Tanal: “Hukuk, Siyasal Tasfiyenin Aracı Haline Getiriliyor!

13 Kasım 2025 Saat: 16:59
Tanal: “Hukuk, Siyasal Tasfiyenin Aracı Haline Getiriliyor!
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Şanlıurfa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Av. Mahmut Tanal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında....

Haber: Özgen Sarıkaya/Net Medya Grup-İGF

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Şanlıurfa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Av. Mahmut Tanal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargısal süreçleri sert sözlerle eleştirdi.

Tanal, bir savcının belediye başkanını “suç örgütü lideri” olarak nitelendirmesinin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, “Bugün bir savcı çıkıp kanunen ita amiri sıfatına sahip bir kamu yöneticisini ‘örgüt lideri’ olarak tanımlayabiliyorsa, yarın aynı mantıkla bir bakanı, valiyi veya kaymakamı da aynı şekilde suçlayabilir. Bu, hukuku siyasallaştırmak ve kamu yönetimini topyekûn zan altında bırakmaktır.” ifadelerini kullandı.

Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin açık olduğunu hatırlatan Tanal, belediye içindeki başkan–müdür–personel ilişkisinin idari hiyerarşi olduğunu, ceza hukuku anlamında örgütsel hiyerarşi sayılamayacağını vurguladı. “İdari görevi suç örgütü gibi göstermek, yalnızca kişiyi değil, hukuku hedef almaktır.” diyen Tanal, yargı organlarının tarafsızlık ve masumiyet karinesine uygun hareket etmesi gerektiğini söyledi.

“LAWFARE UYARISI”

Tanal, Türkiye’de yargının siyaseti dizayn etme aracına dönüştürüldüğünü savunarak, bu süreci uluslararası literatürdeki adıyla “lawfare” (hukukun siyasal tasfiye aracı olarak kullanılması) olarak tanımladı.

“Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasaydı bugün ne diploması tartışma konusu olurdu ne de ceza tehdidiyle karşı karşıya kalırdı. Bu adımlar siyasidir, hukuki değildir.” diyen Tanal, demokratik rekabetin yargı eliyle yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını belirtti.

Brezilya’daki Lula da Silva örneğini hatırlatan Tanal, “Lula da tıpkı bugün Türkiye’de yaşananlara benzer biçimde, seçim sürecinde yargı kararıyla yarış dışı bırakılmış, yıllar sonra tüm mahkûmiyetleri iptal edilmiştir. Türkiye aynı hataya düşmemelidir.” dedi.

Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarına da dikkat çeken Tanal, “Devlet gücünün siyasi amaçlarla kullanıldığı her vaka, AİHS’in 18. maddesi kapsamında insan hakları ihlalidir. AİHM’in Merabishvili, Navalnyy, Demirtaş, Kavala kararları bunun açık göstergesidir.” ifadelerini kullandı.

“DEMOKRASİ SANDIKTA DEĞİL, YARGIYLA DİZAYN EDİLİYOR”

Tanal, Türkiye’de seçimlerin yapılmaya devam ettiğini ancak adayların kim olacağına giderek yargı süreçlerinin karar verdiğini vurguladı. “Bu durum, halk iradesine ve seçimlerin meşruiyetine yönelik en ciddi tehdittir. Demokrasi, yalnızca sandığın kurulmasıyla değil, sürecin adil olmasıyla mümkündür.” dedi.

Basın toplantısında hukukun siyasetin silahı haline getirilmemesi gerektiğini belirten Tanal, “Hukuk ya hepimiz içindir ya da hiç kimse için değildir. Türkiye Cumhuriyeti, Brezilya’nın 2018’de düştüğü lawfare tuzağını tekrarlamamalıdır.” çağrısında bulundu.

TANAL AÇIKLAMADA ŞUNLARA YER VERDİ

Bugün bir savcı çıkıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı, yani kanunen ita amiri sıfatıyla kamu hizmetini yöneten bir kişiyi “suç örgütü lideri” olarak tanımlayabiliyorsa,

yarın aynı mantıkla İçişleri Bakanı’nı, Milli Eğitim Bakanı’nı, bir vali ya da kaymakamı da “örgüt yöneticisi” ilan edebilir.

Oysa hukuk çok açıktır.

Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi, suç örgütünü “suç işlemek amacıyla kurulan, süreklilik gösteren, hiyerarşik yapı” olarak tanımlar.

Bir belediye başkanının görevi ise, kamu hizmeti sunmak, yerel yönetimi koordine etmek, kamu kaynaklarını yönetmek ve yasal görev zincirini işletmektir.

Belediye içindeki başkan–müdür–personel ilişkisi,

idari hiyerarşidir, ceza hukuku anlamında örgütsel hiyerarşi değildir.

Bu fark, hukuk devletinin temelidir.

İdari görevi “suç örgütü” gibi göstermek, sadece kişiyi değil, hukuku hedef almaktır.

Ekrem İmamoğlu’nun görevi, kanunla belirlenmiş sınırlar içinde kamu yararına hizmet üretmektir.

İdari yetkiyi “örgüt faaliyeti” gibi göstermek,

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesindeki tarafsızlık ilkesine,

masumiyet karinesine ve hukukun evrensel sınırlarına aykırıdır.

Hukukun görevi, siyasal öfkeye kılıf bulmak değil, adaleti korumaktır.

Belediyedeki İdari hiyerarşiyi “suç örgütü” gibi göstermek, yalnızca bir belediye başkanını değil, Türkiye’deki tüm kamu yönetimini suçlu ilan etmektir.

Bu anlayış, hukuk devletine değil, , siyasal tasfiye düzenine hizmet eder.

Gerçek örgütlü tehlike, işten tam da budur.

LAWFARE UYARISI

Türkiye’de Yargı, Siyasi Rekabeti Tasfiye Aracına Dönüştürülüyor

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en kritik demokratik eşiğinden geçmektedir.

Son dönemde Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargısal işlemler, yalnızca bir siyasetçiyi değil, demokratik hukuk devletinin temelini hedef almaktadır.

Bu süreç, uluslararası literatürde “lawfare” olarak tanımlanan, “hukukun siyasal tasfiyenin aracı haline getirildiği, sandıkta yenilemeyenin mahkeme salonunda saf dışı bırakıldığı” uygulamaların tüm belirtilerini taşımaktadır.

1. Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Adımlar Siyasidir, Hukuki Değildir

Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasaydı:

– Bugün cezaevinde olmazdı.

– 30 yıllık üniversite diploması tartışma konusu bile yapılmazdı.

Bu uygulamalar, siyasi rekabeti yargı eliyle yeniden dizayn etmeye yönelik güçlü işaretler vermektedir.

Demokrasi, seçim süreci hukuki görünüm altında kontrol edilerek daraltılmaktadır.

2. Brezilya’daki Lula Örneği: Lawfare’in En Bilinen Vakası

Bugün Türkiye’de yaşananlar, Brezilya’nın 2018 sürecini hatırlatmaktadır.

Lula da Silva, seçimlerde açık ara öndeyken, tartışmalı yargı kararlarıyla yarış dışı bırakılmış, 1,5 yıl sonra Brezilya Yüksek Mahkemesi tarafından tüm mahkûmiyetleri iptal edilmiştir.

Brezilya Yüksek Mahkemesi şu tespitleri yapmıştır:

– Lula’yı mahkûm eden mahkeme yetkisizdi (HC 193726).

– Davayı yürüten yargıç tarafsız değildi (HC 164493).

– Süreç siyasi amaçlarla manipüle edilmiştir.

– BM İnsan Hakları Komitesi, Lula’nın siyasi haklarının ihlal edildiğini açıklamıştır.

Bu kararlar, “hukuki görüntü altında siyasi tasfiye”nin nasıl işlediğini tüm dünyaya göstermiştir.

3. AİHM İçtihadı: Bu Tür Uygulamalara Açık Adı Konuyor — AİHS m.18 İhlali

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devlet gücünün “gizli siyasi amaçlarla” kullanıldığı vakaları, AİHS m.18 kapsamında açık insan hakları ihlali saymaktadır.

AİHM tarafından “siyasal amaçlı yargılama” olarak değerlendirilen kararlar:

– Merabishvili / Gürcistan (2017) – Tutuklamanın siyasi pazarlık için kullanılması.

– Navalnyy / Rusya (2018) – Gözaltıların muhalefeti bastırma amacı taşıması.

– Demirtaş (No.2) / Türkiye (2020) – Tutuklamanın siyasi çoğulculuğu ortadan kaldırmayı hedeflemesi.

– Kavala / Türkiye (2019–2022) – Sivil toplumun susturulması amacıyla yargının kullanılması.

– Ilgar Mammadov / Azerbaycan ve Rasul Jafarov / Azerbaycan – Muhaliflere ve insan hakları savunucularına yönelik siyasi nitelikli ceza süreçleri.

AİHM’in bu içtihadı, son dönemde Türkiye’de yaşanan gelişmeler açısından güçlü bir uyarı niteliğindedir.

4. Demokrasi Sandıkla Değil, Yargı Üzerinden Dizayn Ediliyor

Türkiye’de seçim yapılmaya devam ediyor gibi görünse de, adayların kim olacağına halk değil, giderek yargı süreçleri karar vermeye başlamıştır.

Bu durum seçimlerin meşruiyetini, siyasal çoğulculuğu ve halk iradesini zedeleyen ağır bir tehdittir.

Demokrasi, sadece sandığın kurulmasıyla değil, seçim öncesi sürecin adil olmasıyla mümkündür.

5. Çağrımızdır: Hukuku Siyasetin Silahı Olmaktan Çıkarın

Türkiye, Brezilya’nın 2018’de düştüğü hatayı tekrar etmemelidir.

Hukuk; iktidarın siyaseti dizayn etmek için kullanacağı bir araç değil,

toplumsal adaletin ve milli iradenin güvencesi olmalıdır.

Ekrem İmamoğlu’na yönelik süreç siyasi nitelikli hale gelmiştir.

Bu gidişat, yalnızca bir kişinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik geleceğinin zararına olacaktır.

Sonuç

Bugün yaşananlar, bir siyasi operasyonun ötesinde,

Türkiye’de demokratik rekabetin yargısal müdahale yoluyla sınırlandırılmasıdır.

Bu uygulamalar demokratik meşruiyet, hukuk devleti, siyasi haklar ve seçme–seçilme özgürlüğü açısından kabul edilemez.

Hukuk ya hepimiz içindir ya da hiç kimse için değildir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

CHP Şanlıurfa Milletvekili ve PM Üyesi Av. Mahmut Tanal

 

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat