
Her ne kadar Maliye Bakanı sayın Mehmet Şimşek, böyle bir yapılandırmanın olmayacağını belirtse de kamuoyunda bu yönde beklenti sürüyor.
Esasen hükümet “vergi kanunları ile bazı kanunlarda ve 631 sayılı kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair” kanun teklifi hazırlamıştır.
Bu teklifin meclis plan ve bütçe komisyonundan da geçtiği bilinmektedir.
Şu anda teklif meclis gündeminde bulunmaktadır. Ancak bu teklif içinde vergi ve sosyal güvenlik borçlarının yapılandırılmasına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır.
Sunulan teklifin içinde;
Mesken kira gelirlerindeki istisnanın kaldırılması.
Geçici verginin dördüncü dönemde hesaplanması.
Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinde üst sınırının asgari ücretin 9 katına çıkarılması.
Harçlarla ilgili düzenlemeler yer almaktadır.
Kanun teklifinin mecliste görüşülmesi aşamasında, bir önerge ile vergi ve sosyal güvenlik borçlarının yapılandırılmasının istenmesi mümkündür.
Beklenti de bu yöndedir.
Ancak sayın bakan, buna karşı olduğunu, vergi kanunlarımızda zaten taksitlendirme düzenlemelerinin bulunduğunu beyan etmiştir.
Vatandaşların bu yasal düzenlemelerden yararlanmalarının doğru olacağını belirtmiştir.
Ayrıca vergisini düzenli ödeyen vatandaşların haklarının korunması gerektiğini de vurgulamıştır.
Sayın bakanın bu düşüncesine şahsen katılıyorum.
Gerçekten her iki yılda bir vergi aflarının getirilmesi, sistemi tamamen güvensiz hale getirmekte, vergiye uyumlu davranan mükellefleri de uyumsuzluk yönünde teşvik etmektedir.
İyi niyetli olmayan mükellefleri de ödüllendirmektedir.
Madalyonun bir yüzü böyle.
Ama başka bir yüzü daha var.
Keşke ekonomi kendi bilimsel yörüngesinde yürüyebilseydi de, enflasyon %60-70 ler düzeyine çıkmasaydı.
Sistemin yarattığı olumsuzluklar nedeniyle gerçekten zorlanan ve zamanında borcunu ödeyemeyen mükellef sayısı da artmıştır.
Diğer taraftan ödenemeyen vergilere aylık %4,5 faiz hesaplanmış olması da borçları daha da ödenemez hale getirmiştir.
Ne yazık ki madalyonun ters yüzü de böyle.
Genel bütçeye bakıldığında, sürekli devasa açıklar vermektedir.
Bu açıkların sadece vergi düzenlemeleri ve vergi baskıyla karşılanması da mümkün değildir.
Başka kaynakların da yaratılması kaçınılmaz görünüyor.
Bakıyorum son yıllarda yatırım amaçlı dış kaynak gelmediği gibi kaçıyor.
Bırakınız yabancı kaynağın kaçmasını, yerli kaynaklarımız da kaçıyor.
Örneğin, bir zamanlar ihracatımızın en önemli gelir kalemi olan tekstil sektörü nerede?
Tamamına yakını Mısır’a taşındı.
Enflasyon nedeniyle döviz baskı altına alındığından, ihracatçılarımızın da rekabet gücü zayıfladı.
Bu olumsuz durumu olumluya çevirmeye yönelik ne yazık ki hiçbir şey yapılamadı.
En önemlisi güvenilir bir hukuk sistemini sağlayamamış olmamızdır.
Maliye Bakanlığı, toplanan vergilerin yetersiz olduğunu ifade etmek için gelişmiş ülkelerdeki oranları örnek vermektedir.
Gelişmiş ülkelerde vergi gelirleri gayrisafi milli hasılanın%34 dü iken, ülkemizdeki oran %17 olduğu belirtilmektedir.
Ancak bu ortalama bir hesaptır. Hangi sektörlerin veya büyük, orta ve küçük işletmelerin hangi oranda vergi yüklendiğine dair bir istatistik bulunmamaktadır.
Yasalarda yer alan, istisna ve teşvik uygulamalarından en çok yararlanan firmalar büyük işletmelerdir. Ayrıca trilyonları bulan gayrimenkul sektör hareketinden ne oranda vergi alındığı da belirsizdir.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde orta ve küçük işletmelerin vergi yükünün de%30-34 ler civarında olacağını tahmin ediyorum.
Yazı uzadı, vergide sorun çok büyük. Vergi affı var mı sorusuna yanıt verelim derken çok daha farklı konuları değerlendirmek zorunda kaldık.
Ancak bu konuda bence temel sorun, derin yaraların pansuman yoluyla iyileştirmeye çalışılmış olmasıdır.
Oysa kesin çözüm, ameliyattır.
Yani herkese “NEREDEN BULDUN” diye soru sormaktan geçiyor.
Kısa ve öz bu.