Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ordu’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı.


Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGF
CHP Lideri Özgür Özel: “Alın Terini Sömürerek Bir Ülke Ayakta Kalamaz, Emekli ve Emekçi İçin Direneceğiz”
“HÜKÜMETİN BAŞI, FINDIK ÜRETİCİSİNE ‘AL ANANI DA GİT’ DEĞİL; ‘ÇİFTÇİ MİLLETİN EFENDİSİDİR’ DİYEN BİRİ OLACAK”
“BUNLARI GÖNDERECEĞİZ VE HAKKIMIZI VERECEK İKTİDARI BAŞIMIZA GETİRECEĞİZ”
“ORDU’NUN ORMANLARININ YÜZDE 65’İNE, TARIM ALANLARININ YÜZDE 76’SINA MADEN RUHSATI VERİLMİŞ”
“NADİR ELEMENTLER VATANDIR, VATAN SATILAMAZ”
“ERDOĞAN, BURASI SENİN DEYİMİNLE ‘HUKUK DEVLETİ’, KANUN DEVLETİNDE TÜM SAVCILARA YASAK OLAN BİR SAVCIYA SERBEST OLAMAZ”
“BU KİŞİ, HUKUK DEVLETİNDE BİR SAVCI MI? YOKSA İMPARATORUN TALİMATIYLA SUÇ İŞLEYEN AMA SUÇTAN MUAF OLAN BİR GLADYATÖR MÜ?”
“SUSMAYACAĞIZ, SİNMEYECEĞİZ, SONUNA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ”
“AK PARTİLİ VE MHP’Lİ KORKMASIN; GELDİĞİMİZDE ONUN DA YOKSULUNUN YÜZÜ GÜLECEK, ONUN DA ÇOCUĞU İŞ BULACAK”
“GÜÇLÜ YURTTAŞ, GÜVENLİ GELECEK, KAZANAN TÜRKİYE’ VAAT EDİYORUZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ordu’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Bir yanı mavi, bir yanı yeşil. Bir yanı yayla, bir yanı sahil. Fındığı dalında, sevdayı kalbinde, mertliği yüreğinde taşıyan Ordu. Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Toprağa can, fındığa ömür veren Ordu’dayız. Dünyanın en güzel manzaralarından birine sahip olan Boztepe’nin hemen yamacındayız. Karadeniz’in coşkun dalgalarını seyrederken, yüreğindeki insan sevgisini, mücadele azmini, haksızlığa gelememeyi, herkesin hakkını kendi hakkı gibi savunabilmeyi şiar edinmiş Karadeniz’in güzel insanları hepiniz hoş geldiniz, hepinizi saygı ile selamlıyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:

“ONLAR SONUNA GELDİ, BİZ DAHA YENİ BAŞLIYORUZ”
“Bugün Altınordu’da Cumhuriyet Meydanı’ndayız. Bundan önceki dönemde Ordu’da bir belediye başkanımız vardı ve Gülyalı’da 28 yaşında göreve gelen, bir gence olanak tanındığında neler yapabileceğini gösteren bir belediye başkanımız vardı. Ordu’nun en küçük ilçesinden bugün merkez ilçesine, Altınordu’ya aday olup, Altınordu’yu rekor oyla kazanan Ulaş Tepe’ye ve ona sahip çıkan sizlere partim adına yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. 31 Mart gecesi Türkiye’de partimiz 47 yıl sonra birinci parti olurken Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurulduğu günden beri ilk kez ikinci parti haline getirip seçimlerde önünde yer alırken Türkiye’de nüfusun yüzde 65’ine hizmet edecek bir seçim zaferini kazanırken Ordu’da da bir olan belediyemizi hem merkez ilçeyi alarak, hem de 47 yıl sonra Leyla Çıtır ile Çamaş’ı alarak, 25 yıl sonra Cemil Coşkun’la Gürgentepe’yi alarak ve 51 yıl sonra Bülent Güney ile Kabataş’ı alarak, bir büyük başarıya imza attık. Henüz yolun başındayız. Onlar sonuna geldi, biz daha yeni başlıyoruz. Ordu Büyükşehir’i alacağız. Ordu’nun bütün ilçelerini alacağız. Çünkü Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partili belediyeler icraatlarını yaptıkça, insana dokundukça; sokakta, mahallede, kahvede, tarlada, camide, her yerde sizlerle temas ettikçe millet, doğruyu da yanlışı da çalışkanı da tembeli de yaptığı hizmetle kente katkı sağlayanı da kendine katkı sağlayanı da ayırıyor. Bu bize bir sonraki başarıyı ve bir sonraki başarıyı getiriyor. Onun için Ordu’da bu önemli başarıdan sonra ben çok daha büyük işleri başaracağımıza yürekten inanıyorum. Tabii marifet iltifata tabii. Bir seçim kazanılırsa örgütle kazanılır. Kazanan - kazanmayan ama bu parti için emek veren tüm ilçe yönetimlerine, ilçe başkanlarına ve İl Başkanımız Bülent Akpınar’ın şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne yürekten teşekkür ediyorum. Tüm belediye başkanlarımızı, hangi partiden seçilmiş olursa olsunlar sizlerin, Ordu’nun oylarıyla göreve gelen tüm belediye meclis üyelerini de yürekten kutluyorum. Tabii bu başarılar sırasında Ordu’da milletvekilimiz Doktor Mustafa Adıgüzel’in ve Ordu’nun ‘Ya bu ne güzel iş, bu ne güzel hizmet’ diye baktığınızda hep altından imzası çıkan geçmişte Genel Başkan Yardımcımız, değerli ağabeyim Seyit Torun’un emeklerini, ikisinin de mücadelesini görmek lazım. Ayrıca Ordu’da bir seçimde Cumhuriyet Halk Partisi şükürler olsun ki yeniden iki milletvekili seçildi. ‘Daha iyileri olacak’ diye söylüyorduk. Seçim beklemeden milletvekili sayımızı üçe çıkardık. Cemal Enginyurt’a da bir kez daha kendi memleketinden ‘Hoş geldin baba ocağına’ diyorum.”
“68’İNCİ EYLEMDE MEYDAN DOLUP TAŞIYORSA DOĞRU YOLDAYIZ”
“Değerli Ordulular, bir cumartesi günü ki belki de havanın bu kadar müsaade edeceği bir cumartesi daha olmaz. Sizler bugünü bize ayırdınız. Buraya geldiniz. Bu meydanı, bu koca meydanı ve siyasette seçim atmosferi yokken meydanı doldurmakla kalmadınız, meydandan dışarılara taştınız. Karşılarda bizi görebilen her yerde, balkonlarda burayı şereflendirdiniz. Bu tarihi gün için size teşekkür ediyorum ve şunu söylüyorum: Elbette meydanlara gelinir, konuşulur. ‘Dolmaz’ denen meydanlar doluyorsa dolup da taşıyorsa bu insanlar yüreğinde bu mücadele azmini taşıyorsa 68’inci eylemde Ordu tarihe geçiyorsa doğru yoldayız. Kimin ne dediğine bakmayın. Karşımızda bir çete… Artık devleti devlet gibi yönetmekten vazgeçmiş, her alanı yetkili ama yetkilerini aşan ya yetkisiz, yetki kullanan birilerine emanet etmiş, ‘Koltuktan inmeyeyim, gerisi ne olursa olsun’ diye bakan, emekliyi, asgari ücretliyi, emekçiyi, çiftçiyi, fındık üreticisini, esnafı düşünmeyen birileri sadece iktidarda kalmak için salonlarda salon siyaseti yapa dursunlar. Yazın serini, kışın sıcağı sevsinler. Kendi atadıklarına kendilerini alkışlatsınlar. Biz meydan meydan taşmaya, iktidara koşmaya devam ediyoruz. Bunun için bu meydanı görüp de evinden ‘Aferin Ordu’ya. Ne güzel Ordu, ne güzel oldu bugün Ordu’ diyen 81 ildeki tüm vatandaşlara söylüyorum. Aldığın maaştan şikayetin varsa, kasaptaki etin fiyatından, mandıradaki peynirin fiyatından şikayetin varsa, bir çay ile bir simit bile artık lüks olduysa, ürünün para etmiyorsa, itirazın varsa, çocuğunun eğitiminden memnun değilsen ya da evladın geleceğini başka ülkelerde hayal ediyorsa, buradan birileri umut kesiyorsa o zaman evde o kumandayı bir yere bırakacaksın, o pijamayı çıkaracaksın. Nereye çağırılıyorsan koşacaksın. Meydanı, sokağı boş bırakmayacaksın. Mücadele edeceksin. Ancak öyle kazanacağız. Karşımızda acımayanlar, halden anlamayanlar; bırakın arkadan, yere düşene vurmaya doyamayanlar var. Karşıma Feri Zeyrek kardeşimin resmini koymuşsunuz. Biz onunla inandık, Manisa’da yüzde 6 oy da aldık, yüzde 60 oy da aldık. 15 - 20 yılda partiyi yüzde 6’dan, yüzde 60’a çıkardık. Bakın Ferdi’nin gözlerine, o gözler her şeyi gösteriyor. Ferdi gibi çalışacağız, onun gibi inanacağız. Onun gibi sevecek, onun gibi mücadele edeceğiz.”
“BELEDİYE BAŞKANLARIMIZIN BİN 50 AÇILIŞI BEKLİYOR”
“Bugün bu otobüs Altınordu’da, Cumhuriyet Meydanı’nda; 68’inci kez bir meydanda, bir eylemde. 29 yaşında göreve getirdiğimiz Ulaş Başkan, beş yıl görev yaptı ve yeniden aday oldu. 19 ay sonra da buraya Genel Başkan olarak geldim. İlk adaylığında yedi sene önce de arkasındaydım, bu sefer de arkasındaydık. Ona çok inanıyorduk. Biraz önce otobüsün arkasına geldi. gözümün içine bakıyor. Dedim ki ‘Ulaş ne yaptın, ne ettin diye baktım.’ Bakıyor yüzüme, dedim ‘Olmamış.’ Böyle bir an baktı. Vallahi ben Ulaş’ın karnesine baktım, ona da şakayı yaptım ‘Olmamış’ diye. Bir gelin birlikte bakalım. Türkiye duysun: Halk Süt kurmuş, çocuklara 845 bin paket süt dağıtmış. İki kent lokantası açmış ve bugüne dek 155 bin öğün yemek sunulmuş. Halk Et satış noktası açılmış, biliyor musunuz? Halk Et satış noktasında 55 bin ton et uygun fiyata satılmış, satılmaya devam ediyor. Emekliler nerede bir göreyim. Emeklihane var mı? Kaç para emeklihanede çay? Emeklihane açılmış, 5 liraya çay içiyor emekliler. Hepsi Ulaş’a el sallıyor, öpücük atıyorlar. Kırsal mahallelerde mobil kuaför hizmeti sunulmuş, 23 tur atılmış şimdiye kadar. 52 bin metrekare yeşil alan düzenlenmiş, dört yeni park yapılmış 19 ayda. İstanbul Büyükşehir’le imzalanan protokolle kentteki tüm tarihi alanlar yenileniyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapattığı Gençlik Merkezi, Düşünce Enstitüsü tekrar açılmış. Üniversite öğrencileri için ücretsiz çamaşırhane kurulmuş. Mama üretim merkezi açılmış, can dostlarımız için 80 bin ton mama belediye imkanlarıyla üretilmiş ve dağıtılmış. 10 kilometre sıcak asfalt, 14 kilometre beton yol, 8,5 kilometre yağmur suyu hattı döşenmiş. Vallahi bu delikanlı alkışı hak etmiş. Ayrıca refakatçi evinden belediye konservatuarına, düğün salonundan kreşe, Patiköy doğal yaşam alanından katlı otoparka, yaşam alanlarına çok sayıda proje bitme evresindeymiş. Bunların hepsi için de bizi defalarca açılışlara çağırdılar. Ümit ediyorum bundan sonra da Ulaş çalışacak, belediye başkanlarımız çalışacak, Leyla Başkan’ın, Cemil Başkan’ın, Bülent Başkan’ın ve Ulaş Başkan’ın sizlere hizmetlerini gururla açacağız. Hepinize hayırlı, uğurlu olsun. Buradan bütün Türkiye’ye şunu hatırlatmak isterim: Bu belediye başkanları, iktidar partisinin belediye başkanları değil. Türkiye’de şu an her biri birbirinden kıymetli bin 50 açılış bekliyor. Bu belediye başkanları, silkelenen belediye başkanları. Bu belediye başkanları kendinden önce AK Parti’nin, MHP’nin ödemediği vergi faiziyle bir seferde, ödemediği SGK’sı faiziyle bir seferde alacağından kesilen, işçisine para ödeyemeyecek hale getirilen, ‘Hizmet aksasın ki milletin gözünden düşsünler’ diye çelme çakılan belediye başkanları ve Türkiye’nin dört bir yanında canla, başla kente evladına bakar gibi bakan, kendi evi gibi kentini sahiplenen ve bu büyük mücadeleyi veren tüm başkanlara yürekten teşekkür ediyoruz. iktidarın yolunu partimize ve Türkiye’ye onlar açıyor.”
“BİZ YORULDUK SÖYLEMEKTEN, AKP YAPMAMAKTAN UTANMIYOR”
“Tabii yapılanları söyledik, benim için bunları söylemek ve sizin için de duymak güzel. Bir de yapılmayanlar var. Oy alırken Ordu’ya gelip yüzünü dönüp, seçimden sonra arkasını dönenlerin yapmadıkları, bir de yaptıkları var. Ordu’ya her geldiğimde, grup başkanvekili olarak defalarca basın toplantılarında, mitinglerde ve Genel Başkan olarak Ordu’nun her bahsi geçtiğinde ben yoruldum okumaktan, ama onlar yapmamaktan utanmıyorlar. 2015’te ‘Bir yıla biter’ dedikleri Gölköy - Gürgentepe yolu halen bitmemiş. Doğru mu? Kabadüz - Çambaşı yolu 15 yıldır bekliyor. Doğru mu? Ünye - Akkuş - Niksar yolunu 2027’ye ertelemişler. Kumru - Korgan yolunu dokuz yılda 3 kilometre ilerletebilmişler. Fatsa Çevre Yolu halen yok, Samsun - Sarp demiryolu projesi yılan hikayesi oldu. Peki ne yapmışlar bu sırada? Bunları yapmamışlar. Ne yapmışlar? Bu hani eskiden diyorlardı ya ‘Çalıyor ama çalışıyor.’ Ya da ‘Yolsuzluk da yapıyor, yol da yapıyor.’ Vallahi yol yapmamışlar. Ama Çatalpınar’da akla hayale gelmez bir yolsuzluk yapmışlar. Şimdi herhangi bir yerde bir iftiracı pırıl pırıl bir belediye başkanıma ‘Şöyle bir şey duydum’ deyince sabah altıda kapıyı kırıyorsun. İçeriye polislerle dalıyorsun. Başkanı yatak odasına kadar gidip gözaltına alıyorsun. Emniyetten girerken, çıkarken iki yanda iki polis ya da jandarma bazen. O küçük düşürücü görüntüyü çekip hemen televizyonlara servis ediyorsun. Daha suçunu bırak ispatlamayı, iddia edemediğini doğru gibi yayıp haysiyet cellatlığı yapıyorsun. Bak şimdi ben buradan Çatalpınar’ın ne yaptığını söyleyeyim. Adalet ve Kalkınma Partili Çatalpınar Belediyesi, Çevre Bakanlığı bu belediyeye hibe desteği veriyor. 10 bin metrekare parke taşı alacak. Tam 50 tır yapıyor. 10 bin metrekarenin parası ödeniyor ama 50 tır beklerken 15 tır bir şey geliyor, toplam 3 bin metrekare. Bunun üzerine gidiliyor, itiraz ediliyor. Resmen bir suçüstü durumu var. ‘Eyvah ne yapacağız?’ Gecenin bir vaktinde diğer taraftan başka illerden 11 tırla 7 bin metrekare parke taşı getirilirken kameralarla tespit ediyorlar. Yani hırsızlığı, yolsuzluğu yapıyorlar. Yakalanınca bir başka belediyenin parası ödenmiş taşını, buraya taşırken de yakalanıyorlar. Peki, bu belediye başkanına evine gitme, bir telefon et. Çağırdın mı? Sordun mu? Soruşturma açtın mı? Bunun hesabını sordun mu? Bizim sadece iftiracılara yazdırdıkları, hiçbir kanıtı olmayan tek bir ifadeyle 16 tane arkadaşımızı içeri koyuyorlar. Çatalpınar’da maalesef Ordu’ya yol yapmayanlar Çatalpınar’da yolunu buluyorlar. Bu adaletsizliğe, bu haksızlığa isyan ediyor işte bu meydanlar. Nasıl doluyor? Böyle yaptığınız için doluyor.”

“DİN GÖREVLİSİNİN GÖREV YERİ BELLİ, ÖĞRETMENİN GÖREV YERİ BELLİ”
“Ordu - Giresun Havaalanı’nda şikayet çok. Sefer sayısı yetersiz, biletler pahalı diyorlar. Hastane sıkıntısı, ilçelerde ambulans ihtiyacı, MR’ın olmaması, sürekli başka yerlere sevk olması, doktor bulunmaması büyük sorun. Okullarda öğretmen açığı çok, 331 okuldan öğretmeni olmayanlar var. Ama manevi danışman, ÇEDES’le tüm okullara yollanmış. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bilhassa şunu söyleyeyim. Önceki dönem Diyanet’in yaptıklarını çok eleştirdik. Bu dönem Diyanet İşleri Başkanı, 29 Ekim’de Atamıza mevlit okutarak, geldiği günden itibaren hutbelere, cuma rütbelerine, dün gittim cuma hutbesinde vefayı konuşuyor. Ve derli toplu, siyasete girmeyen, kadınları rencide etmeyen, gençlerin özgürlüğüne karışmayan doğru bir şekilde herkesi kucaklayan hutbeler okunuyor. Dedim ki ‘Böyle giderse ben bundan sonraki süreçte Diyanet’i eskisinden ayırırım.’ Buna dikkatli bakıyoruz. Ancak şu kadarını söyleyelim. Biz din görevlisinin işini en iyi şekilde yapmasını, en özgürce yapmasını, ibadet özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz, teminatıyız. Ancak Milli Eğitim Bakanlığında bir takım protokollerle, olur olmayacak işlerle, derneklerle, vakıflarla ve din görevlileri üzerinden çeşitli işlere girilmesini doğru bulmuyoruz. Din eğitiminin yeri belli, din görevlilerinin görevinin yeri belli, öğretmenin yeri, görevi belli. Bunu yürekten savunuyoruz. Kararlılıkla, açıkça.”
“ORMANLARA VE TARIM ALANLARINA MADEN RUHSATI VERİLİYOR”
“Bir de benim en üzüldüğüm konulardan bir tanesi Ordu’ya dair, Giresun’a dair, Karadeniz’e dair. Biraz da alçaktan giderseniz uçakla, helikopterle. Bir bakıyorsunuz ki bu güzel sahil şeridinin arkasında dağlar delik deşik, ormanlar delik deşik. Sonra bir bakıyorsunuz ki rakamlara, olandan beter olacak olanlar var. Bugün Ordu’nun yüzde 74’ü maden ruhsatlarına açılmış durumda. Ormanların yüzde 65’i maden ruhsatı olarak verilmiş. Tarım alanlarının yüzde 76’sı maden ruhsatlarına ayrılmış durumda. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elbette madenler çıkarılsın, işlensin birazdan ona da değineceğim. Ama ‘Önce insan’ diyen, ‘Önce doğa’ diyen, ‘Önce Ordu’ diyen ve tarım alanlarına ve ormanlara sahip çıkan anlayışımızı sonuna kadar sürdürüyoruz. Buradan asla taviz vermedik, asla taviz vermeyeceğiz. ‘Bu yıl rekolte yüksek olacak’ dediler, fındığın fiyatını önce bir aşağıya doğru asıldılar. Fındık bahçelerini don vurdu, güneş yaktı, kokarca bastı. Maalesef bilhassa Ordu’da rekolte çok düşük kaldı. Böyle olunca bir miktar fiyatlar yukarıya doğru gidiyordu ki bu güya adı dünya devi boyu devrilsin. Fındıkta tekel olan firma çıktı açıklama yaptı. Kendi yapmıyor da Avrupa’nın en saygın basın yayın kuruluşlarından bir tanesine yalan haber sızdırıyor. ‘Efendim bu sene Türkiye’den fındık almayacağız.’ Böyle olunca piyasada bir manipülasyon, bir panik. Fındık fiyatları aşağıya doğru gelmeye başladı. Ben bunlara en sert tepkiyi göstereceğimizi söyledim ve Rekabet Kurumu’nu göreve davet ettik. 50 olmalıydı ama arada 30 bin ton alım zorunluluğu getirmişler. En az 50 bin - 75 bin ton olması gerekir ama Rekabet Kurumu duruma baktı, bunlar da alım yapacaklarının taahhüdünü verdiler. Buradan öyle dünya devi tanımam. Bu fındıkta bir tane dünya devi var; Ordu, Giresun, Karadeniz. Öyle bugün fındık üreticisini ezmeye kalkarsan bunu bu sene yaparsın. Belki ömrün vefa ederse seneye de yaparsın. Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetinin başına gelecek kişi öyle sonuncusu gibi çiftçiye, fındık üreticisine ‘Al ananı da git’ diyen biri değil, tam tersine ‘Çiftçi milletin efendisidir’ diyen biri olacak. O gün bu yaptıklarınızla sakın Sanayi Bakanımızın kapısına gelmeyin. Şimdi Covid’i geçirdik, doğru mu? Covid’de hepimiz evlerde oturduk, doğru mu? Bu giden iki arkadaş ve bunun gibi Türkiye’deki bütün sağlık emekçileri ölümü göze aldılar bizi yaşatmak için. Bir yürekten alkış yapalım onlara. Biliyorsunuz Tayyip Bey dedi ki sağlık emekçilerine, ‘Hakkınız ödenmez’ dedi. Tutarlı adam. Ödemedi hakikaten, vermiyor haklarını. Biz gelince vereceğiz inşallah. ‘Deme deme, sana soruşturma açar yine’ diyor. Sen hiç korkma. Onun savcıları varsa benim senin gibi analarım var. Hiç korkma. Onun savcısının adı Akın, benim anam cana yakın. Onda var savcı Akın, benim anam cana yakın. Şimdi şunu söyleyelim.”
“FINDIK ÜRETİCİSİNİ AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
“AK Parti’nin kara düzeni var Türkiye’de. AK Parti’nin kara düzeninde bir tekel şirketi, işçisi haline getirmeye çalışıyor bütün fındık üreticilerini. FİSKOBİRLİK’i ayağa kaldırmamız lazım. Toprak Mahsulleri Ofisi ile iş birliği içinde üreticiyi kollayan bir düzen kurmak lazım. Bu fındığı öyle bahçeden satmak değil, ya da iç fındık olarak satmak değil. Bu dünya devir denen ne yapıyorsa onu belli bir noktaya kadar bizim yapmamız, çikolata üreticilerine ara mamul olarak ya da dünya piyasasına son mamul olarak bizim satmamız lazım. Şimdi FİSKOBİRLİK’i ayağa kaldırmadan, Toprak Mahsulleri Ofisi ile birlikte çalışmadan öyle ham ürünü değil, son ürünü satacak planlamaları yapmadan biz 10 dolar kazanıyoruz, öbürü 20 dolar kazanıyor. En sonuncu 50 dolar kazanıyor. Biz bu işten çırak çıkıyoruz. Size söz veriyorum; fındık Ordu’da sadece fındık üreticisinin değil, bütün Ordu’nun ekonomisidir. Size söz veriyoruz, fındık üreticisini de Ordu’yu da ayağa kaldıracağız iktidarımızda.”
“EMEKLİLER BU SEFALETE MAHKUM DEĞİLSİNİZ”
“Değerli Ordulular, demin söyledim emekliler ‘El kaldırsın’ diye. Hatta en düşük emekli maaşı alanlar el kaldırsın. Neredeyse yüzde 80’i en düşük emekli maaşı alıyor. 16 bin 800 TL, öyle mi? Bakın değerli emekliler, Trabzon’a gitmiştim, Trabzon’dan gelen il başkanımız ve yöneticiler de burada. Trabzon’da en son canına tak etmiş Tayyip Bey’in. Orada bir kuyumcu dükkanına girdim ve hesap yaptım, söyledim. O güne kadar bir şey demiyordu, o gün bir patladı. Ondan beri diyor ki ‘Türkiye’yi, 81 vilayeti geziyor. Sarraf sarraf dolaşıyor. Eline almış bir hesap makinesi, altın hesabı yapıyor.’ ‘Altın hesabını bırak, bunların hesabını ver’ diyor. Şimdi ben Ordu’daki ev hanımlarına soruyorum: Her hesap şaşar, altın hesabı şaşar mı? Şaşmaz. Biz onu bilir, ona güveniriz. Evlerinde oturan, emekleri ücretlendirilmeyen, dünya kadar sıkıntıya rağmen ailelerinin ekonomisini çeviren, bundan önce AK Parti’ye oy vermiş ama artık pişman olmuş ev hanımları var. Hepsine yürekten bir alkış. Sırf erkekler alkışlayacak ama toplamdan fazla ses duyacağım. Ev hanımlarını bir alkışlayın da duyayım. Şimdi altın hesabı şaşmaz. Tayyip Bey geldiğinde en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. İnanmayan gitsin bir kuyumcuya 2002 yılının altın fiyatını sorsun. 2002 yılı en düşük emekli maaşını önüne alsın; 8 çeyrek altın. Bugün ise 1,5 çeyrek altın. Altın oldu 11 bin TL, en düşük emekli maaşı 16 bin TL. Yani Tayyip Bey hiç gelmese, hiç bu işlere karışmasa, olduğu gibi kalsa bugün en düşük emekli maaşı, en az 80 bin TL. Bu 16 bin 200 liralık sefalete asla ve asla mahkum değilsiniz. Bu bizim hakkımız değil. Yıllarca çalışıp, alınteri döküp, göz nuruna katıp, dirseklerini çürütüp, elleri nasır tutmuş emeklinin alması gereken maaşı dörtte birine, beşte birine düşürüp memleket yönetilmez.”
“ERDOĞAN, 23 YILDA BEŞ MADALYAYI BİRDEN HAK ETTİ”
“Asgari ücret bu geldiğinde 7 çeyrek altın alıyordu, şimdi 2 çeyrek altını zor alıyor. Bakın, alın teri kurumadan hakkını vermek lazım. Ancak alın terini sömürerek bir ülke ayakta kalamaz. Bunun yanında en düşük memur maaşına bakarsan da o günlerde çiftçilerin aldığı desteklemeye, ürününün aldığı altına bakarsan da hepsinde durum o güne göre dörtte bire, beşte bire düşmüş durumda. Bu memlekette artık orta direk yok. Eskinin orta direği, fakir. Bakın söyleyince ilk başta şaşırıyorlardı. ‘Tayyip Bey sizi seviyor mu?’ diyordum. Seviyor mu? Niye? Fakir sevmez ki. Bak şimdi biz fakiriz. Neden fakiriz? Bugün Cumhuriyet Halk Partisi değil, ülkenin gerçek değerleriyle 50 yıldır o rakamları hesaplayan Türk-İş açlık sınırı hesaplıyor, bir de yoksulluk sınırı hesaplıyor. Bugün açlık sınırı, 28 bin TL. Asgari ücret 22 bin TL, emekli maaşı 16 bin TL. Bütün emekliler, bütün asgari ücretliler tek başlarına bile olsa eve götürdükleri tek maaş varsa eğer, açlar. Bugün Türk-İş’in yoksulluk sınırı 92 bin TL. 92 bin TL’den düşük maaş alanlar el kaldırsın. Türk-İş’e göre hepiniz fakirsiniz. Tayyip Erdoğan fakiri sevmediği için hepimiz bu hale geldik. Geçen gün çıktı. Açıklama yapıyor, ‘23 yıldır şanla, şerefle iktidardayız’ diyor. ‘23 yılın sonunda madalya takalım sana’ dedim. Belki grup toplantısında izlemişsinizdir. 23 yılın sonunda Tayyip Bey altın madalyayı hak etti. Niye biliyor musun? Bakın işsizlikte Avrupa birincisi, gelir adaletsizliğinde Avrupa birincisi, yüksek faizle Avrupa birincisi ve dünya ikincisi, enflasyonda Avrupa birincisi ve dünya beşincisi. Tayyip Bey bu ülkeyi perişan etmekte beş altın madalyaya sahip; beşibiryerde. Ama millet onun geldiğindeki günlerini arıyor.”
“YÜZDE 25 ZAMMIN PLANINI YAPIYORLAR, BU KATLANILMAZ”
“Bakın dünyada beşinci olmuşuz, 200’ün üzerinde ülke var. Dünyada yüksek enflasyonda beşinciyiz. Bizden kötü dört ülke; İran, Burundi, Venezüella, Güney Sudan. Bu dört ülke dışında dünyadaki 200’ün üzerindeki ülkede enflasyon bizden daha düşük. Bizim bir aylık enflasyonumuz, Avrupa’da yıllık bile değil. Avrupa enflasyon ortalaması, yüzde 3 Türkiye’de, hedef yeni güncellediler, yüzde 33. Bu TÜİK’e göre. Gerçek rakama bakınca yüzde 80’lere geliyor. Bu şartlar altında halen daha bu emeklilere, bu emekçilere yüzde 25 zam yapmanın planını yapıyorlar. Buradan tüm sendikalara, tüm işçilere, tüm emeklilere sesleniyorum: Bu büyük haksızlık, yılda bir sefer asgari ücrete enflasyonun altında zam… Eskiden diyorlardı ki ‘Biz emekçiyi, işçiyi enflasyona ezdirmedik.’ Şimdi Mehmet Şimşek geçen sene gerçekleşen enflasyona değil, hedef enflasyona göre zam verdi. Ezdi. Bu sene Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ‘Enflasyonun altında zam vereceğim’ diye ağzıyla söylemiş. Buradan bütün emeklilere ve bütün emekçilere söylüyorum. Bu katlanılmaz, buna karşı mücadele edeceğiz. Direneceğiz, eylemleri büyüteceğiz. Hakkımızı ya alacağız, ya bunları götüreceğiz ve hakkımızı verecek bir iktidarı başımıza getireceğiz. Söz mü?”
“KENDİ SİYASİ İSTİKBALİYLE MEMLEKETİNKİNİ TRAMPA YAPTI”
“Şimdi unutmamak gereken bir - iki çok önemli hususumuz var. Bunlardan biri şu: Trump’a gitti bu. Trump’a gitti ve Trump’la kendi siyasi istikbali ile memleketin geleceğini Trump’a yaptı, değiştirdi. 225 tane uçak aldı. Ya biz perişanız, zengin olan o. O bize katkı yapacağına biz ona katkı yapıyoruz. Gitti, Amerikan mallarında vergiyi indirdi ve Çin mallarına vergiyi bindirdi. Diğer taraftan gitti, yüzde 25 daha pahalı doğalgaz satın aldı. Trump’ın keyfi yerine geldi. Bizim bakanları böyle dizdi, ‘Aferin akıllı çocuklar’ diyor. Bizimkiler de anaokuluna, kreşe ilk gün gitmiş kısa pantolonlu çocuk gibi böyle yapıyorlar Trump‘a. Şimdi bunların hepsi kötü de en kötüsü şu: Bu memlekette bir mucize gerçekleşecek. Bu memleket dünyanın en önemli coğrafyasında; üç tarafı deniz, toprakları verimli, adamı ters diksen düz çıkıyor; etrafında balık bol, bereket bol; genç bir nüfus var, yeraltı kaynakları güzel. Ama bu hayırsızlar ne aldılarsa atamızdan miras, 900 tane KİT’i sattılar, çarçur ettiler. Ülkeyi geliştirmediler. Her rakamda en sonlardayız. Bir tek enflasyonda ve hayat pahalılığında başlardayız. ‘Eyvah nasıl olacak, nasıl kurtulacak?’ derken bu memleketin başına bir talih kuşu kondu. Dünyada ‘nadir toprak elementleri’ diye bir şey var. Bunlar bir süredir biliniyor ama her geçen gün yeni bir meziyetleri keşfediliyor. Örneğin bir tanesi var; gram değil, gramın binde biri, milyonda biri koca bir demirin içine karıştırılıyor ve dünyanın en kuvvetli mıknatısı oluyor. Onun içinden milim milim, parça parça koyuyorlar cep telefonlarına neler oluyor neler. Yarın ne icat ediliyor, geliştiriliyorsa, ne hızlanıyorsa, küçülüyorsa hep bunların sayesinde. Daha hafifi, daha küçüğü, daha hızlısı, daha randımanlısı… Bu toprak elementlerinin dünyada en çok olduğu ülke, Çin. Tabii çok büyük coğrafya. Kendininkileri harcamıyor, dışarıdakileri tüketmeye çalışıyor ki dünyanın en güçlüsü kendisi kalsın gelecek yüzyılda. Ama ‘Türkiye ne durumda?’ dersen, dünyada bunlara en çok sahip olan beş ülkeden biri. Vallahi de billahi de. Allah gani gani rahmet eylesin, bu memleketi hepimize yurt yapanlara. 1071’de Alparslan’a ve kurtaran Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Allah gani gani rahmet eylesin.”
“NADİR ELEMENTLER KONUSUNDA BUNLARA ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ”
“Bu memlekette şimdi de nadir elementler çıktı, dünya beşincisiyiz. Trump, biliyorsunuz savaşın ortasında kan gövdeyi götürüyor. Ukrayna’da gitmiş Zelenski’ye ‘Sana yardım edeceğim’ diyor. ‘Akıllı çocuksun, nadir elementleri bize vereceksin.’ Savaşın ortasında. Dün Orta Asya ülkelerini toplamış, ‘Sizde nadir element var mı? Hepsini ben alacağım’ diyor. Bunlar Türkiye’ye göre çok az olanlar. Bizimki de gitti Oval Ofis’te bu işin pazarlığını yaptı. Amerikan Büyükelçisi dedi ki utanmadan, sıkılmadan. ‘Erdoğan’da olmayan bir şeyi Erdoğan’a verecek Trump’ dedi. Meşruiyet verecek. Burada seçimi kaybetti ya, demokratik yönetmiyor ya, milletin gözünden de gönlünden de düştü ya, Trump’ın gözüne girip meşruiyet alacaklarmış. Yazıklar olsun. İşte o toplantıda nadir toprak elementlerini Trump’a vermeye söz verdi. İstanbul’daki toplantıda Trump’ın oğluyla yaptığı pazarlığı deşifre eden benim. Önce sustular, sonra Trump kabul edince ‘Ne var bunda Trump‘ın oğluyla konuştuysa?’ dediler. Bu söz üzerine Beyaz Saray’a, Oval Ofis’e kabul edildiler. Orada bu elementleri Trump’a verip, gelecekte seçim kazanmak için destek istiyorlar. Şunu bilin Ordulular, şunu bilin. Bu altın yumurtlayan tavuktur. Senden onu kamyonlarla, toprağın içinde karışmış alıyor, götürüyor. Bilmem ne teknolojisi ile 2 bin 3 derece ısıyla damıtıyor, yalıtıyor, toprağa atıyor, onu alıp ürettiği telefonu sana bir liraya aldığı meseleyi 10 bin liraya, 100 bin liraya geri satıyor. Altın yumurtlayan tavuğu bir kere verecek, her gün Trump’ın bahçesinde altın yumurtlayacak, biz avucumuzu açıp bakacağız. Buna asla ve asla izin vermeyeceğiz. Nadir elementler vatandır, vatan satılamaz. Bunları biz çıkaracağız. Kanun teklifi verdik. İmza atmıyor, oy vermiyor. Komisyona gelmiyor, susuyor, kulağının üzerine yatıyor. Diyoruz ki ‘Nadir toprak elementlerini sadece devlet çıkarır, devlet işler, işlenmiş halde kullanır. Ham halde toprakla karışık ucuza satılamaz moloz gibi’ diyoruz. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Kanun teklifi orada, eğer samimiysen… Çünkü açıklama yaptırıyor. ‘Yok ya daha satmadık, niyetimiz yok’ falan filan. ‘Satılamaz’ diye, ‘Bunlar başka ülke tarafından işletilemez’ diye kanununa varsan milliyetçisin, yoksan sen milliyetçi falan değilsin. Hiç bana maval anlatma.”
“HEPİMİZ AYNI ANAYASA ÇATISININ ALTINDAYIZ”
“Bir büyük tehlike var. Ordu’dan, hatta Ordu’daki MHP’lilere, AK Partililere bu meydanda seslenerek çağrı yapmak isterim. Hepimiz aynı çatının altındayız. Anayasa bu milletin çatısıdır. Toplum sözleşmesidir. Senin tapun varsa, anayasada güvence hakkı varsa, mülkiyet hakkı, tapun para eder. Evlisin, anayasal güvence sayesinde evlenme cüzdanı, nafaka hakkı verir, evlenme cüzdanı miras hakkı verir. İş adamısın, paranın güvencesi, malının güvencesi anayasadır. Her birimizin malı, canı anayasa sayesinde kanunlarla korunmaktadır. Geçtiğimiz gün Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Tayfun Kahraman’la ilgili. Hepsi birden iki kişi hariç hak vermişler, ‘Adil yargılanmadı, yeniden yargılanmalı. Sağlığı kötü bu da gözünün önünde bulundurulmalı.’ Gitti mahkemeye, birinci kademe mahkemeye. İstanbul 13. Ağır Cezaya. Birinci kademe mahkeme karar verdi ‘Ben bu karara uymam Anayasa Mahkemesi’ne.’ Bunun memnun olduğum kısmı şu: İtiraz var ve iktidarın eski milletvekilleri bile eleştirmeye başladı. Çünkü biliyorlar, anayasa giderse geriye bir şey kalmaz. Bazı köşe yazarları, gazeteciler ‘Yanlış yapılıyor’ diyorlar. Buranın AKP ve MHP’li siyasetçilere bir kez daha sesleniyorum. Anayasa ortak çatımız, anayasaya uymayan mahkemenin kararı düzeltilmezse, bu mahkeme hakkında işlem yapılmazsa sonu büyük bir felaket olacaktır. Buradan bir kez daha herkesi hukuka uymaya, anayasaya uymaya, bu memleketi bir felakete sürüklememeye davet ediyorum.”
“YURT İÇİNDE YAPSALAR ONLARI YAKALAYACAKLARIMI BİLİYORLAR”
“Çok önemli bir çağrıyı hem de adını da koyarak, Ordu’dan bütün Türkiye’ye hep birlikte yapacağım. İlk kez Ordu’da söyleyeceğiz, ama bundan sonra ay sonuna kadar çok konuşacağız, seçime kadar çok konuşacağız, seçimden sonra çok konuşacağız. Onun ilk kez Ordu’dan hep birlikte Türkiye’ye çağrısını yapmaya hazır mısınız? Bir duyayım alkış. Önce şunu söyleyeceğim. Malum çarşamba günü Ümraniye’de Türkiye açısından bir büyük utancı ifşa ettik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı zaten atanması anayasaya aykırı. Siyaset işine girmiş çıkmış, oraya yolladılar. Kanuna göre diyor ki ‘Hakimler ve savcılar başka hiçbir görev alamazlar, ayrıca gelir temin edecek hiçbir işte olamazlar, maaş da alamazlar, başka iş de yapamazlar.’ Sorduk, sustular. Süre verdik, sustular. Günü geldi açıkladık. Anayasanın 140’ıncı maddesi apaçık ortadayken 2 Ekim’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olmuş. Ardından iki ay sonra 29 Kasım 2024 gününde Lüksemburg’da ETİ Maden’in Etimine adındaki dışarıdaki şirketinden, içeriden yapsa yakalayacağımı biliyor. Oradaki şirketinden yönetim kuruluna atanmış. Fransızca bilmez, İngilizce bilmez. Kararlar Fransızca yazılıyor, altını nasıl imzalıyor? Ama Euro bazında ikinci maaşa bağlanmış. Ben bunu söyledim, hemen şey dediler, ‘Yok öyle değil. Cumhuriyet Başsavcısıyken değil, Bakan Yardımcısıyken aldı.’ Öyle mi dedim? Bir de oraya bakalım. Bende güncel bilgi vardı. Döndük baktık, Bakan Yardımcısıyken de almış. Ama bendeki verilerle 6 Ağustos gününe kadar, yani bundan iki ay öncesine kadar o maaşı almış. Almayı 6 Ağustos‘ta niye bırakmış? 2 Ağustos’ta çıkıp demişim ki ‘Ey Akın Gürlek, böyle dışarılara Hollanda tarafı ve Lüksemburg’a falan bir bakalım. Lüksemburg’da ne var, Hollanda’da ne var?’ Ben bunu deyince tak diye maaştan çekilmiş. Şimdi eski durumunu söylüyor ‘Aldım hakkımdı’ diye. Açıkça diyor ki ‘Adalet Bakanlığında görev yapan hakim - savcı, aynı kurallara tabidir’ diye. Şimdi bekliyoruz. Hakimler Savcılar Kurulu bir soruşturma açacak mı? Bir muhakkik tayin edecek mi? Bu haksız uygulamaya ses edecek mi? Yoksa lüks boğazda 48 milyon lira tadilatı. Şurada emekli öğretmen bir el kaldırsın göreyim. En yakında. Emekli öğretmen. Emekli ikramiyesi aldın mı? Ne kadar aldın? 200 emekli ikramiyesi almış bakın. Bu ablamın, hoca hanımın aldığı emekli ikramiyesinin, 240 katını boğazdaki yalısının tadilatına harcadılar bunun için. Yani gelsin bu yalıda otursun 48 milyon lira o günün parasıyla tadilat yaptılar. Altına en lüks arabaları ve eskiden İBB’den çektiler, şimdi nereden çektiler bilmiyorum. En lüks yatları burada alıcı gözle görüyor ve sonra Hollanda tarafa gidiyor. Bunların hepsi göz göre göre oldu. Hiçbir şey demediler. Şimdi ikinci maaşı ispatladık, bakalım ne yapacaklar? Şimdi Sayın Erdoğan’a soruyorum. Burası güya senin deyiminle ‘Hukuk devleti, kanun devleti.’ Kanun devletinde suç işleme özgürlüğü yoktur. Bütün savcılara yasak olan bir şey, bir savcıya serbest olamaz. Bütün savcılar mütevazı lojmanlarda oturuyorken, bir tanesi yalı katında oturamaz. Bütün savcıların çoluğu çocuğu bu maaşlarla zor geçiniyorken, öbürü bu kadar lüks içinde şımartılamaz. Şimdi soruyorum bu kişi, hukuk devletinde bir savcı mı? Yoksa eskiden olduğu gibi imparatorun huzurunda imparatorun talimatıyla adam öldüren, cana kasteden, suç işleyen ama suçtan muaf olan bir gladyatör mü? Eskiden imparator duruyor, gladyatör adamın başına bıçağı getiriyor. Bakıyor, imparator böyle yapınca kafayı kesiyor. İmparator için suç işlediği için her türlü suçlamadan muaf oluyor. Ben arkadaşlarıma haysiyet cellatlığı yapan, aileleriyle uğraşan, çocuklarıyla uğraşan, üç kuşaklık şirketlerine el koyup çöken Erdoğan böyle yaptı diye bir siyasi partiyi yok etmeye uğraşan bu kişiye karşı mücadeleyi bırakırsam namerdim, namerdim, namerdim. Çünkü susalım istiyor, istiyor ki susalım. Susalım, sessiz olalım, geri adım atalım bunların karşısında boyun eğelim. Bakın sevgili Ordulular bütün inancımla yüreğimle söylüyorum. Eğer biz bir kelime eksik konuşursak, bunlar bu milleti susturacak. Biz bir adım geri atarsak, bunlar bu memleketi 100 yıl geri götürecek. Biz bir santim eğilirsek, bunlar bu millete diz çöktürecek. Onun için susmayacağız, sinmeyeceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Sonuna kadar.”
“İFTİRA ATIYORSUNUZ”
“Bir büyük haksızlığa isyanımız var hepimizin. Neden? Karadeniz’in yiğit evladı, İstanbul Büyükşehri kazanan, mazbatası iptal edilince bir daha kazanan, beş yıl her kötülükten sonra 1 milyon 100 bin farkla kazanan. Karşısına bakan çıkardılar, yendi. Başbakan çıkardılar, yendi. Meclis Başkanı çıkardılar, yendi. Asla AK Parti’ye kaybetmeyen ve sizin 23 Mart’taki üyelerimizin ve 15,5 milyon vatandaşın desteğiyle Cumhurbaşkanı adayımız olan Ekrem İmamoğlu’na, buradan önce bir yürekten alkış ve selam. Sonra Erdoğan’a bir mesaj: Diyordu ki 31 Mart’tan birkaç gün sonra, 19 Mart‘tan, 22 Mart falan. ‘Bir aya kalmaz insan içine çıkamayacaklar.’ Görüyor musun Erdoğan Ordu’yu, insan içine çıkabiliyor muyuz çıkamıyor muyuz? Görüyor musun Ordu’yu? ‘Birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar’ diyordu, Erdoğan bak Orduluların yüzüne değil gözünün içine bakarak söylüyorum. Ekrem Başkan masumdur, arkadaşlarımız masumdur. İftira, iftira, iftira atıyorsunuz.”
“ÜLKEYİ BUNLARDAN KURTARMANIN YOLU MÜCADELEDİR”
“Değerli Ordulular, değerli Karadenizliler. Buradan bir kez daha şunu hatırlatmak isterim. Hepiniz hoş geldiniz, sefa verdiniz. Bu tarihi günde bu tarihi meydanı büyük bir kararlılıkla doldurdunuz. Sizin yaptığınızı bütün emeklilerin, sizin yaptığınızı bütün işçilerin, bütün emekçilerin, bütün çiftçilerin yapması durumunda; ne sizin, emeklinin, işçinin, çiftçinin, esnafa sırtı yere gelmez. Bunlar itiraz etmeyeni eziyorlar. Bunlar susanı sömürüyorlar. Bunlar düşene yerde tekme vuruyorlar. Bunlardan hakkı almanın da bunlardan ülkeyi kurtarmanın da yolu mücadeledir. Hep söylüyorum: Biz birbirimizle karşı karşıya değiliz. Ne AK Partili ne MHP’li korksun, geldiğimizde onun da yoksulunun yüzü gülecek, onun da çocuğu iş bulacak, onun da ürünü para edecek. Biz tek başımıza kurtulmayız. Öğrenci ile polis düşman değil kardeştir. Öğrenci kurtulmadan polis kurtulmaz. Emekli kurtulmadan emekçi kurtulmaz. Köylü kurtulmadan esnaf kurtulmaz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
“KALKINMA PROGRAMIYLA GÜNDEMİ BELİRLEYECEĞİZ”
“Biliyorsunuz CHP’nin son seçimlerdeki galibiyetini, büyük başarısını hazmedemeyenler başkanlarımıza saldırıp onları çalışamaz hale getirmek, itibarsız hale getirmek için her yolu denerken partiye de yapmadıklarını bırakmadılar. Öyle kötülükler yaptılar ki teker teker saymayayım, hep takip ettiniz. Zorlu bir süreci hem meydanlarda mücadele ederek, hem büyük bir hukuk mücadelesi vererek bir noktaya getirdik. Hepiniz şahitsiniz ki CHP üyesinden, mahalleden, ilçeden, ilden ta kurultaya kadar 2 milyon üyesinin iradesi ile bir yol yürüdü. Bu ayın sonunda da 28-29-30 Kasım’da Büyük Kurultayımızı yapacağız. Ordu’dan bütün Türkiye’yi 28-29-30 Kasım’da ‘güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye’ için Cumhuriyet Halk Partisi parti programını açıklayacağımız kurultayımıza davet ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayında ‘güçlü yurttaş’ diyerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugün AK Parti’nin ekonomik olarak da sosyal olarak da ezdiği, kendi kayırdığı bir zümreden bir avuç insan dışında hiç birisini güçlendirmeyip orta direği yoksullaştırdığı, hepimizi perişan ettiği bir süreçte yurttaşımızı nasıl hem madden, hem manen güçlü kılacağımızı anlatacağız. İş bulamayanın boğazından aş geçmesinin, uygun bir konutta barınma sorununun çözülmesinin, belli bir yoksulluk sınırının üstüne kadar herkesin gelirinin tamamlanmasının teminat altında olacağı vatandaşlık temel gelirinden tutun da akla gelebilecek - gelmeyecek, dünyada çok iyi örnekleri olan ya da bizim Türkiye için geliştirdiğimiz modellerle güçlü yurttaşlığı tarif ediyoruz. Gençlerin gelecek kaygılarını ortadan kaldıracağımız, hepimizin güvenlik kaygılarını; karanlık bir sokakta bir kadının tek başına korkmadan yürüyebileceği sokakları da büyüttüğü evladının geleceğinden endişe duyan anne - babanın kaygılarını da ortadan kaldıracağımız bir program bu. Ya da dünyanın diğer memleketlerinde hayal kuran gençlerin bu ülkede hayal kurabilecekleri, kaçılacak değil yaşanacak bir ülke görecekleri yarınları ile ilgili. ‘Kazanan Türkiye’ derken hem üreticisinin, hem fabrikada, hem tarlada üretenin kazanacağı büyük bir kalkınma programıyla kaliteli istihdam yaratarak, dijital dönüşümü, yeşil dönüşümü, kadın istihdamını önemseyen ‘mor dönüşümü’ gerçekleştireceğimiz bir kalkınma programı ile Türkiye’de gündemi belirleyeceğiz.
“VAADİMİZ; GÜÇLÜ YURTTAŞ, GÜÇLÜ KARADENİZ, GÜÇLÜ TÜRKİYE”
“‘Kazanan Türkiye’de’ fındık üreticisi de kazanacak, sanayicisi de kazanacak. Hatta milli piyango alan hep tüpçü kazanmayacak, bazen bilet alanın biletine ikramiye de çıkacak. Kurumların tamamının içinin boşaldığı, bahis oyunlarında dahi şikelerin yapıldığı adeta tuzun koktuğu bu memlekette gelir adaletini de mahkeme adaletini de biz sağlayacağız. Bundan sonraki süreçte Türkiye’de hep birlikte kazanmanın, hakça ve eşitçe bölüşmenin, güvenli yarınları birlikte hayal etmenin ve her birimizin, kendimizin de komşumuzun da evladımızın da güçlü birer yurttaş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmanın gururunu taşıyan birer yurttaş haline nasıl geleceğimizi anlatacağız. Türkiye’yi nasıl yöneteceğiz, parti programımızda. Bugüne kadar çok sorun söyledik, sorunları hep tespit ettik ama ‘Nasıl çözeceğiz, nasıl yöneteceğiz? Bu ülke bizi iktidara getirdiğinde bu cendereden, bu darboğazdan, bu çoklu krizden onu nasıl çıkacağız? Nasıl 100 yıl önce olduğu gibi Türkiye’yi şaha kaldıracağız, herkesin yüzünü güldüreceğiz?’ İşte bunları ayın sonundaki kurultayımızda Türkiye’ye ilan edeceğiz. Türkiye, seni kazanmaya davet ediyoruz. Hepinizi güvenli bir geleceğe davet ediyoruz. Güçlü yurttaş, güçlü Karadeniz, güçlü Ordu, güçlü bir Türkiye vadediyoruz. Hep birlikte iktidar yürüyüşüne var mısınız? Birlikte yürüyecek miyiz? Haydi, o zaman Ordu, haydi Ordulular, Gazi Mustafa Kemal’in askerleri, yürüyelim arkadaşlar.”