Özdilek
Rana Sinem Siklon
Rana Sinem Siklon

Kılıçdaroğlu kurumları ziyaret etse mi, cumhurbaşkanı adayı kim olsa?

AKP Gençlik Kolları lüks otellerde yaptıkları çılgın sahur partileri görüntülerini sosyal medyada paylaştılar

9 Nisan 2022 Saat: 12:23

AKP Gençlik Kolları lüks otellerde yaptıkları çılgın  sahur partileri görüntülerini sosyal medyada paylaştılar, tepki gelince görüntüleri kaldırdılar.  Gerçekten de insanlar açlık çekerken beş yıldızlı otellerden yansıyan iftar veya sahur görüntüleri hiç de hoş değil. Kemal Kılıçdaroğlu  da  Et ve Süt Kurumundan randevu istedi.  Alışılageldiği üzere randevu alamadı. 

Evet, kurumlar ana muhalefet partisine randevu veremiyor. Önce bunu yorumlayalım. Beğenin beğenmeyin, destekleyin desteklemeyin, bu hamle doğrudur veya yanlıştır bunların hepsini bir tarafa koyalım. Bu kurumları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan’ın bileziklerini bozdurarak açmadı. Bu kurumlar hepimizin vergileriyle açılmış, birçoğu da Erdoğan’dan önce açılmış ve kurulmuş kurumlar.  Dolayısıyla sokaktaki her dört kişiden birinin oyunu almış ve Millet İttifakı gibi bir ittifakı kurup yüzde 50’lik bir kitleye artık söylem geliştiren bir adamın bu kurumları ziyaret etme, bilgi alma ve denetleme hakkı vardır. Bu hakkın ondan alınması anayasal bir davranış değildir, ana muhalefet liderine randevu vermemek anayasal bir hak değildir. Bu küstahlıktır. Dolayısıyla kariyerlerini iktidar partisine borçlu olan aktörler görevlerini anayasaya göre değil de Erdoğan’ın iki dudağının arasına bakarak şekillendiriyorlar. Bu randevuların verilmeyişi bize sadece şunu gösteriyor: Türkiye’de anayasal bir cumhuriyet değil bir tek adam despotizmi var. Bu tek adamın dedikleri kanun, söyledikleri yönetmelik.

Kılıçdaroğlu’na randevu verilmemesini sonuna kadar eleştirmek gerekiyor. Evet, bu tür hamleler başlarda büyük heyecan oluşturuyordu hâlâ kısmen heyecan oluşturuyor. Fakat, belli bir aşamadan sonra tekrara düşen ve toplum üstünde çok da etkisi olmayan hamleler olarak görülmeye başlanacak.

Yapılmalı mı? Yapılmalı. Muhalefetin işi budur zaten.  Genel başkan seviyesinden yapılmayabilir, o işin uzmanı genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri randevu isteyip o kapıları çalabilirler.  Artık bu geleneği biraz daha farklı aktörlerin sürdürmesi daha yakışık alır gibi görünüyor. Bu bir. İkincisi Anadolu’yu karış karış gezip aç sefil insanların dramını dinleyerek o kişileri sosyal medya üstünden ülke gündemine getirmek,  çaresiz insanların devletten yeterli desteği alamamasının altını çizen hamleler yapmak, bu kurumları gezmek ve o çaresiz insanların çığlığını dillendirmek de çok önemli hamleler. Ama bir yere kadar. Buraya kadar geldiğiniz zaman şunu yapmış oluyorsunuz; halkın zaten çok iyi bildiği problemi göstermiş oluyorsunuz ama halk sizden bunu istemiyor.  Halk “senin çözüm önerin ne” diyor. “Sen buradan çıkmam için bana ne sunacaksın” diye soruyor.

Kılıçdaroğlu ve Akşener “Biz mülakatları kaldıracağız  veya çok çok daraltacağız” diyor. Bu çok güzel, gerçekçi. Bazı bölümlerde gerçekten mülakat olması gerekiyor. Öyle ya .. Diplomat olacaksınız, güzel konuşmanız gerekiyor, ifade kabiliyeti gerekiyor gibi.  Ama bunun dışında olan, “Bu kadar özel kabiliyet gerektirmeyen şeylerin dışındaki bütün mülakatları iptal edeceğiz, kim sınavda ne yaptıysa istediği yere öyle girecek” Bakın, bu somut bir öneri.

Açlığı nasıl yok edeceksiniz? Sadece “beşli çeteye giden paraları onlara değil de halka aktaracağız diyerek bunu yapamazsınız. O zaman halk “Okay güzel. Tamam çok güzel. Ama yatırımları mı durduracaksınız? “ diyecek. Sonuç olarak her şekilde yatırım yapmanız gerekecek.  Muhalefetin “Hacmi nasıl büyüteceksiniz, ekonomiyi nasıl büyüteceksiniz” sorularını cevaplaması gerekiyor. Mesela, İYİ Parti medyada çok fazla yer bulmasa da çalıştaylar yapıyor. Bu çok güzel bir şey. Muhalefetin bu çalıştaylardan çıkardıkları sonuçları markalaştırarak halka anlatması gerekiyor. Aynı cümleleri tekrar tekrar söylemeleri gerekiyor, tıpkı Cem Uzan’ın Genç Parti döneminde yaptığı gibi. Yani ekonomiyle ilgili birkaç tane cümleyi tekrarlamaları gerekiyor.  

Muhalefet  “Biz  AKP’den birazcık daha iyi yapacağız, beşli çeteden alıp oraya buraya vereceğiz” dememeli. Gerçekten de Türk seçmeni milliyetçi kimliğe sahip. Muhalefetin seçmene büyük hedefler göstermesi gerekiyor. Erdoğan hâlâ 2023, 2053 veya 2073 gibi saçma sapan da olsa hedefler koyuyor ve seçmene büyük bir Türkiye hikayesi anlatıyor. Muhalefetin yapması gereken şey bu.

Mesela, muhalefet seçmene ne desin?

“Bu ülke büyüyecek, bu ülke dünyada sözü geçen bir ülke olacak, biz bu ülkenin ekonomisini öyle bir noktaya getireceğiz ki sokaktan çöp toplamayı bir tarafa bırakın gençlerin yurtdışı hayallerini bile ortadan kaldıracağız, o kadar dinamik bir ekonomi oluşturacağız ki dışarıdakiler bile gelip yükselen Türkiye’de hangi rolleri oynayabiliriz diye düşünmeye başlayacaklar”  gibi ..

Muhalefetin bunlara benzer cümlelerle gerçekten hedefler koyarak büyük bir Türkiye hikayesi anlatması gerekiyor. Muhalefet bunu yapmadığı takdirde kurum ziyaretleri bir yere kadar etkili olabilir, başlarda gerçekten çok ses getirdi, ben de ayakta alkışladım, hâlâ yapılan hamlenin arkasında duruyorum. Ama bir sonraki aşamaya geçilmeli. Çok önemli bir gündem maddesi olmadığı takdirde bir sonraki aşamada belki bu kurum ziyaretlerini konuyla ilgili milletvekillerinin yapması ve bu ziyaretleri birazcık daha düşük profilden sürdürmesi, genel başkanların ise büyük Türkiye hikayesi sunan, anlatan, başarı performansı gösterebilecekleri programlara yönelerek onları hikayeleştirmeleri gerekiyor.

Gelelim adaylık meselesine … Tilkinin kırk tane hikayesi varmış kırkı da tavuk üstüne .. Millet İttifakı’nın adaylık meselesi bu hikayeye dönüştü. Millet İttifakı konuşup bir şey anlatmadığı ya da adayı nasıl belirleyeceklerini, hangi yöntemlerle bir aday saptayacaklarını bile masaya koymadıkları için farklı aktörler Millet İttifakı’nın adayını belirlemeye başladılar. Bu oldukça komik bir durum.

Şöyle bir fotoğraf var karşımızda: Gerçekten de Mansur Yavaş bütün anketlerde önde çıkıyor. Kitlelerin daha çok tercih edeceği potansiyel bir aday olarak çıkıyor. Ama Ekrem İmamoğlu da çok rahat bir şekilde seçimi kazanabilecek en az Mansur Yavaş kadar ya da aşağı yukarı onun kadar seçimi kazanma ihtimali yüksek olan bir aday olarak karşımızda duruyor.

Peki, Zafer Partisi niçin Mansur Yavaş’ı aday gösterdi?

