Adayı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Her fani gibi sen de geldiğin gibi gideceksin. Senin ne zaman geldiğine millet karar verdi. Ne zaman gideceğine de biz karar vereceğiz.’”
“ÖMÜRLERİ BOYUNCA BU YÜKÜ TAŞIYACAKLAR”
“Diplomaya dair iki hususu daha söyleyeyim. Malum bugün burada diplomanın peşindeyiz, İstanbul Üniversitesi’nin önündeyiz. Bakın değerli arkadaşlar, bu diplomanın sahteliğini iddia edenler, daha doğrusu o zaman yapılan geçişin usulsüz olduğunu iddia edenler, 35 yıl önce ‘gel’ diye ilan vermişler. Belgeleri istemişler, incelemişler, okula kaydetmişler. Pek çok dersi de yeniden okutup o derslerden tek tek geçirmişler. Diploma düzenleyip mühürleyip teslim etmişler. O günden bugüne Ekrem Başkan’la birlikte 28 arkadaşı aldığı diplomalarla çeşitli görevleri yapmışlar. Bunlardan bir tanesi Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay hocadır. Bu hoca, hocamız Sorbonne Üniversitesi’nden de doktoralıdır. Türkiye’de binlerce, 10 binlerce öğrenciyi okutmuştur ve sırf tek suçu Ekrem Başkan’ın sınıf arkadaşı olmak ve Erdoğan’ı yenecek kişiyle aynı sınıfta okumak olduğu için, Sorbonne’den doktoralı, Galatasaray Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı an itibariyle lise mezunudur. Lise mezunudur. Bu gözü dönmüşlüğe bir de çifte standardı gözler önüne sererek katkı yapalım. Bakın benim aileyle, eşle, dostla, çocukla uğraşmak gibi bir derdim hiç olmadı, olmaz. Onu yapan karşısında beni bulur. Kardeşime de saygılar sunuyorum. Ama sadece çarpıcı bir örnek olduğu için. Bakınız Sayın Hulusi Akar’ın kızı Chicago’da… Bakın bir kural var. Benim hiçbir mitingimde hiçbir siyasetçi, kimse yuhalanmaz. Ama bir kişiyi yuhalıyoruz. Madem yuhalamak istiyorsunuz. Volkan Konak ölünce arkasından söven Çatalca Müftüsü olacak ahlaksızı yuhalayın. Yuhalayın. Şimdi kimi yuhalamayı düşünüyorsan nefesini içine çek, Çatalca Müftüsü’nü yuhala o namussuzu. İyi geldi mi? Hadi bir alkış yapın kendinize. Ben yuhalamanın düşmanıyım, o Çatalca Müftüsü’nü yuhadınız ya benim içimin yağları eridi. O Çatalca Müftüsü, bak Volkan Konak öldü gitti. Toprak olacak, o topraktan fışkıracak, çiçek olacak, açacak, umut olacak. Ama sen boğazına kadar pisliğin içinde yaşayacaksın. Ömrüm boyunca peşini bırakmayacağım. Ömrüm boyunca. Diyor ki ‘Mesele hiç ezilmemekte, mesele hiç ezilmemekte. Ama punduna getirip de ezerlerse o zaman güzel kokmakta. Karanfil gibi, ıtır gibi kokmakta.’ Mesele Nazım gibi kokmakta, Volkan gibi kokmakta, Ekrem gibi temiz, güzel kokmakta. Çatalca Müftüsü gibi kokmayanlara selam olsun. Ve Hulusi Bey’in kızı Chicago Üniversitesi Biyoloji’de okumuş. 2003’te Hacettepe Tıp’a geçiş yapmış. 2009’da bitirmiş, diplomayı almış. Diploması usulsüz diye şikayet edilmiş, Danıştay karar vermiş, bakın ne demiş. ‘İdarenin kendi hatasından kaynaklanan işlemler 60 gün içinde geri alınabilir. Bundan sonra işlemin iptalinden söz edilemez.’ Bu kararı sonra CİMER’e sormuşlar. Hacettepe Rektörlüğü YÖK’ün yaptığı soruşturmayı referans göstererek şu yanıtı vermiş: ‘Zaman aşımına uğraması nedeniyle cezai ve idari yönden bir işlem yapılmasına mahal bulunmuyor. Eğer AK Partilinin birinin kızıysan, o zaman 16 yıl önceki işlem zaman aşımı oluyor. Eğer Erdoğan’ın rakibiysen 31 yıllık işlem, gelip buradan iptal oluyor. Buradan yargı mensuplarına açık bir çağrıda bulunuyorum. Biz bu hukuksuzluğa karşı elbette hakkımızı arayacağız. Gerekli davaları açtık, açacağız. Tüm yargı mensuplarına sesleniyorum: Bu millet vereceğiniz doğru kararların, namuslu kararların, hukuki kararların arkasında duracaktır. Biz sizden bir ayrıcalık değil, sadece tarafsızlık ve eşitlik bekliyoruz. Hukuktan yana tavır almanızı bekliyoruz. Ve geçmişte haksızlık, hukuksuzluk yapanların, iktidarın sözüyle cübbesine düğme dikenlerin, iktidar için karar verenlerin bir gece nasıl kaçtığını unutmadık. Bu ülkede doğru, dürüst, adil karar verenler başı dik, alnı açık, ömürlerinin sonuna kadar bu kararın gururunu yaşayacaklar. Ama Erdoğan’ın sırf rakibi oldu diye bu kul hakkını yiyenlere geçit verenler, ömürleri boyunca bu yükü sırtlarında taşıyacaklar. Bizden hatırlatması.”
“ÖĞRENCİLERE DÖRT YIL 30 BİN LİRA KYK BURSU KARŞILIKSIZ VERİLEBİLİRDİ”
“Ve 19 Mart darbesinin faturası bu millete çıkıyor. Bakın bütün anketler gösteriyor ki; Türkiye’deki her dört kişiden birinin, toplumun sadece yüzde 25’ini, Tayyip Bey ve onun yargı aparatlarının yaptıklarını gece gündüz televizyonlarda anlatan bitiremeyenler toplumun sadece yüzde 25’ini ikna edebildiler. O dört kişiden birine; TRT’nin, A Haber’in, CNN’in ve diğerlerinin yalanlarına itibar eden o dört kişiden birine şunu söylemek isterim ki; bu operasyonun bedelini Ekrem İmamoğlu yatarak, eşi, çocukları onu bekleyerek ödüyorlar. Bizler siyaseten ödüyoruz. Ama emin olun ki sizler de Türkiye’deki 86 milyon bunun bedelini ödüyoruz. O günden bugüne hepimizin olan 57 milyar dolar, kişi başına bölününce AK Parti’ye, MHP’ye oy veren abimin de ablamın da cebinden 25 bin lira gitti. Bir asgari ücretten fazlası… O parayı Tayyip Bey’in Ekrem ağrıları için değil de örneğin atanmayan öğretmenler için… 1 milyon atanmayan öğretmen var. Var mı bu meydanda atanmayan öğretmen? Atanmayan öğretmenlere, eğer bu para harcansaydı 1 milyon 40 bin öğretmen atanıp 3 yıllık maaşı peşin yatabilirdi. Bu paranın 10’da birine en düşük emekli maaşı 30 bin lira yapılabilirdi. Bu paranın yarısıyla Türkiye’deki bütün çiftçilerin borcu kapanabilirdi. Öğrencilere gelince… Şu anda türkiye’de 1,7 milyon öğrenci, Kredi Yurtlar Kurumu kredisiyle ve bursla geçinmeye çalışıyor. Eğer bu para 1 milyon 700 bin öğrenci için harcanacak olsaydı, 4 yıl boyunca her ay 30 bin lira KYK’nın bursu karşılıksız verilebilirdi. Bu Kredi Yurtlar Kurumu, 2002’de AKP geldiğinde 45 lira kredi verirdi. Tayyip Bey, buna ‘45 liracık veriyorlar’ derdi. Bugün AK Parti, KYK kredisini 3 bin lira yaptı. Geldiğinde beğenmediği 45 lira, 4 gram altın alırken; bugün verdiği 3 bin lira, 0,75 gram altın alabilmektedir. Şu an içeride olan İstanbul Planlama Ajansı Başkanı’nın, İPA’nın yaptığı çalışmaya göre; İstanbul’da 20 yıl önce 10 gençten 3’ü geçim sıkıntısı çekerken, şimdi 5’i geçim sıkıntısı çekiyor. 10 gençten 8’i evlilik birikimi yapamıyor. 10 gençten 7’si ülkeyi terk etmenin hayalini kuruyor. 2005’te bir tiyatro bileti 2 lira, KYK kredisi 110 lirayken; o krediyle 55 kez tiyatroya gidilebiliyordu. Şimdiki 3 bin lirayla sadece 9 kez tiyatroya gidilebiliyor. 2005’in 110 lirası, 11 konsere götürürken; bugünün 3 bin lirası, 3 konsere götürebiliyor. Barınma krizi yaşayan, ekonomik özgürlüğü elinden alınan, şimdi vesayetin karanlığına gömülmek istenen, geleceği çalınan sizlerle birlikte bir büyük mücadeleyi vermeye, bu haksızlıklara son vermeye, eninden sonunda başarmaya ve kazanmaya kararlıyız.Bu geceyi Ekrem Başkan gibi Silivri zindanlarında geçiren gençleri, öğrencileri saygı ile selamlıyoruz. 44 arkadaşımız zindanlarda tutuluyor. Geçtiğimiz günlerde Bakırköy Kadın Cezaevi’nde ziyaret ettiğim Esila’ya bir kez de buradan selam olsun. Şöyle söylüyor Esila: ‘Her sabah Nazım’ın Bu Memleket Bizim şiirini okuyarak başlıyorum. Biliyorum ki her türlü zorluğa rağmen bu vatana bin güzellik mümkün. Adaletin en kısa sürede tecelli edeceğine olan inancımı koruyorum. Sizler gibi ben de tahliye gününü sabırsızlıkla bekliyorum.’ Hem Esila için, hem de 44 genç arkadaşımız için Beyazıt’tan hep birlikte haykırıyoruz: Gençlere özgürlük!”
“BU MEYDANI GÖRMEYENLERE BOYKOTUN EN KRALI NASİP OLSUN”
“Bu meydanı görenler var, Saraçhane gibi görmeyenler var. Bu meydanı görenlere selam olsun. Bu meydan Türkiye’ye umut olsun. Bu meydanı görmeyenlere boykotların en kralı nasip olsun. Parayı kazanmaya gelince bizden kazanan ama saraya hizmet edenler var. Bunların en başında Doğuş Grubu var. Yüzde 75 parayı bizden kazanıyor ama saraya hizmet ediyor. Saraçhane’yi görmüyor. Beyazıt’ı görmüyor, üniversite öğrencilerini görmüyor. Gidenler için söylüyorum. Gençlere çok pahalı ama gidenler, bunlara para kazandıranlar için söylüyorum. Günaydın Restoran boykottur. Nusret boykottur. Audi, Volkswagen, Skoda boykottor. Almıyoruz, almak isteyenleri uyarıyoruz. TRT, sonuna kadar boykottur. Demirören Medya Grubu, CNN ve Demirören’in tüm televizyonları boykottur. Albayraklar, Yeni Şafak, Akşam ve benzerleri boykottur. Hangisi boykot, hangisi değil diye merak edene sitemizin adı; boykotyap.org’dur. Orada yazanların hepsi boykottur. Ama sakın ha sakın unutmayın; D&R var. Kapısının önünden geçmeyin.”
“15 MİLYON İMZAYA DAYANDIK, YOLUN YARISINI GEÇTİK”
“Arkadaşlar, Ekrem Başkan’ın sizden bir beklentisi, bizim de Ekrem Başkan’dan bir beklentimiz var. Ekrem Başkan’ın beklentisi, benim de en özel ricam. Hep beraber dünya siyaset tarihinin en büyük imza kampanyasına, şu anda bakayım rakama… 15 milyona dayanan; 14 milyon 800 bin imza topladık. Yolun yarısını geçtik, gidiyoruz. Buradan açıkça söyleyelim. Bu imzalar toplanıyor, güvenli şekilde depolanıyor, arşivleniyor. Noter çağırılacak, tutanak tutulacak. Meslek örgütlerine hesaplattırılacak. Notere hesaplattırılacak. Ama hiçbir imzaya, saraya, Tayyip Erdoğan’a ya da ona ulaştırabilecek kimsenin eli değmeyecek, gözü değmeyecek. İmzalar bizim namusumuza emanettir. Her birinizin il, ilçe binalarından, internetten, meydanlardan, AVM önlerinden, kalabalık mekanlardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin imza topladığı stantlardan boş birer kağıt, 25’er imza alıp hızla onları doldurup getirmenizi bekliyoruz. Kampanyaya omuz vermeye, Ekrem Başkan’a güç vermeye hazır mıyız?”
“EKREM BAŞKAN’IN ÇIKMASINI, GENÇLERİN KAYBOLAN ÜMİTLERİNİ CANLANDIRMASINI BEKLİYORUZ”
“Madem ki Ekrem Başkan’ın beklentisine böyle güçlü bir destek veriyorsunuz o zaman biz de Ekrem Başkan’dan bekliyoruz ki; dışarı çıkmasını, seçime girmesini, seçimden sonra YÖK’ü kaldırmasını bekliyoruz. Rektör seçimlerini öyle Cumhurbaşkanı atamasıyla değil, öğretim görevlilerinin, öğrencilerin, okuldan bağını koparmamış mezunların oylarıyla rektör seçtirmesini bekliyoruz. Ekrem Başkan’ın çıkmasını, mülakatları kaldırmasını bekliyoruz. Belediyede yaptığı gibi TOKİ eliyle yurtlar yaptırmasını, barınma sorununu kökünden çözmesini bekliyoruz. Karşılıksız bursları artırmasını, kredi borçlarının faizini silmesini, faizsiz borcu iş bulana kadar istememesini bekliyoruz. Ulaşımı, iletişimi, kültür sanatı, gençler için vergisiz, ucuz yapmasını bekliyoruz. Bu ülkeyi gençlerin ülkesi yapmasını, gençlerin kaybolan ümitlerini yeniden canlandırmasını, hep beraber bu ülkeyi Avrupa Birliği’nin tam üyesi yapmasını, vizeleri kaldırmasını, zenginlik ve özgürlük bekliyoruz. Buradan hep beraber son sözümüz şudur ki; ant olsun ki mücadeleyi bırakmayacağız. Sonuç almadan ne eve döneceğiz, ne sokakları boşaltacağız. Her gün daha kararlı, daha güçlü olacağız. Biz haklıyız, biz başaracağız, biz kazanacağız. Hepinize teşekkür ediyorum ve hep birlikte tekrar ediyoruz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”