
Bugün hâlâ bir kesim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü “dinsizlikle” suçlamaya kalkıyor. Oysa Atatürk’ün karşı çıktığı din değil, dini kendi çıkarları için kullananlardı. O, Allah ile kul arasına girip, menfaat devşiren, halkı hurafelerle oyalayan, bilimi düşman gören zihniyete karşıydı.
Atatürk, muska yazıp satan, duaları ticarete çeviren, dine hizmet değil, dinden geçinen düzenbazlara karşıydı. Kur’an’ı mızrak ucuna takıp, Peygamber torununu katleden anlayışa karşıydı. İnançla alay eden değil, inancı sömürenlerle mücadele etti.
O ne Kur’an’a, ne İncil’e, ne Tevrat’a karşıydı. Ne Hz. Muhammed’e, ne Hz. İsa’ya, ne de Hz. Musa’ya karşıydı. Onların öğretilerini istismar edenlere, dinin saf kaynağını kirletenlere, Allah’ın adını kendi çıkarlarına alet edenlere karşıydı.
Atatürk, “Din vicdan işidir” diyordu. Çünkü biliyordu ki iman kalpte yaşanır, kürsülerde pazarlanmaz. O, dine değil; dini kullanarak halkı kandıranlara, insanları cehalete mahkûm edenlere savaş açtı.
Bugün hâlâ onun bu mücadelesini anlamayanlar, aynı hurafelerin, aynı çıkar ağlarının esiri olmaya devam ediyor.
Atatürk’ün derdi dinle değildi; dindarlık maskesi takmış sahtekarlarla, “iman” kisvesi altında halkı uyutanlarlaydı.
O yüzden bugün hâlâ Atatürk’e saldıranlar, aslında kendi çıkar düzenlerinin yıkılmasından korkanlardır. Çünkü Atatürk, halkın gözünü açtı, aklı ve bilimi rehber kıldı.
Ve en önemlisi — dini, din tüccarlarının elinden kurtardı.