Burada  “Siz aday belirleyemediniz, belirleyemezsiniz” anlamında altılı masaya yapılmış bir hamle var.  Altılı masayı birbirine düşürebilecek, aday belirleme sürecinde onların birliklerini bozabilecek bir hamle olarak görüyorum.  Dışarıdan hiç kimsenin aday belirleme hakkı yok mu? Hepimizin aday belirleme hakkı var. Hatta, hepimizin altılı masa üzerinde baskı kurma hakkı da var. Ben de bir yazımda altılı masanın aday belirleme yöntemleri neler olabileceğinden bahsetmiştim. Partilerin delegeleri mevcut dört veya beş tane adayı ikiye indirsinler, altılı masa da bu iki adaydan birini seçsin önerisini getirmiştim.

Neden böyle yazmıştım biliyor musunuz? Neden Macaristan’daki gibi bir ön seçimle adayı belirleyelim demedim?

Bence Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da fiilen bu seçimi kazanıyor. İki cümleyi sürekli tekrarlıyorum. Muhalefet büyük bir hata yapmadığı ve doğru bir adayla seçime girdiği takdirde Erdoğan dönemi sona erecek. Buradan geriye dönüş yok.  Erdoğan seçimle bu nehri tekrar tersine akıtamaz.

Dolayısıyla, aslında altılı masa liderlerinin konuşması gereken şey “hangi adayla çıkarsak seçimi kazanabiliriz” değil. O adaylar belli. Bence, Kılıçdaroğlu bu altılı masayı kurarak Türk demokrasi tarihine geçti ama seçimi riske atılabilecek bir süreçte Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinde soru işareti var. Bence iki belediye başkanından birinin aday olması gerekiyor. Dolayısıyla, altılı masanın üstünde durup tartışması gereken şey seçimi nasıl kazanırız meselesi değil.

Hayır! Muhalefet seçimi kazanacak. Doğru adayla çıkıp büyük hatalar yapmadığı takdirde seçimi kazanacak. Altılı masanın konuşması gereken “Erdoğan sonrası veya post Erdoğan dönemini hangi aday daha iyi yönetir”? Bunu seçmen bilemez. Bu liderleri çok fazla tanımıyoruz, potansiyelleri nedir, kimi iyi koordine eder, neyi iyi koordine edemez bilemiyoruz.  Muhalefetin konuşması gereken Erdoğan sonrası dönemde seçimi kazandıktan sonra kim Türkiye’yi parlamenter sistemi başarılı bir şekilde taşır, geçmişle hesaplaşır, devri sabık yaratmadan ama anayasayı ihlal etmiş çok büyük yolsuzluklar yapmış kitleyle halk adına hesaplaşacak olan aday kim?

Muhalefetin öyle bir süreç kurması gerekiyor ki AKP seçmeni bile “Evet, bu süreç gerçekten çok iyi oldu, bu yüzleşme iyi oldu” diyebileceği adil bir düzlemde bu adamlarla hesaplaşması da gerekiyor.

Tüm bunları yapabilecek lider hangisi? Mansur Yavaş mı Ekrem İmamoğlu mu? Ben bilemiyorum. Evet, kendime ait bazı fikirlerim var ama bu liderleri tanımadığım ve yakın çalışma arkadaşlarıyla ve ekibiyle nasıl hareket ettiğini bilmediğim için bir yorum yapmak istemiyorum.

 

 

 

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Yazıya Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız

Yazarın Diğer Yazıları

Ak Partililerin En Sevdiğim Yanı …3 Mayıs 2024 Saat: 12:05
Beklenen buluşma gerçekleşti.
“Yerel Halk” Neyse Artık!23 Nisan 2024 Saat: 11:26
Özgür Özel tarihi bir zafer kazandı.
Sandığa gitmeyen seçmenler kimler? AKP’liler mi?11 Nisan 2024 Saat: 23:22
Seçimden sonra benim de çok merak ettiğim bir soru vardı.
Kan Ve Ruh Kaybı Varmış!6 Nisan 2024 Saat: 11:40
Büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanları görevi devralmaya başladılar.
AKP Kaybettiği Seçimden Ders Çıkarttı Mı?3 Nisan 2024 Saat: 10:14
Aslında bugün seçim analizleri yapmaya devam edecektim.
Tüm Yazıları
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat