Özdilek

Güncel

Romanlar,Köşe yazarlığı,On parmağında On marifet, ve Samimiyeti İle, Nermin BEZMEN

Milyonlarca kişi sizi aşkı anlatan romanlarınızla tanıdı. Aşkı da ölümsüzleştirdiniz kitaplarınız gibi. Richard de Bury ‘in dediği ‘Yazdığı kitap, yazarın ölümsüzlüğünü yaratır.’’ cümlesinden yola çıkarak hayata ve

19 Mart 2015 Saat: 11:02
Romanlar,Köşe yazarlığı,On parmağında On marifet, ve Samimiyeti İle, Nermin BEZMEN
Romanlar,Köşe yazarlığı,On parmağında On marifet, ve Samimiyeti İle, Nermin BEZMEN

Bu dünyada iz bırakmak arzusu çok küçük yaşlarımdan, sebebini, nedenini ve nasıl gerçekleşeceğini bilmediğim, bilemeyeceğim zamandan beri  çok derin hissettiğim bir duygu. Hayatın geçip gidişine, yaşananın bitişine, sevilenlerin uzağa gidişlerine veya ölümlerine, uyuyunca yaşamda kaçırdıklarıma dair hep hüzünlü bir hassasiyetim olmuştur. Beni, rüyalarımı sevmeye ve zamanla not alıp rüya defteri tutmaya kadar götüren bu bilinçaltımdaki his, hayatın elimizden, avucumuzdan akıp giden ve tutulamayan akışına karşı kendimce asılmak, anları kendimde saklamak telaşından başka bir şey değildir. Ama sonuçta, birileri sizi yaşattığı kadar ölümsüzsünüz.  Anlattığınızı, yazdığınızı, yarattığınızı pozitif duygularla paylaşan ve sizi anan kalmamış ise gerçekten ölmüşsünüzdür.

 

NE BABANIN, NE EŞİN, NE ÇOCUKLARIN İSMİYLE KİMLİK KAZANIP ANILMAK BANA GÖRE DEĞİL!

 10562990_10153118171466940_3318643650248414781_n.jpg görüntüleniyor

Neden yazmak?

 

Bir bozkır otu gibi yaşamak istemediğimi, ardımda bir iz bırakmak tutkumu çok erken yaşlarımda fark etmenin getirdiği içsel devinim beni bu hayatı yaşamış olduğuma dair en güzel işareti bırakabileceğim yeteneğimi aramaya itti. Ölümsüzlüğü önce çocuklarınızda yaşarsınız ama çocuklar büyüyüp kişiliklerini oluşturduklarında  siz birilerinin annesi veya babası olarak anılırsınız. Bu çok övünç verici ama benim için yeterli değil. Ne bir babanın, ne eşin, ne de çocukların ismiyle kimlik kazanıp anılmak bana göre değil. Sahip olduğum değerlerin yanında kendime ait ben olduğum için benden kalacak bir kimlik ve yaratıcılık beni tatmin eden olgu. Ben sonsuzluğa karıştıktan sonra, romanlarımdaki karakterlerin yüzbinlere ulaşıp, onların dünyalarına katılmayı sürdürmeleri, benim, satırların, kelimelerin arasına gizlenmiş hayatımı yaşatmaya devam edecek.

 

HER KUŞAK AŞKIN PEŞİNDE!

 

Siz Pamir Bey’i kitaplarda ölümsüzleştirdiniz. Okurların gözünde gözlerinde renk, kulaklarında ses ve içlerinde bir nefes olarak canlanacak.  Genç kuşağın böyle ölümsüz bir aşka yorumları ve tepkileri nasıl ?

 

Genç kuşak da, büyük bir oranda orta kuşak da, hep aşkın peşinde. Ama gerçek aşkın ne olduğunu bilmez, hissetmezseniz, ya aşkı hiç bulamazsınız, ya da bulduğunuzu zannettiğinizin aşk olmadığını anlayınca hayâl kırıklığı yaşarsınız. Bu sebeplerden insanlar aşk konusunda yorgun, bıkkın, inançsız ve umutsuz.

‘Bizim Gizli Bahçemizden’ aslında kimseyle paylaşmak üzere yazdığım bir kitap değildi. Pamir’ciğimin sonsuzluğa gidişiyle birlikte kendimi tedavi sürecimde onunla konuşmalarım, yazışmalarımdı. Yayıncım, benzeri trajediyi, acıyı yaşayanlar için bir yol gösterici olacağına inançla basmak istedi ve gerçekten de öyle oldu. Bu kitabı okuyan kadın-erkek her yaştan okurum hayran oldu. Aldığım yüzlerce mektup ve mailde her okurumun, kitap bittikten sonra sevdiğine farklı bir gözle bakmaya, sevgisini, aşkını ilk günlere döndürmek için emek vermeye başladığını, beraberliklerinde kaybettiklerini sandıkları heyecanı, coşkuyu yeniden keşfettiklerini ve bunun için bana teşekkür ettiklerini okumak müthişti. Ölen eşinin ardından dünyaya küsüp kendini kapayanlar, yazdıklarımdan aldıkları cesaretle, yaslarından sıyrılıp yeniden hayata asılmanın kuvvetini buldular. Kimileri büyük aşklarını yolcu ettikten sonra kalplerini yeni bir sevgiye açabileceklerini fark ettiler. Yeni gelen sevgilerin, aşkların bir gidenin yerini almadığını, onu öldürmediğini anladılar.

 

Sizin romanlarınızda aşkın zaman aşımına uğramadığını da görüyoruz. Ne dersiniz bu konuda?

 

Doğru. ‘Bizim Gizli Bahçemizden’ hâlâ daha çetele tutmadan, gözü kara sevmenin manifestosu olarak okunmaya devam ediyor. Sevenlerin, ölüm gelene dek; ele ele, yürek yüreğe, omuz omuza, ruh ruha yolculuk yapabileceklerini, aşkın zaman aşımına uğramadığını ve uğramaması için de âşığın kendi kimliğini kaybetmeden ne yollardan geçmesi gerektiğini anlatan yaşanmış gerçek bir hikâye bu kitap.

 

OKURUMA KARŞI RİYA İÇİNDE DEĞİLİM!

 

‘’Aşkı ya yaşarsınız ya yazarsınız’’ derler. Siz ne mutlu ki ikisini de yaşıyorsunuz. Bu iki olgunun sizi beslemesi ne şekilde oluyor?

 

Ben hayatını, kimseye ve kendi kimliğime zarar vermemek kaydıyla, kendi seçimleriyle, kendi yüreğinin sesiyle ve cesur yaşayan bir kadınım. Yazarlığımı da aynı cesur tavırla sürdürüyorum. Yaşamımın gerçeği ile yazarken anlattığım örnek karakterlerin seçimleri cesaret anlamında birbirine çok benzer. Okuruma karşı riya içinde değilim. Yazarken savunduğum kimlikler benim gerçeklerimden çok uzak değil. Bu anlamda aşk konusu bu detayların içinde en bariz şekilde sahiplendiğim olgu. Aşkımı cesur, hesapsız, ileriye dönük içten pazarlıksız, riyasız, çok açık, cömert ve  samimi yaşadığım için, sevdiğime sorgusuz, sınırsız sevgi, aşk sunmakla kendimden hiç bir şeyin eksilmediğine ve duygularımın karşılığına büyük bir özgüvenle inandığım için doya doya yaşıyorum. Bu hiç bir şeyle ölçülemeyecek bir zenginlik. Gayet tabii ki romanlarımda aşkı anlatırken bütün bu derin duygular, duyguların renkleri, sesleri hepsi birleşip okura aşkı neredeyse bir tabloda sunulmuş gibi aktarıyor. Satırlara döktüğüm aşk da reel dünyamdaki aşkı hep kanat çırpıntısında tutuyor. Birinin başarısı diğerini tetikliyor.

 

AŞK; YÜREK, ZİHİN, RUH VE TEN BÜTÜNLÜĞÜNDE YAŞANILAN MUHTEŞEM BİR YOLCULUKTUR!

 

Sevgi ve aşka dair çok sevdiğim bir cümle vardır ‘’Gördüğünü herkes sever, sen onda görmediğini bulacaksın. Eğer gerçek aşk istiyorsan; ten ‘e değil, kalbe dokunacaksın. ‘’Ne mutlu kalbinize dokunan bir adam var hayatınızda. Eğer çok özel olmayacaksa;  kalbinize güzel aşkıyla yerleşen Tolga Bey’den bahsedecek olursak sizin birlikteliğiniz süresince ruhunuza dokunan jestleri ne oldu?

Benim için aşk; yürek, zihin, ruh ve ten bütünlüğünde yaşanılan muhteşem bir yolculuktur. Şayet bunlardan birinin  heyecanıyla aşkı buldum zannediyorsa insan, o aşk değil, aşkın hallerinden sadece biridir ve ardı gelmez. Çok kişi fiziki, maddi özelliklerin, titrin, unvanın, gücün baş döndürücülüğüne kapılıp bunu  aşk zannediyor. Bu aşk değil, sadece o belli özellikteki insanın hayatına girebilmek veya onu kendisine bent edebilmek ihtirasıdır. Kalbinizi sevdiğinize vermenize rağmen, göğüs kafesinizde iki yüreğin birden çarpmasıdır aşk. Kendinizden vazgeçmeden sevdiğinize kendinizi verebilmenizdir. Pamir’ciğimin sonsuza yolculuğundan sonra yaşadığım tarifsiz acı yüreğimde yangın, tenimde buz duygularıyla sarmıştı beni. Her şeye rağmen yaşama asılmaya, kimseye müdana etmeden kuvvetli kalıp, üretmeye, bana geride kalan sevgilerin tadını çıkararak yaşamaya azimliydim. Tolga’cığım benim hayatıma, her ikimizin de yeni ve kalıcı bir ilişkiye hazır olmadığı bir zamanda geldi ve ikimiz de bir diğerimizi Yaradan’ın hediyesi olarak kabul ettik ve bunca sene sonra halen aynı heyecanla aynı  şeyi düşünüyoruz. Tolga’cığım;  komplekssiz, içten, dürüst,  riyasız, özgüvenli,  sevgisinde, aşkında, sevgi sözcüklerinde samimi ve cömert bir erkek. Pamir’ciğimle olan hayatıma ve onun anılarına saygılı, anlayışlı. Coşkuları baş başa beraber kutlamak, hüzünleri omuz omuza atlatmak, geçmişin hikâyelerini, ileriye dönük hayâlleri paylaşmak için muhteşem bir arkadaş. Kimliğime, duruşuma, seçimlerime, mesleğime büyük saygısı ve hayranlığı var ve bu duygularını, takdirini beni yücelterek ifade etmekten hiç gocunmuyor. Onun beni etkileyen jestlerini tek tek saymam mümkün değil. Zira hayatımızın her gününde, her anında o kadar ince düşünceyle o kadar farklı detayları yakalayıp benim için hayatı anlamlı kılıyor ki; sıralama yapmam zor.

 

TOLGA, BENİM SÜRPRİZ ARMAĞANIM!

 

Tolga Savacı’yla mutlu süren bir birlikteliğiniz var.  Bir gün Nermin Bezmen ve Tolga Savacı ilişkisi  satırlarda okurlarıyla buluşacak mı? Zaman mekân fark etmeksizin onu size anlatan kelimeler nelerdir?

 

Bir gün anılarımı yazacak olursam gayet tabii Tolga’nın yeri çok özel olacaktır. Zaman ve mekân fark etmeden sevdiceğimi anlatacak kelimeler ise yine bir diğerimiz için söylediğimiz  “Benim sürpriz armağanım” olacaktır.

 

AŞKIN; KENARA İTİLMEYE, HIRPALANMAYA, ALDATILMAYA HİÇ TAHAMMÜLÜ YOKTUR!

 

Tüm okurlarınızın yakından bildiği gibi en derin sırlarınızı paylaştınız romanlarınızda. Herkes Nermin Bezmen ve Pamir Bezmen’i okudu satırlarında ve belki de kendi ilişkilerini gözden geçirenler bile oldu. Günümüzdeki ilişkileri göz önüne getirirsek neler yapılmadığı için yada neler gözden kaçırıldığı için aşklar çabuk tükeniyor?

 

İnsanlar, çoğunlukla, en baştan dürüst değiller. Ne kendilerine, ne de karşılarına çıkan insana karşı. Az önce de dediğim gibi; fiziki özellikler, maddi ve sosyal imkânlar, unvan, titr, vs. gibi süsleme unsurları özellikle kadınların başını döndüren şeyler. Bu imkânlara sahip olanın sevgilisi, eşi olmak için duyulan arzu aşk zannediliyor. İkinci en büyük hata ise: kadın da, erkek de, bir diğerini kendisine bağlamak için onun, olmasını istediği gibi davranıyor, onun seçimlerine, beğenilerine ortakmış gibi hareket ediyor. Yine özellikle kadınlarda “Nasıl olsa değiştiririm.” kafası var. Böyle sahte yaklaşımlar, aldatmacalar ve riya ile aşk olmaz. Aşk yalanı, dolanı kaldırmaz. İçten pazarlıklı, bir diğerinden habersiz menfaat programlamalarıyla yürümez.  Kendine ve diğerine güvensizlik ve kıskançlık da aşkı yorar, gerçek aşk ise bile. Aşk samimiyet ister, sadakat ister, emek ister, şefkat ister, coşku, tutku, sevecen bir ihtiras ister. Zaman ister, korunmak, kollanmak ister aşk. Unutulmaya, kenara itilmeye, hırpalanmaya, aldatılmaya ve kanıksanmaya hiç tahammülü yoktur aşkın.

 

ERKEĞİ HAYAT ARKADAŞI OLARAK DEĞİL, KENDİSİNİ SIRTINDA TAŞITACAK BİR ARAÇ OLARAK GÖRMENİN SESSİZ TEZAHÜRÜDÜR!

  

Bir ilişkide kadının gücü nedir? Bir kadın bir ilişkinin ne kadarında etkilidir?

 

Beraberliğin gerçek anlamda bir ilişkiye dönüşmesinde de, kalıcı olup kuvvetlenmesinde de kadının rolü çok büyüktür. Ama dedim ya; bu, içten pazarlıklı, erkeği kafese düşürüp, karısı olmak ve onun imkânlarını kullanmak yönünde bir hesap yapmak demek değildir. Bu son örnek, tipik bir güçsüz, kudretsiz kadın sendromudur. Erkeği hayat arkadaşı olarak değil, kendisini sırtında taşıtacak bir araç olarak görmenin sessiz tezahürüdür.Benim için sadece beraberlik, sadece bir çatı altında hayatı paylaşmak, sadece evlilik hiç bir zaman aşkın ifadesi değildir.

 

KADIN İSTERSE SUDAN İPLİK YARATIP AŞK ÖREBİLİR!

 

Aslında her şey kadının elinde, dürüst ve samimi olduğu sürece.

 

Aynen öyle. Kadın, erkeğinin kölesi olmadan, kendisinin de özel ve kıymetli olduğunu hissettirebilirken erkeğini yüceltip onu baş tacı edebiliyorsa, coşkulu, tutkulu ve heyecanı tazelenen bir aşkı beslerken saygının, şefkatin, sırdaşlığın, arkadaşlığın güzellikleri de o aşkı besliyorsa o aşk bitmez, kaç sene geçerse geçsin. Bu tabii ki tek taraflı olmaz ama kadının bu ince duyguları nakış işler gibi zenginleştirme ve sessizce sunup erkeğini aşk başarısına ortak etme yeteneği olduğu için katkısı daha önemlidir. Kadın isterse sudan iplik yaratıp aşk örebilir. Yeter ki; kadınlığını, beğendiği erkeği istismar edip kullanmak için kullanmasın.

 

TRT de canlı yayın sunuculuğu, çeşitli dergilerde köşe yazarlığı keza şu an gazete de devam eden köşe yazarlığınız, röportajlar, diziler, panel organizasyon-yönetimi, halkla ilişkiler ve yoga eğitmenliği… Saymakla bitmiyor. On parmağında on marifet misali takdire şayan bir hayat grafiğiniz var. Bu grafiğin çıkışları gibi inişleri de mutlaka olmuştur. Bu hayat grafiğinizde yaşadığınız zorluklar neler oldu? Şunu asla unutmadım dediğiniz…

Evet, henüz üniversite öğrencisiyken başladığım iş hayatım boyunca ve ardından hobilerimi mesleğe dönüştürdükçe edindiğim yeni uğraşlar aslında benim içimdeki en mükemmeli ortaya çıkarmak için yaptığım denemelerdi. Ele aldığım işi en mükemmel şekilde başarmak azmim ve çalışkanlığım her birinde bana mutluluk getirdi. Ama kalıcı olmak telaşımda beklentilerime en güzel cevap veren yazarlık olduğu için orada demir attım. Daha önce yaptığım her iş, her farklı alandaki çalışmanın yazarlığımda çok büyük bir desteği var, bunu yadsıyamam. Zira her yeni projemi önce uzun uzun ve çok ciddi bir yaklaşımla çalışırım, sanki hayatım boyunca o işten sorumlu olacak ve o konuda yükselmem gerekecek gibi. Bu öğrenme ve başarma merakı da beni bilgi dağarcığı ve bunları aktarma cesaretimde donanımlı kılıyor. Bu sebepten kendi kararlarımla, seçimlerimle ele aldığım hiç bir konuda iniş yaşamadım. Ne var ki; sanayi hayatında yönetici asistanı, satın alma ve pazarlama görevleriyle çalıştığım yıllar boyunca şirketlerin, ortakların, bankaların kavgaları, dalaşları arasında benim de hem Pamir’le beraber, hem şahsi çok yaralanmalarım, dibe vuruşlarım oldu. Ama hiç birinin beni süründürmesine izin vermedim.

Acılarımın, kayıplarımın beni aşağıya çekmelerine izin verip mağduriyeti seçmek bana göre değil. Tam aksine, kendim en kuvvetli hissettiğim zamanlar, en zor zamanlarımdır. Enerjimi içinde olduğum kaostan, acıdan çıkmak üzere kullanmayı tercih ederim.

 

  

Kaleme aldığınız eserin ekranda yayınlanması ve parmak uçlarınızdan akan kelimelerin hayat bulması size ne hissettirdi?

 

Beni uçurdu... Kalemimle tekrar dünyaya getirdiğim o muhteşem insanların ekranda kanlı, canlı yeniden yaşıyor olması muhteşem bir duyguydu.

 

Sanatçının kaynağından biri okurlarıdır aslında… Okurlarınızın anlattıkları, romanlarınızda karakterlerinize sızıyor mu? Ve bunun yansımaları ne şekilde oluyor?

 

Okurlarım benim en büyük motivasyonlarımdan. Onlardan gelen mektupları, yorumları okurken, bir an evvel tekrar yazmakta olduğum romana dönmek ve daha hızlı yazmak ihtiyacını hissediyorum. Onların duygu dolu satırları, hayatlarında yaptığım pozitif değişiklikleri gözyaşlarıyla paylaşmaları beni ne kadar güze bir iş yaptığım konusunda huzurlandırıyor. Birçok okurum bana kendi hayat hikâyelerini de gönderiyorlar. Onların nezdinde bu güveni kazanmış olmaktan da gurur duyuyorum. Ancak henüz hiç birinin bana anlattığını herhangi bir romanımda kullanmadım. Zihnimde oluşmuş kurgular da, bana teslim edilmiş tarihi anılar da henüz daha yazılıp bitmedi.

 10993951_10153120902856940_2255084212898118663_n.jpg görüntüleniyor

OKURLARIM YAZDIKLARIMI SAHİPLENMEK KONUSUNDA ÇOK FANATİKTİR!

 

‘Kurt Seyit ve Shura’ dizi projesinden sonra okurlarınızın size yaklaşımı nasıl oldu? Olumsuz tepkiler aldınız mı hiç?

 

Benim okurlarım yazdıklarımı sahiplenmek konusunda çok fanatiktir. Çünkü onlara kahramanlarımla beraber içinde yaşadığım ve okuduklarında çoktan belirlenmiş bir fotoğrafı gördükleri veya filimi izledikleri duygusu veren romanlar sunuyorum. Buna rağmen, çok az okurumdan dizinin romandaki coşkuyu, detayları, hâtta aşkın derinliğini anlatamadığına dair mesaj geldi. Ben de onlara roman diliyle dizi dilinin çok farklı olduğunu anlatmaya çalıştım. Ama bir roman okurunu, özellikle yazarla ve kahramanlarıyla çok özel bir bağ kurmuşsa bu konuda ikna etmek zor. Genel kanı ise, dizinin hep özledikleri kalitede ve muhteşem olduğuydu ki benim fikrim de buydu. Zaten dizinin satılmış olduğu onlarca ülkede (Orta Doğu’dan, Avrupa’ya, Rusya’ya Amerika’ya kadar) reyting rekorları kırması, bunca kültürü, dini farklı coğrafyada kabul görmesi, ne kadar özel olduğunu gösteriyor.

 

‘Kurt Seyt ve Shura’, ‘Kurt Seyt ve Murka’ Mengene Göçmenleri’  bir üçleme aslında. Ve belki de hayatınızın bambaşka bir sayfası… Söz konusu bu üçgenden bahsedecek olursak Kurt Seyt ve Şhura’dan sonra diğer iki romanınız için de dizi ya da film projesi var mı?

 

Şayet dizi Türkiye’de devam etseydi Murka bölümü kaldığı yerden devam edecekti. 21. bölümde final yaptığında aslında hikâye henüz bitmemiş, hatta bir anlamda yeni başlamıştı. Dolayısıyla bundan sonra bu konuda nasıl bir gelişim olacak bilemiyorum. Dizinin satıldığı ülkelerde izleyici bu yarım kalıştan çok mutsuz oldu. Bu nasıl bir ivme getirir, göreceğiz.

 

Hüzün yokluk ve yoksunluk insana yazdırır derler. Hüznü seviyorsunuz.  Bir yazarın  yazı yazmasının temelinde aslında bu olgular yatıyor diyebilir misiniz?

 

Bir yazar, sadece yokluktan, acıdan, hüzünden etkilenmemeli. Her sanatçı gibi yazar da, yaşamın her detayından, her türlü var ve yok oluştan bir duygu hali yakalayabilmeli. Gayet tabii hüzün de yazıyorum. Hüzün yazacağım zaman hüzün duyduğum yaşam dilimlerimin bende bıraktığı izler işe yarıyor. Hüzün aslında benim genlerimde var. Dolayısıyla şahsen yaşamamış olsam da bu hisleri aktaracak kadar donanımlıyım. Diğer taraftan anlattığım gerek kurgu, gerek gerçek hayat hikâyelerini aktaran romanlarımda zaten o kadar hüzün, hasret, derin ve zorlanan hayatlar söz konusu ki; kendi özel hayatımda evimde, sevdiklerimle, sevdiceğimle her şeyin çok düzenli, mutlu, huzurlu olması beni rahatlatan bir olgu. Ne var ki; hayatıma bir acı girmiş ise veya bir kızgınlık onu da satırlara döktüğüm, karakterlerimde şekillendirdiğim zaman rahatlamadığımı da söyleyemem.

 

 Binlerce kitabı satılan Nermin Bezmen’i okurların tercih etmesinin sebebi nedir?

 

Çok sade ve zorlanmadan, okurumu nasıl cezbedeceğim üzerinde hesap yapmadan, içimden geldiğince, kendim okumak istediğim gibi romanlar  yazıyorum. Özellikle; ana kahramanlarımı bezediğim karakteristik özellikleri sadece romanlarımda örnek olarak göstermiyor, kendi özelimde de, yazarken inandıklarıma sahip çıkıyor ve öyle yaşıyorum. Bu, beni yakından takip eden okurum için çok önemli bir sevgi sebebi. Bunu gönderdikleri mesajlardan biliyorum. Ayrıca, ne “Şimdi bu konu aktüel, buradan okuru yakalarım.” diye başladığım bir romanım hiç olmadı. Belli bir ideoloji, kültür veya sosyal katmanı, etnik köken, cinsiyet vs. ayrımı yapmadan, hayatı kendi içinde yaşandığı gibi, bir bütün halinde hepsini içine alarak yazıyorum. Dolayısıyla buluğ çağından en yaşlıya, oto sanayi sitesinde kaportacı ustasından Harward’da profesöre, tutucu kesimden en moderne, kadın-erkek, her dinden, kültürden,  okurum var. Bu gittikçe daha fazla özlenen bir buluşma kültürü.

 

Çağımızda kitaba ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksikleri ve fazlasıyla?

 

Elektronik ilerleme yepyeni imkânlar da yaratsa medeni ülkelerde kitap halen daha büyük ilgi görüyor. Kitaptan okumak alışkanlığını edinen biri kitabın kokusunu, dokusunu ve kâğıdın sıcaklığı içindeki hikâyeyle baş başa kalıp yaşayacağı o özel zaman dilimini özler. Bunun doyumunu ne e-kitap, ne cd’den dinlenecek bir seslendirme veremez.

Türkiye’de kitaba olan ilginin azlığını, şehir içi – şehir dışı yolculuklarda, kamu vasıtalarında yolculuk edenlerin, kafelerde yalnız oturanların, plâjda saatlerce gözünü kapayıp güneşlenenlerin kaçının elinde okuyacak bir kitap olduğuyla (daha doğrusu olmadığıyla) ölçebilirsiniz.

 

Geçen yıl Kocaeli kitap fuarında bulundunuz. Katılımı nasıl buldunuz?

 

Geçen yıl Kocaeli Üniversite’sinin 25.000 kişi arasında yaptığı ankette, Kurt Seyt & Shura romanımla  ‘Televizyona uyarlanan en iyi roman’ ödülünü kazanmam dolayısıyla Kitap Fuarı’nın açılışını yapanlar arasında seçilmiştim. Ardından hem göç üzerine bir konuşmam, ve  imzam oldu. Şahsım adına katılımdan çok büyük bir mutluluk duydum. Özelikle gelenlerin  dinlemek dışında sorularıyla, yorumlarıyla konuya dahil olmaları katılımcının anlamını pekiştiren bir güzellikti.

 

Birazda günlük hayatta neler yapar Nermin Bezmen sormak istiyorum. Bu kadar koşturma içerisinde kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Bir günü özetleyin desem size…

 

Hiç bir günüm diğerine benzemez. Kendime kalıplar koyarak değil,  spontan,  çok zorlayan şartlar olmadıkça gönlümün elverdiğince yaşamayı seviyorum. Tolga’cığımın da aynı ruh haliyle yaşaması hayatımızı çok renklendiriyor. Tolga’nın set ve sahne saatleri, benim seyahat ve çalışma programlarım arasında ne kadar geçe kadar çalışsak, ne kadar erken kalkmamız gerekse de sabahı muhakkak Tolga’nın pişirdiği espressoyu  baş başa sohbetle  içip karşılıyoruz.  Uyanır uyanmaz müzik açılır evimizde.Her gün bir kaç saat muhakkak okumak, yazacağım kitap konusunda araştırma yapmak, not almak ve yazmakla geçer. Bu; dört saatle, roman yazım aşamasında ilerlediyse sekiz, on, finâle doğru on beş saate uzanan bir evredir. Her gün ortalama iki saatimi  mail ve facebook ortamında okurlarımın yorum ve sorularına ayırıyor, her bir yazılana şahsen cevap veriyorum. İmza ve söyleşi için oldukça sık seyahat ediyorum. Her zaman mümkün olmasa da genellikle günü birlik gidip gelmeyi ve akşamları evimde, sevdiceğimle sofraya oturabilmeyi, en azından çok geç olsa bile bir kaç kadeh demlenip sohbetle günü bitirmeyi tercih ediyorum. Ayrıca sosyal sorumluluk projeleri ile yurdumuzun muhtelif köşelerinde görev almaktayım.

Benim için “kendime ait zaman” demek, o an en çok istediğim şeyi yapabilmek demek. Bunun başında da sevdiklerimle hayatı paylaşmak geliyor. Küçük ailemizi bir araya getirip çoluk çocuk bir arada vakit geçirmekten büyük keyif alıyorum.

Yaşım ne olursa olsun, içimde hep benimle kalan bir çocuk var. Bundan büyük keyif alıyor ve o çocuğu da istediği gibi yaşatmaya özen gösteriyorum. Bu konuda da Tolga’yla büyük bir uyum içindeyiz. Bazen gülüyoruz, “Hangimiz hangimizi ayartıyor?” diye. Aslında tabii ki ayartma söz konusu değil, sadece aynı ruh halini paylaşıyoruz. Geçenlerde, jimnastiğe gitmek üzere yola çıktık ve yarı yolda birbirimize bakıp gülmeye başladık. Az sonra Ortaköy’de, deniz kıyısında rakı-balığa oturmuştuk. Senelerdir yetiştirip çoğalttığım orkideler her günümün muhakkak özen gösterilmesi gereken sevgilerinden. Tolga’nın da aynı merakı olması, fırsatım olmadığında onların öksüz kalmasını engelliyor.

Yemek yapmayı çok seviyor ve pişirip sunmanın bir sanat olduğuna inanıyorum. .Ama bu konu da yine, Tolga’nın da çok iyi olduğu bir hobi. Onun için artık öğünleri veya mönüyü paylaşarak hazırlıyoruz. Hafta sonları, şayet çok çok gerekli bir sebep olmaz ise muhakkak aile zamanımız.  Tiyatro, opera, konser, dost daveti gibi aktivitelerimizi mümkün olduğunca hafta içinde bırakmayı ve hafta sonunu ailece geçirmeyi tercih ediyoruz.

Kuaföre gitmem, acil bir ihtiyaç dışında alışveriş merkezlerinde, mağazalarda dolaşmaya vakit ayırmam, senede belki de ikiyi geçmeyecek çok özel günler dışında hanım hanıma öğlen yemeklerim, hele hele akşamüzeri çay âdetim hiç yoktur

 

Özgecan, kadına şiddet, geçtiğimiz günlerde öldürülen gazeteci Nuh Köklü, yaşanan ve bitmeyen; bitmek bilmeyen birçok olay. Bu olaylarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Nedir toplumu bu kaosa sürükleyen?

 

Çok yaralı ve çok doluyum bu konuda. Gazete köşemde yazıyorum, sosyal medyada yazıp paylaşıyorum ve içimi dökmeye yetmiyor. Zira bu vahşi gidişatın sadece bireysel zaaflar veya sapıklıklar olmadığını görüyorum.  Sistemin bu dehşeti, vahşeti aymaz, aldırmaz, vurdumduymaz bir tavırla beslediğini, gerçekleştirenleri kollamak, korumak için neredeyse her yetkilinin elinden geleni yaptığına, üstüne üstlük bu sapıklıkları  yapmak üzere sapkın beyinlere tohumlar ekecek söylemleri her gün medyadan avaz avaz duyurduklarını izlemek duyduğum dehşeti arttırıyor.  Bir ülkede siyasi, dini, akademik liderlerden, medyada kalemi olanlardan şiddete, cinayete kurban gitmiş bir kadının sapığını korumak ve nerdeyse o zavallı kadını suçluymuş gibi gösterecek yorumlar yapılırsa, o ülkede sadece kadın haklarının değil insanlığın çivisi çıkmış demektir.

 

Tolstoy: ‘’ Sanat, bir haz, bir avuntu ya da eğlence değildir; Çok yüce bir şeydir. Sanat insanların bilincini ve aklını, duygu alanına aktaran bir insanlık yaşamı organıdır. ‘’ vücut bir bütün ve her bir organ bir bedeni tamamlıyorsa birinin yokluğu bütün sistemi etkiliyorsa buna rağmen inadına yasabiliyorsanız… Demem o ki yazarlıkta bir beden aslında.  Bu bedeni ve sistemini besleyen nedir?

 

Yüksek duygu! Yazarlık bedenini  esas besleyen budur. Ama sonuçta yazdıklarınız, yazabildikleriniz bu duygunun gerçekliği, samimiyeti, popülariteden uzak tüm insanı, insanlığı ve yaşamı anlamak gayretiyle paraleldir. İnsanın, insanlığın ve yaşamın içinden sadece birilerine veya bir şeylere hizmet etmek üzere seçerek duygunuzu kullanırsanız, Tolstoy’un anlattığı dünyadan çok uzakta bir yazarsınız demektir.

 

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Kocaeli Haberci Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
DepolamaTaşıma iletme sistemiMerdiven Tırmanma CihazıEngelli merdiven tırmanıcıUluslararası evden eve nakliyatAdaklıklazer epilasyonAnkara evden eve nakliyat