CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Karanlığın Panzehiri Yanan Tek Bir Işıktır”

6 Kasım 2025 Saat: 19:57
CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Karanlığın Panzehiri Yanan Tek Bir Işıktır”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Eskişehir’de gerçekleştirilen “Her Gencin Hakkı: Nitelikli, Özerk, Demokratik ve Yaşanabilir Üniversite” Paneline katıldı.

Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGF

“UMUDU ÖRGÜTLEYEMEYENLER, TEHDİDİ BÜYÜTMEYİ KENDİLERİNE YOL OLARAK SEÇMİŞLER”

“KÖTÜLER KAYBEDECEK, İYİLER KAZANACAK”

“YÖK’Ü KALDIRMAYA DEĞİL, YOK ETMEYE GELİYORUZ”

“BİLİYORUZ GENÇLER; KATLANMAK ZOR AMA SANDIK DA GELİYOR

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Eskişehir’de gerçekleştirilen “Her Gencin Hakkı: Nitelikli, Özerk, Demokratik ve Yaşanabilir Üniversite” Paneline katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Hepiniz hoş geldiniz. Biraz önce sağ olsun her zaman sunuşları, takdimlerini beğeniyle takip ettiğimiz değerli dostumuzun hak ettiğimizin çok ötesinde övgülerle yaptığı anonsla buraya geldik. Bir - iki kere esnedim. Dün mitingden sonra bütün gece yol yaptık, geldik. Herhalde dikkatini çekti. Ondan ‘Uyumadan geldi’ diye söylüyor. Ama uyuduk tabii, güzel de bir uyku uyuduk. Sabah da gözümüzü dünya güzeli bir şehre açtık. Bunda emeği olan herkese, başta Yılmaz Büyükerşen’e ve yıllarca onunla birlikte bu kente hizmet etmiş olan belediye başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize, belediye emekçilerimize, şimdi de bir kadın belediye başkanı burayı yönetiyor, sevgili Ayşe Ünlüce’ye teşekkür ediyorum bu muhteşem şehir için” dedi. Özel, şunları söyledi:

https://youtu.be/Czklj-KlH7I

“EN ÖNEMLİ HEDEFLERİMİZDEN İKİSİ, KADINLARIN VE GENÇLERİN SİYASETE KATILIMI”

“Şüphesiz üniversite rektörlüğünden büyükşehir belediye başkanlığına ve halen daha tecrübesiyle, himayesiyle Eskişehir’e katkı sağlayan, Anadolu’nun ortasında bozkırdan adeta bir cennet, vaha yaratan, bugün de 100 binin üzerinde öğrenciyi kentte misafir eden bir vizyonun sahibi Sayın Yılmaz Büyükerşen. Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bulunduğu değişim, dönüşüm ve Türkiye’yi değiştirme sürecinde en önemli iki hedefi var. Aslında bu hedefler, 100 yıl önce ortaya konmuş ve kurucumuz, kurucu kadrolarımız tarafından o dönemde başarıyla hayata geçirilmiş hedefler. Bunlardan bir tanesi, kadınların toplumsal yaşamda, çalışma yaşamında ve siyasette varoluşları. Dünyadaki çok sayıda ülke daha kadınlara oy hakkını tanımamışken, Türkiye’de seçmenin yanında seçilme hakkının da kadınlara tanındığı bir ülkede böyle bir mirasın üzerindeyiz. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok daha fazla kadın belediye başkanı, milletvekili ve yönetici istiyoruz. Bununla ilgili geçtiğimiz dönemlerde attığımız önemli adımlardan bir tanesi, Eskişehir’de efsaneleşmiş birinin yerini yanında genel sekreterlik görevini de yapmış olan hem usta - çırak ilişkisiyle birlikte bu kentte hizmeti öğrendikleri ve yerine getirdikleri Ayşe Ünlüce’nin göreve gelmesiydi. Diğer yandan da Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önemli hedeflerinden bir tanesi, gençlere verdiği önem ve onların siyasete katılımı. Genç bir il başkanımız var, Talat’ın huzurunda tüm örgütümüzdeki gençleri ve bu salondaki tüm gençleri bir kez daha sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.”

“AKP, BIRAKIN YÖK’Ü KALDIRMAYI BASKIYI ARTIRDI”

“6 Kasım 1981, YÖK’ün kuruluşu. Bugün de 44’üncü yılı. YÖK’ün kuruluşunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüksek öğrenime, öğrencilere, akademiye dair söyleyeceği sözler var. Bunları nerede söylemeli? Elbette bir üniversite kentinde söylemeli. Yedi yıldır aralıksız olarak bir üniversite kentinde, Türkiye’nin en önemli, en iyi üniversite kenti olarak seçilen bir kentte bu etkinliği yapıyor değerli Gölge Bakanımız Suat Özçağdaş. Ben de davet alıyorum ve diyorum ki ‘Madem üniversiteye dair bir şeyler söyleyeceğiz, onun söyleneceği yer şüphesiz Eskişehir’dir.’ O yüzden bugün bir kez daha birlikteyiz. 12 Eylül darbesi Türkiye’de pek çok şeyin üzerinden silindir gibi geçti. En başında siyasi partiler, siyaset kurumu, sendikalar olmak üzere örgütlenme özgürlüğü, bir de özerk üniversitenin üzerinden silindir gibi geçti. O gün de eksikleri vardı ama bundan 45 yıl önce bile bugünkü halinden çok, çok daha iyi bir noktadaydı. Ancak darbeciler sandığa, demokrasiye, özgür düşünceye ve özgür düşünenlerin seçme hakkına düşman oldukları için ilk saldırdıkları sandık şu oldu: Üniversitelerde rektörlerin, bölüm başkanlarının seçildiği üniversite içi seçimlere saldırdılar ve bunu geri alabilmek çok uzun yıllar sürdü. Daha önce pek çok parti iktidara gelirken YÖK’ü kaldıracağını söyledi. Kimi o güçte gelemedi, kimi geldiğinde yerleşmiş bu vesayet odağıyla mücadele edecek yeterli vakti bulamadı. AK Parti, çok iddialı şekilde bunu söyleyerek geldi ve çok az partiye imkan olacak kadar uzun süredir görevde. İstediği tüm güçleri, tüm yetkileri elinde tuttu ama YÖK gibi Kenan Evren’den kötü bir miras olan bir kurumu bırakın kaldırmayı, uygulamaları çok daha baskıcı, çok daha tahakkümcü, çok daha ortak düşünceyi reddeden ve dayatan bir şekle çevirdi.”

“ERDOĞAN DAHA BETERİNİ KENDİNE YAKIŞTIRDI”

“Tabii üniversitelerdeki seçim sandığını, seçim hakkını üniversitelerin elinden alan Kenan Evren, bunu 1980’de yapmıştı. Üniversitelerde 1946’dan beri 54 yıl seçim vardı. 1980’de kaldırmıştı. O günden sonra tabii bu yeniden demokratik kurumlar yerleşip, ülkede özgürlüklerle ilgili talep yükselmeye başladıkça, siyaset kurumu bunun karşısında duramadı. 1992’de bir kanuni değişiklikle seçim geri geldi. Tam olarak seçim mi geldi? Tam olarak gelmedi. Üniversitedeki öğretim üyeleri rektör seçmek için oy kullanıyorlardı. En yüksek oy alan altı aday, altıncı bir oy bile almış olsa YÖK’e bildiriliyordu. YÖK içinden üçünü seçiyordu. O üçünü Cumhurbaşkanı’na yolluyordu. O da üçünün içinde birini seçiyordu. Ama yerleşik uygulama, bildirilenler içinde en çok oyu alanın olması ve onun da atanmasıydı. Zaman zaman önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, en çok oyu alanı değil de ikinci en çok oy alanı çeşitli gerekçelerle yetkisini kullanarak ama 10 atamadan birinde yaptığında en çok karşı çıkanlar bugün iktidarda olanlardı. ‘Nasıl yaparsınız, en çok oy alanı nasıl atamazsınız?’ Onların tercih ettikleri bir yapıdan Ahmet Necdet Sezer de üniversitenin geleceği için ikinciyi seçmiş. Büyük bir isyan, büyük bir itirazda bulunurlardı. Allah var ya ben de gencecik yaşımda, ‘En çok oyu alan atansın. Neden bu kanun böyle yapılmış?’ diye aklımdan geçirir, gönlümden ben dahi itiraz ederdim. İstisna olan ikincinin atanmasına. Gün geldi Cumhurbaşkanlığı el değiştirdi. Bugünkü Cumhurbaşkanı, o yetkiyi kendisi kullandığı dönemlerde şunu dahi yaptı: Seçimde altıncı olan; bir oy almış, iki oy almış. Kendine bildirildi. 800 oy almış kişiyi değil, iki oy almış kişiyi atadı. Vaktinde bağırıp, ‘Nasıl yaparsın, bu bundan 10 oy fazla almış? Onu nasıl atamazsın denen iki oy almış sonuncuyu atadı. Yakıştı mı? Vallahi kendine yakıştı. Türkiye’ye yakıştı mı? Vallahi Türkiye’ye yakışmadı ama o daha beterini yakıştırdı.”

“DARBEYE KARŞI DURDUK AMA OHAL’E İTİRAZ ETTİK”

“15 Temmuz akşamı gerek üniversitelerde ne istediyse verdikleri, altına F16 verdikleri, tank verdikleri, üstüne cübbe giydirdikleri, omzuna, apoletine yıldızlar doldurdukları Fethullah Gülen cemaati kendisine darbe yapmaya kalktı. O gün Meclis kapalıydı. Aradık biz, ‘Meclis’i açın, biz Meclis’i kuran partiyiz. Demokrasi hedefte. Meclis’in, seçilmişlerin arkasında ve darbecilerin karşısında durmalıyız’ dedik. Kapalı Meclis’i açtırdık. Kürsüden bu minvalde konuşmalarımızı yaptık. Hedef olduk, F16’dan bomba yedik. Bize dünya kadar kötülük yapmış da olsa seçilmiş parlamentodaki ve seçilmiş hükümetteki iktidarın arkasında durduk. Çünkü biz demokrasi fikrinin sahibiyiz. Çünkü biz zaten ‘Gücü yeten yönetsin’ deseydik, padişahın gücü yetiyordu hepimize. Ya da en güçlü olan yönetecek olsaydı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e padişahlık teklif ettiler, reddetti. İngiliz tipi krallığı reddetti. Amerikan tipi başkanlık o dönemde de vardı, kaç yüzyıldır var. Reddetti. ‘Biz bir Meclis kurduk, ne görev verilirse onu yaparız’ dedi. Kanun getirdiler, ‘ebedi Cumhurbaşkanı.’ ‘Ebedileşmesi gereken millet iradesidir. Birinin şahsi geleceğini değil, milletin iradesinin belirleyici olmasını ebedileştirin’ dedi. Biz bu demokrasi fikrinden geldiğimiz için darbe gecesi doğru tutum takındık. Tek bir Cumhuriyet Halk Partili çıkıp da darbeden medet ummadı. Ertesi gün önce bir tebrik telefonu… Reddettik, ne münasebet. Darbeye karşı çıktık diye Cumhuriyet Halk Partisi’ne kim teşekkür edecek? Teşekkür edecek birisi varsa milletin kendisidir, demokrasinin arkasında kim durduysa ona teşekkür eder. ‘Darbecinin yanında durmadım’ diye kimse teşekkür almaz. Ama ertesi gün ikinci bir telefon, ‘Biz olağanüstü hal ilan edeceğiz, desteğinizi bekliyoruz.’ Dedik ki ‘Bizden destek alamazsınız. Biz darbeye direniriz ama OHAL yönetimine, sıkıyönetime, keyfi yönetime, hukuki denetim olmayan yönetime de direnir, itiraz ederiz.’ ‘Üç aylığına ilan ediyoruz. 45 günde terk edeceğiz.’ Üç yıl sürdürdüler, üç yıl.”

“O GÜN BUGÜNDÜR REKTÖR ATAMASI KAYYIM ATAMASI ŞEKLİNDE”

“Bu üç yılda Kanun Hükmünde Kararname çıkarma imkanı aldılar. Meclis yerine Cumhurbaşkanı ve bakanlar imzasıyla OHAL KHK’ları çıkardılar. Bu üç yılda Anayasa’yı değiştirdiler. Bu üç yılda referandum yaptılar. Bu üç yılda o Anayasa ile rejime kasteden Anayasa değişikliğiyle genel seçim yaptılar. Yani darbeye fırsata çevirdiler ve darbeciler geldiğinde ne yapacaksa… Kenan Evren de 1980’de geldi, 1983’te gitti zaten. O üç yılda ne yapacaksa, darbeyi yapmışçasına onlar yapıtlar. İşte o sırada rektör atamasını da kaldırıp, ‘Rektörü Cumhurbaşkanı atar’ dediler. Bakın iki oy almış altıncıyı atamayı bile, ‘Ya bizimki iki oy almazsa ya önüme gelmezse. Doğrudan ben belirleyeyim’ dediler. O gün bugündür 2016’dan beri rektör atamalarını kayyım ataması şeklinde yapıyorlar. Üniversitelerin başına günü, süresi dolanın yerine kayyım bir rektör atıyorlar ve öyle yönetmeye devam ediyorlar. OHAL kalktı, Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. İptal ettirdik. Geçen sene tekrar iptal ettirdik. Anayasa Mahkemesi en son 4 Haziran 2024’te Cumhurbaşkanı’nın rektör atama yetkisini yeniden iptal edip, ‘Anayasaya göre seçimle belirlenecek’ dedi. Bir yıl süre verdi. O süre bu yıl 4 Haziran’da doldu. 18 Haziran günü yeniden kanun yapıp, bir kelimenin yerine değiştirip, yine kanuna ‘Cumhurbaşkanı belirler’ yazdılar. Anayasa Mahkemesi’nin Sayın Başkanı Özkaya’ya gittim, iki başkanvekili de oradaydı. Dedim ki ‘Bu yapılan işler, tam olarak Anayasa Mahkemesi’ni saymama, keyfi yönetimin önünde, hukuki denetimin olmasını kabul etmeme, Anayasa’nın bir sayfasını yırtıp atmak. Anayasa’nın bir sayfasını yırtıp atmak çok kolay bir iştir. Ama herkesin hangi sayfanın yırtılıp atılacağına dikkat etmesi lazım. ‘Anayasa Mahkemesi üst mahkemedir. Kararları, gerekçeleriyle yayınlanır. Yargı, yasama, yürütme için bağlayıcıdır’ hükmü duruyorken o sayfada sen Cumhurbaşkanı olarak ‘Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorum, saygı da duymuyorum’ dersen ya da filanca partiyi kapatmadı diye ‘Anayasa Mahkemesi kapatılsın’ diyen bir ortağın varsa ve Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları hiçe sayıyorsan, seçilmiş milletvekilleri içeride duruyorsa, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara uymuyorsan, en son aldığı karara karşı sana verdiği sürenin sonunda aynı kanunu çıkarıp, burnuna dayıyorsan, bu bir sayfayı yırtıp atmak. O sayfayı sen attın. Yarın biri tutar, Meclis’in yetkilerini atar. Öbürü gelir, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini atar. Anayasa ortadan kalktığında ne olur? Karşı dükkanda yağma başlar. Anayasal düzen ortadan kalkınca artık polis, jandarma, tapu, hiçbirinin bir anlamı kalmaz. Eldeki hiçbir kağıdın değeri kalmadığında o zaman devlet ortadan kalkar. O zaman yağma başlar, zorbalık başlar, ‘kimin kime gücü yetiyorsa’ dönemi başlar.”

“AKADEMİK ÖZGÜRLÜKLERDE EN ALTTAKİ YÜZDE 10 İÇİNDEYİZ”

“Bunu yapanlara karşı Anayasa Mahkemesi’nden beklentimiz şu: Daha önce içtihaden kazanılmış bir hakkı var Anayasa Mahkemesi’nin; yürütmeyi durdurma. Çok ivedi konularda birisi arkandan dolanıyorsa… Dokuz ay süre vermişsin, sonunda aynı kanunu getirip dayıyorsa vuracaksın yürütmeyi durdurmayı. Bak, bir daha yapıyor mu? Maalesef Anayasa Mahkemesi, neredeyse 10 yıldır bu içtihaden kazandığı uygulamadaki yürütmeyi durdurma kararlarından vazgeçmiş durumda. Bu yüzden yok sayılıyor şu anda. Bu yüzden memlekette Anayasa askıda şu anda. Tayyip Erdoğan’ın uyduğu maddelere uyuluyor, uymadığı maddelere uyulmuyor. Yeni bir düzen, ikili bir hukuk sistemi, kendisine hukuk, ama kendinden olmayan muhaliflere düşman hukuk sisteminin uygulandığı bir sürecin içindeyiz. Peki bu bizi nereye getiriyor? Getirdiği yer şu: Bu yıl açıklanan Akademik Özgürlükler endeksinde Türkiye yine en alttaki yüzde 10’luk dilimde yer aldı. Türkiye’de akademinin özgürlüğü; yani rektörün böyle seçildiği, böyle atandığı, üniversiteye sorulmadığı, en lazım olduğu yerden sandık ilk kaldırıldığı için Türkiye’nin bulunduğu dilimdeki ülkeler Kuzey Kore, Güney Kore, Güney Sudan, Katar ve İran. Bu seviyedeyiz. Geçtiğimiz grup toplantısında ‘Avrupa’da enflasyonda birinciyiz, genç işsizliğinde birinciyiz…’ Bir sürü rakamı verdim. İşte üniversite özerkliğinde de Kuzey Kore’yle Güney Sudan’la, Katar’la, İran’la aynı noktadayız. Öyle her bir endeks bir kez daha ürpermemizi, bir kez daha ne durumda olduğumuzu bize gösteren bir noktaya geliyor.”

“TÜRKİYE’Yİ BU CENDEREDEN ÇIKARMAYA TALİBİZ”

“Peki siz ne yapacaksınız? Ben konuşmalarımın yarısını, üçte birini mevcut durum ve buraya niye geldik konusuna ayırırken, kalan kısmını da bizim ne yapacağımıza ayırıyorum. Çünkü ne kötülük yaptılar, 23 senede biriken bir şey var. Bundan sonraki 23 - 25 yılda AK Parti yok. Ama önümüzdeki seçimlerden sonra Türkiye’yi bu cendereden çıkaracak bir Cumhuriyet hükümetini kurmaya talibiz. Onun için ne yapacağımızı anlatmak durumundayız. Biz iktidarımızda, ki geçen sene 4-9 Eylül tarihlerinde tüzüğümüzü değiştirmiş ve bir start vermiştik. ‘Bir yıl içinde programımızı da yenileceğiz ve bu bir iktidar programı olacak’ demiştik. Verdiğimiz sözü tüm zorluklara rağmen tuttuk. 81 ilde bir başta ve bir sonda il danışma kurullarıyla, 973 ilçede ilçe danışma kurallarıyla, bütün meslek örgütleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, akademiyle yapılan karşılıklı ziyaretlerle, 600 örgüt temsilcisi, 600 akademisyen, Türkiye’deki gençliği temsil eden 250 temsilcimizle bir yıl boyunca program çalıştık. Bu sene 4-9 Eylül’de detaylarını çalıştık. Önümüzdeki kurultayımızda da oylanarak resmiyet kazanacak. Şu anda artık hem son yazımlarının yapılacağı ve kurultayımızda önergeler dışında bir değişiklik, yani önerge işlemlerine tabii tutulacağı halde o programa baktığınızda neler göreceksiniz? Birkaç tane oradan önem verdiğim başlıktan bahsedeceğim ama çok daha kapsamlısını Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında göreceksiniz.”

“APAR TOPAR SOSYAL KONUT PROJESİ AÇIKLADILAR”

“Ümit ediyorum kopya çekerler. Geçtiğimiz günlerde şöyle bir şey oldu: Biz programımıza barınma sorununu aşmak için kiralık sosyal konutu yazdık. Dünyadaki sosyal demokratların en başarılı uyguladıkları işlerden biri. Apar topar kiralık sosyal konut projesi gelince bizim arkadaşlar dedi ki ‘Erken söyledik. Çaldırdık.’ Dedim ki ‘Çaldırmış olmuyorsun ki. Çalındığında bir şey hırsızın işine yarar. Milletin işine yarayan bir şeyi çalıyorlarsa ben buna hırsızlık demem, iyiyi örnek almışlar derim. Memnun olurum. Nasılsa 1 - 1,5 yıl sonra gelip de kiralık sosyal konutların temelini biz atacaktık. Bunlar bir takım eksiklikleri, hatalarına rağmen bu projeleriyle kiralık sosyal konutun temelini atsınlar, anahtarlarını da biz teslim ederiz.’ Ümit ediyoruz bunları da alsınlar aynıyla yapsınlar da görelim.”

“NİTELİKLİ, ÖZERK, DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE HER GENCİN HAKKI”

“Biraz önce söyledim. Herkes gelirken ‘YÖK’ü kaldıracağız’ dedi, kimse kaldırmadı. Biz o yüzden biz ‘YÖK’ü kaldıracağız’ demiyoruz. ‘YÖK’ü kaldıracağız’ dersek yalan. Kaldıramayız. Biz YÖK’ü yok etmeye geliyoruz arkadaşlar. YÖK’ü yok edeceğiz. Çünkü bir şeyi kaldırınca başka bir yere kondurmak lazım. Orada da bir takım mahsurlar var. YÖK’ü yok edip, akademinin özerkliğinin ve özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldıracağız. Nitelikli, özerk, demokratik ve yaşanabilir bir üniversitenin her gencin hakkı olduğuna inanıyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Rektörlerin liyakatli, şeffaflığı esas alan kriterlerle başvurmasını. Yani rektör adayının başvuracağı zaman hangi kriterleri yerine getirmesi gerektiği, hangi liyakat sisteminin içinden bir şeyleri ispat etmiş olarak gelmesinin şeffaf ölçütlerini görmek istiyoruz. Sonra? Sonrasında o adaylar içinden sandık kurulacak. Kim oy kullanacak? Belli katsayılarla üniversitenin akademisyenleri oy kullanacak. Üniversitenin öğrencileri ve emekçileri oy kullanacak. Üniversite ile bağını koparmamış mezunlar oy kullanacak. Rektör adayı olmaya layık adaylar içinden bir sandıkla kim seçiliyorsa, o seçilecek. Cumhurbaşkanı sadece ve sadece onu atayabilecek arkadaşlar. Eğitimi, öğretimi, eleştirel düşünceyi, üretkenliği, inovasyonu teşvik eden, disiplinler arası yaklaşıma sahip, dijital ve yapay zeka teknolojileri desteklenen şekilde yepyeni bir eğitim - öğretim tasarımı hazırladık, onu hepinizin takdirlerinize sunacağız.”

“AKADEMİK ÖZGÜRLÜĞÜN KOŞULLARINI OLUŞTURACAĞIZ”

“Akademisyenlerin akademik özgürlüğe, akademik etiğe ve liyakate sahip olacakları bir çalışma ortamı ve özlük koşulları oluşturacağız. Bugün TÜİK’e göre her üç üniversite mezunu gençten bir tanesi işsiz. Eurostat raporu yayınlandı, 2024. Hocalarım biliyor, ilgili arkadaşlarımız takip ediyor. İnanılmaz bir veri var. 33 ülkeye bakıyorlar. Bu 33 ülkeden sadece Türkiye’de üniversite mezunlarının işsizlik oranı, genel işsizlik oranından fazla. Yanlış duymadınız. Bir tek bu ülkede, okursan işsiz kalıyorsun. Millet iş bulmak için okuyor, meslek sahibi oluyor. Bu ülkede okuyan okumayandan daha işsiz. Sanayiye gidiyorsun, diyorsun ki, ‘Eleman ihtiyacı çok. Bize mühendis lazım değil, ara eleman lazım, aranan eleman lazım. Bir mühendis lazım on tekniker lazım. Mühendisin sürüsüne bereket aradığımız eleman yok.’ Niye yok? Doğru zamanda doğru yerde, doğru yönlendirme yapılmadığı için yok. Doğru eğitim tasarımı yapılmadığı için yok. Üniversiteyle sanayinin doğru teması olmadığı için yok. Devlet Planlama Teşkilatı kaldırıldı. Yerine kurulan, görevlendirilen yapılar bile kaldırıldığı, yok sayıldığı için yok. Ülkenin geleceği için, ülkenin iktidarının bir tasarımı yok. Öyle olunca da böyle sorunlarla karşılaşıyoruz. Utanç verici şeylerle. 18 yaşında doğru alana yönlendirilse 22 yaşında, 23 yaşında mesleğinin sahibi, güvenceli çalışan birisi olabilecekler; aynı alanda yanlış yönlendirmeyle asla iş bulamayacakları, atanamayacakları duruma geliyorlar. Bu ülkede rahmetli Ecevit’e, Allah gani gani rahmet eylesin. Dün ölüm yıldönümüydü, mezarı başındaydık. Sayın hocamı siyasete de kazandıran kişidir Bülent Ecevit. Bülent Ecevit‘in zamanında 65 bin öğretmen atanamamıştı. Tayyip Erdoğan ‘Niye atamıyorsun be adam? Madem atamayacaksın, niye okuttun?’ diyordu. Bugün 1 milyon 35 bin öğretmen mezun edilmiş ve atanmamış durumda. Öyle bir noktadayız ki, artık işin içinden nasıl çıkılacak? Bu yönetim anlayışıyla asla çıkılmayacak. O yüzden bambaşka bir bakış açısına, bambaşka bir yola, bir yöne ihtiyaç var.”

“ÜNİVERSİTELERE ÖDENEK, FAİZE AYRILANIN DÖRTTE BİRİ”

“129 devlet üniversitemiz var. Bunlara ayrılan ödeneği toplamı faize ayrılanın dörtte biri. Böyle bir ödenekle üniversitede ne bilim olur, ne eğitim olur, ne temizlik olur, ne özerklik, hiçbir şey olmaz. Bu yüzden bunun mutlaka artırılması lazım. Örneğin, örgün eğitimde olan 4 milyon üniversitelimiz var. Ama devlet yurdumuz bir milyon. Toplam üniversitelinin yüzde 15’ine, ama hadi açık öğretimi bunun dışına alalım. Örgün eğitimde olanların yüzde 25’ine yurt sağlayabilir durumdayız sadece. Dört öğrenciden üçünün babasının, annesinin ekonomik durumu yerinde değilse barınma sorunu var. Peki her şeyi yapmakla övünenler, ki hiçbirinin finansmanını gerçekten olması gerektiği yerden, olması gerektiği gibi yapmadıkları için, havaalanı yapıp yolcu garantisi veren, uçmayan uçaklara para ödeyenler, geçiş garantili köprüleri yaptıranlar, otoyollar yaptıranlar, TOKİ‘ye pahalı pahalı konut yaptıranlar, aklına niye gelmemiş de yurt yaptırmamışlar? Çok net. Politik bir tercih. Eskişehir garında öğrenci inince, ya da otogarında onu bir takım cemaatlerin, tarikatların masaları karşılasın, barınma sorunundan kendisine gelecek için mürit devşirme imkanı yakalasınlar diye birileri bu olanı boş bırakıyor arkadaşlar. Bu alanı boş bırakıyor. Biz gelecek seçimlerde bir Cumhuriyet Halk Partiliyi yürütmenin başına getireceğiz. O Cumhuriyet Halk Partili ilk telefonunu TOKİ’nin Başkanına açacak. Diyecek ki, ‘İlk talimatımdır. Bir yıl süreniz var. Cumhuriyet yurtlarını inşa edin, her üniversite öğrencisine yetecek yurt olacaktır.’”

“ÖĞRENCİ KREDİSİ HEDEFİMİZ KADEMELİ OLARAK 1,5 ÇEYREK ALTINDIR”

“Üniversite öğrencisi, yine Erdoğan’dan konuşacağız. Hiç gözünün yaşına bakmadan hatırlatacağız. Ya yaşına hürmetim var. Onun yoktu kimsenin yaşına hürmeti. Erdoğan kendi benim yaşımdaydı, rahmetli Erbakan onun yaşındaydı. ‘Yaş 70, iş bitmiş’ diyordu kendini yetiştiren hocaya. Oysa bizi yetiştiren hocaya kim diyebilir ‘Yaş 70, iş bitmiş.’ Ya da rahmetli Ecevit‘e ‘Ölünce mi bırakacaksın be adam? Bırak biraz da gençler yönetsin’ diyordu. O Ecevit’in o kadar hakkını yedi, o kadar ahını aldı ki, fitil fitil burnundan çıkıyor. Ne olmuştu? Deprem olmuştu. Deprem İstanbul, İzmit, Yalova, Gebze. Hepimizi perişan etti. Depremden üç gün sonra, daha depremin üçüncü günü, ‘Çadır bekleyenler var, hükümet istifa’ diyordu. 2023’te 6 Şubat‘ta depremin 33’üncü gününde çadır bekleyenler vardı. Kızılay, depremin üçüncü gününde çadır dağıtmak yerine, çadır satmıştı. 33’üncü gün, ‘Üç günde çadır veremeyen Başbakan istifa etsin’ diyen, 33’üncü gün bu soruları duymazdan geliyordu. Şimdi de dediği lafa bakın. ‘Biz geldiğimizde Ecevit’in verdiği burs 45 liracıktı. Biz onu şimdi 3 bin lira yaptık’ diyor. Gençler, bana en çok kızdığı şey, ‘Çıkmış bütün Türkiye’yi geziyor sarraf sarraf, kuyumcu dolaşıyor. Altın hesabı yapıyor’ diyor. Bir altın hesabı da sizin için yaptım. Karşıdaki en yakın kuyumcuya girin yapın. ‘45 liracık’ Ecevit‘in son verdiği yani Ekim 2002’de ‘45 liracık’ üniversite bursu 30 liracık olan çeyrek altından 1,5 tane alıyormuş. Bugün çeyrek altın 11 bin lira. Ecevit‘in verdiği 1,5 çeyrek altını versen, üniversite bursunun 16 bin 500 lira olması lazım. ‘3 bin lira yaptım’ diye övünüyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında kademeli olarak 1,5 çeyrek altın hedeftir. Ancak iktidara geldikten bir yıl sonra öğrenci bursları bugünkü parayla, bugünkü kurla 11 bin 500 liraya, bir çeyrek altın düzeyine çıkarılacak. Sonra kademeli olarak 1,5 çeyrek altın hedefine ulaşılacaktır.”

“NİTELİKLİ EĞİTİMİ SINIFSAL BİR AYRIM OLMAKTAN ÇIKARACAĞIZ”

“Bizim gençliğimizde devlet tiyatrolarına giderdik, bizi yormayacak bilet ücretleri ile öğrenci bileti ücretleri ile oyun izlerdik. Geçen yıla kadar da bilet fiyatları uygundu ve salon açısından tek fiyat vardı. Ama şimdi Erdoğan’ın atadığı genel müdür bir kast sistemi getirmiş tiyatrolarda. Biletler önde pahalı, arkada ucuz. Ve 115 lira olan bileti 450 liraya çıkarmışlar. Yüzde 290, bire üç artırmışlar. Geçen sene 115 liraya en önden izlediğin oyunu, şimdi 490 lira verirsen arka sıralardan izleyebiliyorsun. Üniversite öğrencilerinin tiyatro, ki Eskişehir’de ne kadar önemli olduğunu, ne kadar değer verdiğinizi biliyorum, bu noktaya gelmiş durumda. Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyelerinde 77’nci yurdu geçen hafta Şişli’de açtım. İstanbul’daki yurt sayısı sıfırdı, 16’ya çıkardık. Türkiye’de de yurt sayımızı 77’ye çıkardık. Bu dönemin sonunda hedefimiz 100’dür. Ama biraz önce söylediğim gibi iktidarımızda belediyelerin yurt yapmasına dahi ihtiyaç kalmayacak, devlet Kredi Yurtlar Kurumu ihtiyacı olan her öğrenciye bu yurdu sağlayacaktır. Nitelikli eğitimin sınıfsal bir imkan, bir ayrım olmaktan en kısa sürede çıkaracağız. Gençlerin nitelikli eğitim aldığı, ekonomik güvenceye sahip olabildiği, barınma imkanlarına erişebildiği bir üniversite ortamını hep birlikte oluşturacağız.”

“CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN SIRALARI GENÇLERİ BEKLEMEKTEDİR”

“Buradan salondaki genç arkadaşlarımıza şunu söylemek isterim. Sizi hangi siyasi partide olursa olsun siyasete davet ediyorum. Çünkü siyaset kendi dışında olan, sözünü içeriden kurmayan, mekanizmalarına etki etmeyenlerin sesini duymuyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şimdi kendisini anmak isterim. Türkiye’de ilk gençlik kotasını önceki Genel Başkanlarımızdan Murat Karayalçın hayata geçirmiştir. Partimizle birleşen CHP’nin tüzüğünde yüzde 20 gençlik kotası koymuştur. Burada Gençlik Kolları Genel Başkanım Cem Aydın var, Gençlik Politikalarından Sorumlu Gölge Bakanımız, Gençlik ve Spor Bakanımız Sevgi Kılıç var. Arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin gençlerle ilgili bütün süreçlerinde çok güçlü bir gençlik kollarıyla, üye sayımız iki milyona ulaştı. Son yedi ayda 600 binden fazla üye kazandık. Bunların çok önemli bir kısmı, yarıdan fazlası genç ve kadın üyelerden oluşuyor. Parti zaten gençlere önem veren bir parti. Bülent Ecevit 32 yaşında partiden milletvekili olmuş, 36 yaşında bakan olmuş, 47 yaşında genel başkan olmuş birisi. Ahmet Taner Kışlalı’dan tutun Deniz Baykal’a, Önder Sav’a. Ama maalesef 1970’lerin 30’lu yaşlarındaki gençleri; yerlerini 1990’larda, 2000’lerde, 30’lu 20’li yaşlarda gençlere bırakamadıkları için, hem 12 Eylül’ün örgütlenmeyi ortadan kaldıran, siyaseti uzaklaşan, gençlerin istemediği, ailelerinin ‘Uzak durun’ dediği bir yere getirdiği için bu hale geldi. Biz şimdi seçildiğinde, geçen iki yıl önce 42 yaşında olan bir PM ile partiyi yönetiyoruz. MYK’mızın yaş ortalaması 44’tür. Partimizde gençlik kotası kademeli olarak yüzde 25’e kadar artırılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde geçmişteki bazı tüzük uygulamalarında, örneğin işte ‘Gençlik kotasını uygula, kadın kotasını uygula, üç kişiden biri kadın olacak, beş kişiden biri genç olacak ya da dört kişiden biri genç olacak’ şimdiki uygulamayla, o zaman beş kişiden biri. 20 kişilik listenin son beşine yazarlar bunları. Ve seçilmeyecek yerden kota doldurulurdu. Pencere uygulaması getirdik. Her ilk üçten biri kadın, ikinci üçten biri kadın, ilk beşten biri genç, ikinci beşten, üçüncü beşten biri genç. Bu sayede belediye meclislerimiz gençleşti, parti meclisimiz zaten gençleşti. Göreceksiniz gelecek dönem Cumhuriyet Halk Partisi ümit ediyorum 300’ün üzerinde bir milletvekili ile temsil edilecek parlamentoda. O parlamentonun koltukları gençlere açıktır, gençleri beklemektedir Cumhuriyet Halk Parti’nin sıraları. Bakanlık koltukları gençleri beklemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi gençlerin partisi olarak, gençler için hayal kuran bir partidir.”

“NASIL BERTARAF EDİLDİĞİNİ TÜM DÜNYA BİLİR”

“Devlet Bey’le benim aramda bir fark var. O da beka sorunları tarif ediyor, ben de beka sorunu tarif ediyorum. Devlet Bey’in tarif ettiği beka sorununda ‘Dünyanın güçlü ülkelerinin Türkiye’de gözü var, bu beka sorunudur’ diyor. Evet bu varsa beka sorunudur. 100 yıl önce denediler. O beka sorunu nasıl bertaraf edildi, bütün dünya bunu bilir. İhtiyaç olursa gözümüzü kırpmayacağımızı da bilir. Ama ben başka bir beka sorunu görüyorum. Anketlere bakıyorum, her dört gençten bir tanesi Türkiye’de kalmayı, üç tanesi fırsatını bulursa dünyanın gelişmiş ülkelerine gitmeyi hayal ediyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin Türkiye’de hayal kurması beka sorunu değildir. Türkiye’nin gençlerinin o ülkelerde hayal kurması beka sorunudur. Bunu ortadan kaldıracağız. Seçim akşamı demiştim, valizleri zihinlerinde toplamış gençler, ki en kötüsü bu. Valiz toplamının iki evresi var arkadaşlar yapılan çalışmalarda. İlk ve uzun evresi 2,5 - 3 yıl sürüyor. Zihnin valizin zihninde toplanması, kopuş fikri. Ama o fikir yerleşince valizi yatağın üstüne atıp içini doldurmak 15 dakika. O yüzden ‘Zihinlerinde valizlerini toplamış gençlerin bir seçim daha kalmaya karar verdiklerini’ söylemiştim. O gençlere diyorum ki; biliyorum zor, katlanmak zor. Ama sandık da geliyor. Lütfen 31 Mart gecesi kalmakla ilgili verdiğiniz karardan vazgeçmeyin.”

“HER SABAH BİR KORKU GARK ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”

“Bu sabah kalktık, gazeteci arkadaşlarımız, dünya kadar gazeteci yine gözaltına alınmış. Her sabah bir korkuya gark etmeye çalışıyorlar. Ama taktik bu. Umudu örgütleyemeyenler, sevgiyi büyütemeyenler, korkuyu örgütlemeyi, tehdidi büyütmeyi kendilerine yol seçmişler. Böyle kalabileceklerini düşünüyorlar iktidarda. Oysaki karanlığın panzehri yanan bir tek ışıktır. Günün en karanlık zamanı, sabahın en yakın olduğu zamandır. Hiçbir zaman sonunda kötüler kazanmaz. Kötüler kaybeder, iyiler kazanır. Gece kazanmaz, güneş doğar, gündüz kazanır. Karanlık yerine aydınlık kazanır. Hurafe yerine bilim kazanır. Tembele karşı çalışkan kazanır. Korkağa karşı cesur olanlar kazanır. Ben hepinize inanıyorum ve güveniyorum. Bu darbe kurumunun kuruluşunun 44’ncü yılında inşallah YÖK’ün yok oluşunun, YÖK’ün defin töreninde de iktidarımızda bir 6 Kasım’da Eskişehir’de buluşmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”

 

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat