Özdilek
Rana Sinem Siklon
Rana Sinem Siklon

11 YIL SONRA YAŞAMLARIMIZ YİNE RİSK ALTINDA…

1 Ocak 1970 Saat: 02:33

 

 

Hızlı kentleşme sürecindeki plansızlık ve rant politikalarının baskın olması gibi nedenler ile, günümüz yapıları ve yapılı çevreleri, “sağlıklı ve güvenli yaşam” ilkesinin tersine oluşmuştur.

1948 den beri 15 imar affı yasasının çıkarılması ile kaçak yapıların yasal hale getirilmesi,

Yasal yapılarda da görülebilen denetimsiz uygulamalar,

Malzeme ve işçilik kalitesizliği,

İlk tasarlanandan fazla kat ve ilave kullanım alanları gibi ek imar haklarının kullandırılması,

İskan sonrası kaçak olarak yapılan denetimsiz imar faaliyetleri….vb ile

Mimarlık, mühendislik, teknik ve kültür açısından yetersiz, niteliksiz, güvensiz büyük bir yapı stoku oluşmuştur.                                      

Diğer yandan 1999 yılından sonra bu yapı stokuna;

Deprem sonrası, hasar tespitleri bilim dışı yöntemler ile ve hatta ehil olmayan kişilerce yapılmış yapılar,

Hukuki itirazlar ile değişken hasar durumları olan yapılar,

Hasarlı olup onarılmayan, ya da hasar durumu belirsiz olan yapılar,

Hatalı güçlendirilen yapılar da eklenmiştir.

Depreme maruz kalmış bu yapıların, doğal eskime ile kendiliğinden yenilenmesi uzun bir süre alacaktır, hem de bu süre riskli bir bekleyiş olacaktır. Çözüm için 11 yıldır henüz bir adım atılmamıştır.

 

Olası çözümlerin başındaki ilk aşama ise “mevcut yapı envanterinin hazırlanması”dır. Sonrasında yapılacak olan ise mevcut yapı stokunun zayıf halkaları için, onarımlar veya yıkarak yenilemelerdir. Henüz adım atılmamış olsa da ne kadar uzun ve “hukuki, ekonomik, sosyal, kültürel vb” açılardan büyük değişim gerektiren bir süreç ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır.

 

11 yılda deprem ve diğer afetlerin yapılaşmamıza olan etkisindeki değişime bakktığımızda;

Yapı üretim sürecinin yeniden tanımlanması açısından hukuki çözüm arayışları da olmuş, ancak 11 yıla rağmen henüz sonlanmayan sayısız yasal düzenlemelerle mevzuatımız giderek daha karmaşık hale gelmiştir.

99 depremlerinin önemli bir hatası olarak görülen denetimsizlik için, yıllar önce çözüm olarak getirilen Yapı Denetim Kanununun, yıllardır pilot bölgelerde devamlılığı, denetim mekanizmasının hukuken ve uygulamada hala gerektiği gibi olamadığını ve çalışmadığını göstermektedir.

Okul, hastane, köprü gibi kamu yapılarının, yetkili idarelerce inşa edilmesi ve denetiminin idare içinde kalması, deprem sonrası kısmi bir çözüm olarak getirilen Yapı Denetim Yasasına da tabi olmamaları endişe vericidir.

Deprem riski gerekçesi ile “Kentsel Dönüşüm veya Konut İhtiyacı” denerek başlatılan TOKİ ve yerel yönetimlere ait inşaat firmalarının uygulamalar; sosyal-kültürel yaşamı olumsuz etkileme, tek tip yapılaşma, yüksek katlı yapılaşma, silüetin bozulması vb başkaca sorunlara yol açarken, aynı zamanda yerel inşaat sektörü için de ekonomik tehdit olmuştur.

Yapı malzeme ve işçiliğindeki standartlaşma ve denetim hala sağlanmamıştır.Dolayısıyla malzeme kalitesinde yaşanacak sorunlar zamanla risk yaratabilecektir. Afete maruz kalmayarak kendiliğinden yıkılabilen yapı örnekleri de ülkemizde mevcuttur.

Meslek Sigortası ve yapı sigortası da yıllardır önerilen çözümlerden olmakla birlikte henüz hayata geçirilmemiştir.

İskan sonrası kullanım hatalarına ilişkin bir mevzuatımızın bulunmaması nedeniyle de herhangi bir afetin olmasına gerek kalmadan zarara yol açabilecek riskli yapılarımız geçmişten bugüne süregelmektedir. İskan sonrası kullanıcıları tarafından tadilat-dekorasyon amaçlı zamanla değiştirilebilen yapılar, bu değişikliklerin izinsiz yapılması halinde gizli riskli yapılar stokunu oluşturmaktadır. İzinsiz yapılan bu tadilatlar kimi zaman taşıyıcı sistemi ve su, elektrik, doğal gaz gibi tesisat sistemlerini ve bu sistemlerin etkileşimindeki başkaca yapısal zararlara yol açarak risk meydana getirebilmektedir.

Kentleşmelerimiz içinde sıkışıp kalan tarihi yapılarımızın da riskli yapı envanterinde yeri büyüktür. Özellikle özel mülkiyet sahiplerinin; bakım, onarım, röleve, restitüsyon, restorasyon uygulamalarından veya maliyetlerinden kaçınmaları gibi nedenler ile bu tarihi yapılar kullanım dışı kalmakta, yapı eskiyerek yok olmaya maruz bırakılmakta, afet halinde kise kendisine ve çevresine zarar verme olasılığı artmaktadır.

Plansız kentleşmeyle gelen ve rant politikaları ile devam eden süreçte; kentlerimiz içinde tüp gaz depoları, gaz ve akaryakıt istasyonları, yanıcı, patlayıcı ve zehirleyici maddelerin ticaretinin yapıldığı işyerleri, hatta ağır sanayi gibi tehlikeli ticari fonksiyonların konut alanları ile yan yana konumlandığı da görülmektedir. Tehlikeli fonksiyonların tetikleyebileceği felaketlerin yanı sıra, bu yapıların insan ve çevre üzerinde yarattığı riskler de ciddi seviyelere çıkmıştır.

 

Dönüşüm denen sağlıklaştırma uygulamalarının bu riskli çevrelerde yapılması gerekirken günümüzde hala boş alanlarda çalışma yapılarak ihtiyaç fazlası konut üretilmektedir. Konut dışı riskli fonksiyonlar ve onların etkileşimindeki yerleşim alanları ise dikkate alınmamakta, bu alanlar için projeler yapılmamaktadır.

 

Kentleşme ve kent yaşamı sadece yapılardan ibaret değildir. Kentlerimizi oluşturan yapı dokularının rant amaçlı olarak açık alanlar aleyhine yoğunlaştırılması, insan ve yapı yoğunluğu arttıkça, açık alan eksikliklerinden kaynaklanan riskleri de artmıştır. Kentlerin nefes alma boşlukları olan açık alanlar, şehircilik ilkeleri gereği zorunlu gereksinimler olup, aynı zamanda doğal afetler sonrasında birer sığınma ve toplanma alanı olarak da işlev görmesi öngörülen alanlardır. Kent dokusu bütününde; yeşil alan, yaya ve araç yolları, otopark alanlarının planlamaya uygun ölçeklerde afetler dikkate alınarak yapılması gereklidir.

 

Özellikle büyük kentlerde görülen ulaşım sorunları; kentlerde trafik yoğunluğunu ve otopark yetersizliğini her geçen gün arttırmaktadır. Aşırı yoğun dar yollar ve bu yollar üzerinde park etmiş pek çok araç; bu yolların günlük kullanımda yarattığı karmaşanın yanı sıra, afetlerde tahliye koridorları olarak işlev yapması gerekeceği bağlamında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Kent dokusunun önemli bir parçası olan ulaşım ve altyapı planlamasının ve uygulamalarının da afet riskleri açısından dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye kentlerinde sıkça görünen altyapı sorunları; drenaj, yer altı ve yağmur suyu toplama kanalları vb. yetersizlikler yağışlar ile sel felaketine dönüşmektedir.

 

11 yıl sonra da olsa….

 

Zarar azaltmak için, öncelikle risklerin tespiti ve azaltılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gereklidir.

 

Bu durumda deprem ile birlikte kentin tüm riskleri ve hatta çevre kentlerin riskleri ile oluşabilecek tehlikeler birlikte değerlendirilmeli, bu değerlendirmeler kent planlarına yansımalı, risk yönetimi, afet yönetimi planlanmalı ve bu planlara kent halkı ve ilgili tüm disiplinler de katkı sunmalıdır.

 

Tabiî ki hukuki düzenlemeler ile afetler imar ve şehircilik ilkelerine kaçınılmaz bir biçimde adapte olmalı, yapı üretim süreci mevzuat ile yeniden tanımlanmalı ve tüm aktörlerin görev ve sorumlulukları açıkça ortaya konmalıdır.

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Yazıya Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız

Yazarın Diğer Yazıları

Ak Partililerin En Sevdiğim Yanı …3 Mayıs 2024 Saat: 12:05
Beklenen buluşma gerçekleşti.
“Yerel Halk” Neyse Artık!23 Nisan 2024 Saat: 11:26
Özgür Özel tarihi bir zafer kazandı.
Sandığa gitmeyen seçmenler kimler? AKP’liler mi?11 Nisan 2024 Saat: 23:22
Seçimden sonra benim de çok merak ettiğim bir soru vardı.
Kan Ve Ruh Kaybı Varmış!6 Nisan 2024 Saat: 11:40
Büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanları görevi devralmaya başladılar.
AKP Kaybettiği Seçimden Ders Çıkarttı Mı?3 Nisan 2024 Saat: 10:14
Aslında bugün seçim analizleri yapmaya devam edecektim.
Tüm Yazıları
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat